Klimaların belirli zaman aralıklarında yavaş yavaş ısısını düşürerek kullanılması, klima temizliği ve bakımına önem verilmesi gerektiğini belirten Anadolu Sağlık Merkezi Göğüs Hastalıkları Uzmanı Dr. Hişam Alahdab, klimaların bilinçsiz kullanılması durumunda üst solunum yolu hastalıkları, gribal enfeksiyonlar ve yüz felci gibi hastalıklara yakalanma riskinin arttığına dikkat çekti.
Yazın insan vücudu sıcak havayla bağlantılı ortaya çıkabilecek sağlık sorunlarından kendini terleyerek korumaya çalışır, fakat bazı durumlarda bu terleme refleksi yeterli gelmez ve sağlık sorunları ortaya çıkar. Sıcağa bağlı sağlık sorunlarının temel nedeni vücudun aşırı sıvı ve mineral kaybına uğramasıdır. Aşırı sıvı kaybından dolayı susuz kalan vücutta; baş ağrısı, halsizlik, ağız kuruluğu, baş dönmesi, dengesizlik ve mide bulantısı olabilir. Daha ileri aşamalarda kan basıncı düşmesi, yüksek ateş, baygınlık ve bilinç kaybı ile şok durumu oluşabilir. Sıcaktan korunmaktan için kullanılan klimalar en hızlı ve etkili yöntemlerden biridir ancak bilinçli kullanılması son derece önemlidir.
SICAK ORTAMDAN SOĞUK ORTAMA GEÇERKEN DİKKAT!
Sıcakların iyice kendini hissettirdiği bu günlerde klima ile serinlemek isteyenleri uyaran Dr. Hişam Alahdab “Aşırı sıcak ortamdan hızlı bir şekilde soğuk ortama geçmek bazı hastalıkların riskini ciddi anlamda arttırıyor. Bu hastalıklar arasında klimalar ve soğutma sistemlerinde küf mantarların, bakterilerin ve tozların birikmesine bağlı nefes darlığı, astım, alerjik nezle ve alerjik zatürree sayılabilir. Alerjik hastalıklar dışında, bazı viral ve bakteriyel hastalıkların özellikle bakımı yapılmayan veya eskiyen klimalar ve merkezi soğutma sistemlerinden bulaşabildiği biliniyor. Bununla birlikte uygun olmayan havanın solunması sonucu ateş, baş ve kas ağrıları ve halsizlik gibi gribal enfeksiyonel hastalıklara da yakalanma ihtimali artıyor” dedi
KLİMA BAKIMINI İHMAL ETMEYİN
Klima kullanırken birkaç önemli noktaya dikkat edildiği takdirde hastalık riskinin azalacağını belirten Dr. Alahdab “Klimanın ayarını aniden en soğuk konuma getirmek yerine derecenin belirli zaman aralıklarında yavaş yavaş düşürülmesiyle vücudun ısı değişikliğine adaptasyonu daha kolay olur. Örneğin dışarıda sıcaklık 35 derece ise klima çalıştırılacak ortamda sıcaklık, aralıklarla 5`er derece düşürülmeli ve son olarak 25 derecede sabitlenmelidir. Buna ek olarak klimanın düzenli olarak bakımı ve temizliği yaptırılmalı, doğru kullanım konusunda hassas olunmalıdır” diye konuştu.
SAFRA KESESİ-KARACİĞER TEMİZLEME |
AHMET MARANKİ |
Tüm hastalıklara Tedavi
Alerji
Anemi
Doğal Antibiyotik
Bağırsak parazitleri
Bağırsak Temizleme
Behçet hastalığı
Bel-Boyun-Eklem ağrıları
Beyin Düşünce Gücü
Böbrek hastaları
Böbrek iltihabı
Depresyon
Diyabet-Şeker hastalığı
Eklem Ağrıları
Epilepsi-Sara
Hemoroid-Basur
Hiperaktivite-Stres
Idrar Enfeksiyonu
Kalp Damar Hastalıkları
Karaciğer temizleme
Kabızlık
Kıl dönmesi
Kısırlık giderici
Kısırlık Tedavisi
Kolesterol
10 yaş gençleşme
Kozmik beden temizliği
Malta Humması-Brusella
Mide Yanması ve Reflü
Meme Kanseri
Menopoz
MS hastalığı
Regl-Adet ağrıları
Renkler ve Psikoloji
Sinüzit
Saç Dökümü
Sağlıklı Beslenme
Sağlıklı Yaşam
Tiroid hastalığı
Unutkanlık
Varis
Cilt Bakımı ve Güzellik-Cilt Hastalıkları
Zayıflama ve Beslenme
Solunum Yolu Hastalıkları
Hangi Bitki Hangi hastalığa faydalı
ENDER SARAÇ |
Zayıflamak için Tüm Diyetler
Metabolizma canlandırıcı
Karın yağlarını eritme
Zayıflatıcı bitki çayı
Zayıflamaya doğal destek
Vücut yağlarını eritme
5 bitki çayı
Diyet kurabiyesi
Toksin atıcı diyet
Zayıflama detoks çorbası
Toksin atıcı pretoks kürü
Stres ve gerginlik için diyet
Ekspres diyet
Göbek eriten diyet
Son Yorumlar
KARIŞIK BAŞKA KATEGORİLER
bitksel tedaviler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bitksel tedaviler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SAĞLIKLI BEYİN İÇİN-Mehmet ÖZ
Sağlıklı bir beyne sahip olmak için 5 önemli tavsiye:
1. Günde 1000 IU D Vitamini alın.
2. Her yıl düzenli grip aşısı yaptırın.
3. Günde 30 dakika yürüyüş yapın.
4. Uyku düzeninizi kötü etkilemiyorsa her gün 6 fincana kadar kahve içebilirsiniz.
5. Curcumin tüketin. (1 gr Zerdeçalda 10mg bulunur, köri sosu içeren birçok yemekte ve çoğu marka hardalda bulunur)
Not: Bu listeyi alın ve buzdolabınızın üzerine yapıştırın. Bu listeye uyduğunuz takdirde bir daha hiçbir listeye ihtiyacınız olmayacak.
1. Günde 1000 IU D Vitamini alın.
2. Her yıl düzenli grip aşısı yaptırın.
3. Günde 30 dakika yürüyüş yapın.
4. Uyku düzeninizi kötü etkilemiyorsa her gün 6 fincana kadar kahve içebilirsiniz.
5. Curcumin tüketin. (1 gr Zerdeçalda 10mg bulunur, köri sosu içeren birçok yemekte ve çoğu marka hardalda bulunur)
Not: Bu listeyi alın ve buzdolabınızın üzerine yapıştırın. Bu listeye uyduğunuz takdirde bir daha hiçbir listeye ihtiyacınız olmayacak.
Etiketler :
bitksel tedaviler,
dogal ilaçlar,
dogal tedavi,
dogal tedaviler,
genel sağlık,
mehmet öz
KANSER FİLMLERİ ZARARLI MI-Mehmet ÖZ
Kanser filmleri yarardan çok zarar mı sağlar?
Kanser teşhisi için kullanılan pek çok tarama yöntemi fayda sağlasa da; yaşlı hastaları bu yöntemle bir süreliğine de olsa radyasyona maruz bırakmanın doğruluğu hâlâ tartışılıyor!
Birçok insan için 'kanser filmi' çektirmek fikri çok açıktır; "Çektir gitsin" derler...
Fakat geçtiğimiz yaz ABD Hükümeti için araştırma yapan bir grup, 75 yaş üstü erkeklere prostat kanseri için film çektirmemelerini tavsiye etti. Çünkü yapılan testlerin bu hastaların hayatlarını uzatmadığı hatta bazı zararlar verdiğini belirlemişti. Ayrıca, 80 üstü kadınların çektirdiği mamografi de sorgulanmaya başlandı. Sırada da kolon kanseri taramaları vardı... Bazı uzmanlar, 85 yaş üstündekilerin bu filmi çektirmemesi gerektiği fikrini savundu.
RADYASYON İÇERİYOR
Yıllarca bizi kanserin erken teşhisi için 'yönlendirdikleri' filmlerin yan etkileri şöyle sıralandı:
Zarar verebilir: Röntgen ışını ve mamogramlar, kanser riskini artıran radyasyon içerir. Örneğin; eğer tüm vücudunuzu 'CT taraması'ndan (Tomografiyi de kapsayan bir görüntüleme yöntemi) geçirip, 24 yıl boyunca yılda bir kere şüpheli bir lezyonun takibini yaptırırsanız; bu işlem yüzde 4 oranında kansere yakalanma riski doğurur.
Genellikle yanlıştır: Kanser testleri, çoğunlukla yanlış 'pozitif' çıkıyor. Yani aslında olmayan bir kanserin var olduğunu söylüyor. Bu da risk taşıyan daha birçok teste maruz kalacağınız anlamına geliyor.
Teşhis işe yaramayabilir: Eğer kansere yakalanmadan 80'li yaşlarınıza ulaştıysanız, bundan sonra bedeninizin ölümcül bir tümör geliştirme ihtimali düşüktür. Eğer olursa bile bunu tedavi etmek ömrünüzü uzatmayabilir.
Odaklanmanızı önleyebilir: Eğer yaşlıysanız; kalp hastalığı ve diyabet gibi problemler, yeni teşhis edilmiş bir kanserden çok daha önemlidir. Onun için kanser yerine bu problemleri kontrol altında tutmaya konsantre olun.
Pahalıdır: Genel olarak yaşlı insanlara kanser testi yaptırmak çok pahalıdır ve yararı da çok azdır.
Doktorunuzdan, genel hastalar için değil size özel düzenlenmiş bir kanser tarama programı çıkarmasını isteyin. Onun tavsiye ettiği tetkikleri es geçmeyin.
Herhangi bir kanser testini programlamadan önce şunları sorun: Kaç yıl yaşamayı ummalıyım ve bu süre boyunca hangisi bana daha çok zarar verir? Bu kanser testleri ve tedavi mi, yoksa tedavi edilmeyen kanser mi?
Yaşınıza güvenmeyin: Biz sağlık testlerimizi, takvim değil beden yaşımıza göre programlıyoruz. Örneğin Dr. Mike'ın takvim yaşı 62 ama fitness seviyesi, kan testleri ve bazı değişkenlere göre beden yaşı 43! (Kendi beden yaşınızı, RealAge.com adresli internet sitesinden bulabilirsiniz.) 75 yaşına geldiğimizde Dr. Mike'ın da, benim de beden yaşımızın 55 olacağını tahmin ediyoruz. Bu nedenle taramalarımızı, 75 yaş için önerilen yeni şeylerin yanı sıra 55 yaş için önerilen şekilde yapacağız.
Kanseriniz varmış gibi yaşayın: Daha çok sebze yiyip, günlük multi vitamin kullanmak için kanser olmanıza gerek yok!
Kanser teşhisi için kullanılan pek çok tarama yöntemi fayda sağlasa da; yaşlı hastaları bu yöntemle bir süreliğine de olsa radyasyona maruz bırakmanın doğruluğu hâlâ tartışılıyor!
Birçok insan için 'kanser filmi' çektirmek fikri çok açıktır; "Çektir gitsin" derler...
Fakat geçtiğimiz yaz ABD Hükümeti için araştırma yapan bir grup, 75 yaş üstü erkeklere prostat kanseri için film çektirmemelerini tavsiye etti. Çünkü yapılan testlerin bu hastaların hayatlarını uzatmadığı hatta bazı zararlar verdiğini belirlemişti. Ayrıca, 80 üstü kadınların çektirdiği mamografi de sorgulanmaya başlandı. Sırada da kolon kanseri taramaları vardı... Bazı uzmanlar, 85 yaş üstündekilerin bu filmi çektirmemesi gerektiği fikrini savundu.
RADYASYON İÇERİYOR
Yıllarca bizi kanserin erken teşhisi için 'yönlendirdikleri' filmlerin yan etkileri şöyle sıralandı:
Zarar verebilir: Röntgen ışını ve mamogramlar, kanser riskini artıran radyasyon içerir. Örneğin; eğer tüm vücudunuzu 'CT taraması'ndan (Tomografiyi de kapsayan bir görüntüleme yöntemi) geçirip, 24 yıl boyunca yılda bir kere şüpheli bir lezyonun takibini yaptırırsanız; bu işlem yüzde 4 oranında kansere yakalanma riski doğurur.
Genellikle yanlıştır: Kanser testleri, çoğunlukla yanlış 'pozitif' çıkıyor. Yani aslında olmayan bir kanserin var olduğunu söylüyor. Bu da risk taşıyan daha birçok teste maruz kalacağınız anlamına geliyor.
Teşhis işe yaramayabilir: Eğer kansere yakalanmadan 80'li yaşlarınıza ulaştıysanız, bundan sonra bedeninizin ölümcül bir tümör geliştirme ihtimali düşüktür. Eğer olursa bile bunu tedavi etmek ömrünüzü uzatmayabilir.
Odaklanmanızı önleyebilir: Eğer yaşlıysanız; kalp hastalığı ve diyabet gibi problemler, yeni teşhis edilmiş bir kanserden çok daha önemlidir. Onun için kanser yerine bu problemleri kontrol altında tutmaya konsantre olun.
Pahalıdır: Genel olarak yaşlı insanlara kanser testi yaptırmak çok pahalıdır ve yararı da çok azdır.
Doktorunuzdan, genel hastalar için değil size özel düzenlenmiş bir kanser tarama programı çıkarmasını isteyin. Onun tavsiye ettiği tetkikleri es geçmeyin.
Herhangi bir kanser testini programlamadan önce şunları sorun: Kaç yıl yaşamayı ummalıyım ve bu süre boyunca hangisi bana daha çok zarar verir? Bu kanser testleri ve tedavi mi, yoksa tedavi edilmeyen kanser mi?
Yaşınıza güvenmeyin: Biz sağlık testlerimizi, takvim değil beden yaşımıza göre programlıyoruz. Örneğin Dr. Mike'ın takvim yaşı 62 ama fitness seviyesi, kan testleri ve bazı değişkenlere göre beden yaşı 43! (Kendi beden yaşınızı, RealAge.com adresli internet sitesinden bulabilirsiniz.) 75 yaşına geldiğimizde Dr. Mike'ın da, benim de beden yaşımızın 55 olacağını tahmin ediyoruz. Bu nedenle taramalarımızı, 75 yaş için önerilen yeni şeylerin yanı sıra 55 yaş için önerilen şekilde yapacağız.
Kanseriniz varmış gibi yaşayın: Daha çok sebze yiyip, günlük multi vitamin kullanmak için kanser olmanıza gerek yok!
Etiketler :
bitksel tedaviler,
dogal ilaçlar,
dogal tedaviler,
genel sağlık,
kanser,
kanseri,
mehmet öz
KALP SAĞLIĞI İÇİN 5 ÖNERİ-Mehmet ÖZ
Prof.Dr. Mehmet ÖZ - Keyifli ve sağlıklı sofralar için ailece toplanmak tabiki en iyisi ama yenecek gıdalar da çok önemli! Kalp sağlığınız için elma, ceviz, susam tohumu, somon balığı ve fasulyeyi sofranızdan eksik etmeyin.
Kalbinizi sağlıklı tutmak için çiğ balık ya da bulması zor sebzeler yemeniz gerekmiyor... Tabi istemediğiniz sürece! Bunun için her yerde bulunabilen ve kalbinizi seven bu lezzetli yiyecekleri tüketmeniz yeterli.
1. KIRMIZI ELMA:
Bu meyve, kötü kolesterole mucizevi şekilde iyi gelen fenolik bileşenleri açısından oldukça zengindir. Fenolikler; kan yağını sabit tutarak, daha az oksidize olmalarını sağlar. Bu sayede kandaki yağın atardamar duvarlarına tutunarak, damarların tıkanmasını önler. Tabii kalbiniz, kırmızı elma kadar diğer meyveleri ve sebzeleri de çok sever.
2. SUSAM TOHUMU:
Beş gün boyunca düzenli olarak günde üç yemek kaşığı susam tohumu tüketen kadınların total ve kötü kolesterollerinin düştüğü görüldü. Susam tohumu ayrıca kalbi koruyan E vitamini açısından zengindir. Hücre hasarına yol açan kan seviyesini de düşürür.
3. CEVİZ:
Araştırmalar, günde yaklaşık 30 gram ceviz tüketmenin, kalp rahatsızlığına yakalanma riskini, yüzde 60 gibi yüksek bir oranda azalttığını gösteriyor. Tüm sert kabuklu yemişler sağlığınız için yararlıdır ama ceviz en iyisidir. Çünkü yüksek oranda; trigliserit seviyesini düşüren, kalp atışını düzenleyen, aşırı pıhtılaşmayı önleyen, hatta tansiyonu düşüren Omega 3 yağ asidi içerir.
4. SOMON BALIĞI:
Bunlar gibi yağlı balıklar, kalbi koruyan Omega 3 yağ asitleri açısından zengindir (cıva ve PCB bu balıklarda düşüktür). Haftada üç kere bu balıkları tüketmeye çalışın.
5. FASULYE:
Lif zengini olan fasulye çeşitleri, kalp hastalıklarına yol açan 'C reaktif protein' seviyesinin düşmesine yardımcı olur. Yarım kasesinde 7 gram lif bulunan siyah fasulyeden her gün 25 gram tüketirseniz, günlük lif ihtiyacınızı karşılamış olursunuz. Kuru üzüm, armut, brokoli, bezelye ve mercimek de lezzetli seçeneklerdir...
MEHMET ÖZ'ÜN ÖNERİLERİ :
Genç damarların sırrı kabakta saklı
Kabak ; sinirlerinizin ve kaslarınızın iletişime geçmesini sağlayan potasyum açısından çok zengindir. Damarlarınızın yaşlanmasını da yavaşlatır.
Kalbin ve böbreğin düzgün çalışmasını sağladığı için de tansiyonu düzenlemeye yardımcı olur. İştahınızı kontrol altında tutmanızı sağlar.
Küp küp doğranmış bir kap kabak; 900 miligram potasyum içerir ve günlük 3 bin mg tüketmenizi tavsiye ettiğimiz bu mineralin bir kısmını lezzetli yoldan almanızı sağlar.
Kabağın kalorisi çok azdır ve lif açısından zengindir. Yani kabak yerseniz hem az kalori alırsınız, hem de uzun süre kendinizi tok hissedersiniz.
Yağlı yemeklere hafifleten öneriler
Bazen enfes bir yemeği form koruyan bir lezzete dönüştürmek son derece basittir. Bunun için size tavsiye edeceğimiz küçük değişiklikler ise yıllar sonra tekrar bisiklete binmek kadar kolay! Ve aynı bisiklete binmek gibi ne kadar fazla yaparsanız o kadar kolaylaşıyor ve eğlenceli hale geliyor. İşte favorilerimiz:
BLENDIRDA PÜRE YAPIN
Sostaki fazla suyun kaynayarak yok olmasını sağlayın. Böylece yağ, tuz ya da şeker eklenmesine gerek kalmadan sosun lezzetini artırırsınız.
Pasta yaparken tereyağı yerine elma sosu, kuru erik ya da muz koymayı deneyin. Yağ kullanmayacağınız için bu yöntem kalp sağlığınızı koruyacaktır.
Sebzeleri blendırda püre haline getirin. Böylece çorbalarda ve soslarda çok az krema kullanabilirsiniz ya da hiç kullanmanıza gerek kalmaz. Ayrıca blendırla sağlıklı meyve suları da hazırlayabilirsiniz.
YANMAZ TAVA KULLANIN
Yanmaz tavalar ve ızgaralar, yemeklerinizi daha az yağla pişirmenizi sağlar. Fırın kabını fırına koymadan önce yağlamak yerine parşömen kağıdı kullanabilirsiniz.
Baharatlarınızı henüz tazeyken dondurun. Çünkü taze baharatlar, kurularından daha lezzetlidir. Çoğu baharat altı ay sonra tadını ve kokusunu kaybeder. Böyle durumlarda baharatları tazelemek için tost makinesine koyduktan sonra elinizle ufalayabilirsiniz.
Kalbinizi sağlıklı tutmak için çiğ balık ya da bulması zor sebzeler yemeniz gerekmiyor... Tabi istemediğiniz sürece! Bunun için her yerde bulunabilen ve kalbinizi seven bu lezzetli yiyecekleri tüketmeniz yeterli.
1. KIRMIZI ELMA:
Bu meyve, kötü kolesterole mucizevi şekilde iyi gelen fenolik bileşenleri açısından oldukça zengindir. Fenolikler; kan yağını sabit tutarak, daha az oksidize olmalarını sağlar. Bu sayede kandaki yağın atardamar duvarlarına tutunarak, damarların tıkanmasını önler. Tabii kalbiniz, kırmızı elma kadar diğer meyveleri ve sebzeleri de çok sever.
2. SUSAM TOHUMU:
Beş gün boyunca düzenli olarak günde üç yemek kaşığı susam tohumu tüketen kadınların total ve kötü kolesterollerinin düştüğü görüldü. Susam tohumu ayrıca kalbi koruyan E vitamini açısından zengindir. Hücre hasarına yol açan kan seviyesini de düşürür.
3. CEVİZ:
Araştırmalar, günde yaklaşık 30 gram ceviz tüketmenin, kalp rahatsızlığına yakalanma riskini, yüzde 60 gibi yüksek bir oranda azalttığını gösteriyor. Tüm sert kabuklu yemişler sağlığınız için yararlıdır ama ceviz en iyisidir. Çünkü yüksek oranda; trigliserit seviyesini düşüren, kalp atışını düzenleyen, aşırı pıhtılaşmayı önleyen, hatta tansiyonu düşüren Omega 3 yağ asidi içerir.
4. SOMON BALIĞI:
Bunlar gibi yağlı balıklar, kalbi koruyan Omega 3 yağ asitleri açısından zengindir (cıva ve PCB bu balıklarda düşüktür). Haftada üç kere bu balıkları tüketmeye çalışın.
5. FASULYE:
Lif zengini olan fasulye çeşitleri, kalp hastalıklarına yol açan 'C reaktif protein' seviyesinin düşmesine yardımcı olur. Yarım kasesinde 7 gram lif bulunan siyah fasulyeden her gün 25 gram tüketirseniz, günlük lif ihtiyacınızı karşılamış olursunuz. Kuru üzüm, armut, brokoli, bezelye ve mercimek de lezzetli seçeneklerdir...
MEHMET ÖZ'ÜN ÖNERİLERİ :
Genç damarların sırrı kabakta saklı
Kabak ; sinirlerinizin ve kaslarınızın iletişime geçmesini sağlayan potasyum açısından çok zengindir. Damarlarınızın yaşlanmasını da yavaşlatır.
Kalbin ve böbreğin düzgün çalışmasını sağladığı için de tansiyonu düzenlemeye yardımcı olur. İştahınızı kontrol altında tutmanızı sağlar.
Küp küp doğranmış bir kap kabak; 900 miligram potasyum içerir ve günlük 3 bin mg tüketmenizi tavsiye ettiğimiz bu mineralin bir kısmını lezzetli yoldan almanızı sağlar.
Kabağın kalorisi çok azdır ve lif açısından zengindir. Yani kabak yerseniz hem az kalori alırsınız, hem de uzun süre kendinizi tok hissedersiniz.
Yağlı yemeklere hafifleten öneriler
Bazen enfes bir yemeği form koruyan bir lezzete dönüştürmek son derece basittir. Bunun için size tavsiye edeceğimiz küçük değişiklikler ise yıllar sonra tekrar bisiklete binmek kadar kolay! Ve aynı bisiklete binmek gibi ne kadar fazla yaparsanız o kadar kolaylaşıyor ve eğlenceli hale geliyor. İşte favorilerimiz:
BLENDIRDA PÜRE YAPIN
Sostaki fazla suyun kaynayarak yok olmasını sağlayın. Böylece yağ, tuz ya da şeker eklenmesine gerek kalmadan sosun lezzetini artırırsınız.
Pasta yaparken tereyağı yerine elma sosu, kuru erik ya da muz koymayı deneyin. Yağ kullanmayacağınız için bu yöntem kalp sağlığınızı koruyacaktır.
Sebzeleri blendırda püre haline getirin. Böylece çorbalarda ve soslarda çok az krema kullanabilirsiniz ya da hiç kullanmanıza gerek kalmaz. Ayrıca blendırla sağlıklı meyve suları da hazırlayabilirsiniz.
YANMAZ TAVA KULLANIN
Yanmaz tavalar ve ızgaralar, yemeklerinizi daha az yağla pişirmenizi sağlar. Fırın kabını fırına koymadan önce yağlamak yerine parşömen kağıdı kullanabilirsiniz.
Baharatlarınızı henüz tazeyken dondurun. Çünkü taze baharatlar, kurularından daha lezzetlidir. Çoğu baharat altı ay sonra tadını ve kokusunu kaybeder. Böyle durumlarda baharatları tazelemek için tost makinesine koyduktan sonra elinizle ufalayabilirsiniz.
SAĞLIK İÇİN 12 MUCİZE BESİN
Bazı besinlerin, besin değeri ve sağlığımıza kattıkları, bilimsel olarak da kanıtlanmış ve tüm dünya tarafından kabul görmüştür. Bu yazımızda, 12 mucize besinden bahsetmek istiyoruz sizlere. Bu besinler, deyim yerindeyse, cana can katan türden…
YEŞİL ÇAY : Mesane, kolon, nefes borusu, pankreas, rektum ve mide kanserlerine yakalanma riskini azaltır. Kilo kontrolünü kolaylaştırır.
NAR : Antiokidanlar bakımından zengindir. Kan basıncını dengeler, damarları korur ve tümörlerin büyümesini engeller.
ELMA : kciğer kanseri, astım ve diyabete karşı korur. Kemik güçlendiren K vitamini içerir. Yemeklerden 30 dakika önce tüketildiğinde iştahı bastırmaya yardımcı olur.
BROKOLİ : Tüm kanser risklerini azaltır. Mineral ve vitamin oranları çok yüksektir. Ayrıca vücudu toksinlerden arındıran kimyasallara sahiptir.
YUMURTA : Doğanın en kusursuz yiyeceği olarak tanımlanıyor. Protein bakımından zengin ama kalorisi düşük. Beyni korur ve göz sağlığını güçlendirir.
KIRIZI ET : İşlemden geçirilmemiş kırmızı et, omega-3 bakımından zengindir. Makul miktarda tüketildiğinde kanserden korur. Protein ve B12 vitamini kaynağı.
FINDIK-FISTIK : Haftada 5 kez tüketmek kalp krizi ve kalp hastalığı riskini yüzde 30-50 arasında azaltıyor. Her gün için 25 gramlık, badem, ceviz, fıstık, fındık yeterli.
SÜT : in, mineral ve yararlı bakteriler bakımından zengin olan süt, kanserle savaşan CLA asidini de içerir.
SOMON : En iyi anti-aging gıdası. Omega-3 beyni ve kalbi korur. Ruh halini dengeler ve kan şekerini düzenler.
FASULYE : Kiloyu dengeler, kan şekerini düzenler. Kolon kanseri ve kalp hastalığından korur. Günlük tavsiye edilen lif miktarı 25-38 gram. Bir fincan fasulye ise 11-17 gram lif içerir.
YABAN MERSİNİ : Kanserden koruyan antioksidanlar içerir ve hafızayı güçlü kılar. Lif bakımından zengindir.
SOĞAN-SARIMSAK : Mide, prostat, yemek borusu kanserlerine karşı korur. Kalp hastalığı riskini yüzde 20 azaltır.
Görüldüğü üzere, çoğu bildiğimiz ve mutfaklarımızdan eksik etmediğimiz şeyler.
YEŞİL ÇAY : Mesane, kolon, nefes borusu, pankreas, rektum ve mide kanserlerine yakalanma riskini azaltır. Kilo kontrolünü kolaylaştırır.
NAR : Antiokidanlar bakımından zengindir. Kan basıncını dengeler, damarları korur ve tümörlerin büyümesini engeller.
ELMA : kciğer kanseri, astım ve diyabete karşı korur. Kemik güçlendiren K vitamini içerir. Yemeklerden 30 dakika önce tüketildiğinde iştahı bastırmaya yardımcı olur.
BROKOLİ : Tüm kanser risklerini azaltır. Mineral ve vitamin oranları çok yüksektir. Ayrıca vücudu toksinlerden arındıran kimyasallara sahiptir.
YUMURTA : Doğanın en kusursuz yiyeceği olarak tanımlanıyor. Protein bakımından zengin ama kalorisi düşük. Beyni korur ve göz sağlığını güçlendirir.
KIRIZI ET : İşlemden geçirilmemiş kırmızı et, omega-3 bakımından zengindir. Makul miktarda tüketildiğinde kanserden korur. Protein ve B12 vitamini kaynağı.
FINDIK-FISTIK : Haftada 5 kez tüketmek kalp krizi ve kalp hastalığı riskini yüzde 30-50 arasında azaltıyor. Her gün için 25 gramlık, badem, ceviz, fıstık, fındık yeterli.
SÜT : in, mineral ve yararlı bakteriler bakımından zengin olan süt, kanserle savaşan CLA asidini de içerir.
SOMON : En iyi anti-aging gıdası. Omega-3 beyni ve kalbi korur. Ruh halini dengeler ve kan şekerini düzenler.
FASULYE : Kiloyu dengeler, kan şekerini düzenler. Kolon kanseri ve kalp hastalığından korur. Günlük tavsiye edilen lif miktarı 25-38 gram. Bir fincan fasulye ise 11-17 gram lif içerir.
YABAN MERSİNİ : Kanserden koruyan antioksidanlar içerir ve hafızayı güçlü kılar. Lif bakımından zengindir.
SOĞAN-SARIMSAK : Mide, prostat, yemek borusu kanserlerine karşı korur. Kalp hastalığı riskini yüzde 20 azaltır.
Görüldüğü üzere, çoğu bildiğimiz ve mutfaklarımızdan eksik etmediğimiz şeyler.
Etiketler :
beslenme,
bitksel tedaviler,
dogal ilaçlar,
dogal tedavi,
dogal tedaviler,
genel sağlık,
sağlıklı beslenme
Radyoaktif Maddeler ve Sağlığa Zararları
Radyoaktif denilen bazı cisimlerin kendiliklerinden bir parçalanma sonucu fotoğraf plaklarına etki eden, gazları iyonlaştırıp elektriğe karşı iletken kılan ve daha bazı olaylara sebep olan çeşitli radyasyonlar yayabilme özelliğidir.
Atom çekirdeklerinin bir dış etki olmaksızın kendiliklerinden ışıma yapmalarına ve bu tür ışıma yapan atomlara da radyoaktif atom adı verilir. Radyoaktif atomların çekirdekleri kararsızdır. Radyoaktif ışınlar canlı hücrelerine etki ederler.
Başta kanser olmak üzere birçok hastalığa sebep olurlar. Nesiller boyu kalıtsal bozukluklar meydana getirebilir. Şimdi bu bozunma türlerini sırasıyla inceleyelim. Düşük seviyeli radyasyonun tek belirgin sağlıksal etkisi sonraki kuşaklarda görülen genetik sakatlıklara sebep olmasıdır.
Genellikle genetik bozukluklar olarak adlandırılan bu sakatlıklar, renk körlüğünden, mongolizm gibi ciddi hastalıklara kadar çeşitlilik gösterir. Bazı kişiler, radyasyonun iki başlı çocukların doğmasına; insan altı ya da insanüstü canavarların ortaya çımasına neden olacağına inanırlar.
Durum kesinlikle bu değildir; çünkü insanlık daima doğal radyasyona maruz kalmış olmasına karşın, hiçbir zaman bu tür vakalar görülmemiştir. Bazı kişiler de radyasyon kaynaklı genetik etkilerin insan soyunu yok edeceğine inanırlar.
Ancak bu da yanlıştır. Yani radyasyonun yol açacağı herhangi bir kötü özellik, sonuçta yok olacaktır. Nükleer endüstrinin genetik etkileri, ancak insanın doğal kaynaklardan aldığı radyasyondan sadece yüzde bir kadar daha fazla radyasyon etkilenimine yol açtığı hatırlandığında en iyi şekilde anlaşılabilir.
Doğal radyasyonun da, normal olarak karşılaşılan genetik bozukların sadece %3’ünden sorumlu olduğu düşünülmektedir.
Atom çekirdeklerinin bir dış etki olmaksızın kendiliklerinden ışıma yapmalarına ve bu tür ışıma yapan atomlara da radyoaktif atom adı verilir. Radyoaktif atomların çekirdekleri kararsızdır. Radyoaktif ışınlar canlı hücrelerine etki ederler.
Başta kanser olmak üzere birçok hastalığa sebep olurlar. Nesiller boyu kalıtsal bozukluklar meydana getirebilir. Şimdi bu bozunma türlerini sırasıyla inceleyelim. Düşük seviyeli radyasyonun tek belirgin sağlıksal etkisi sonraki kuşaklarda görülen genetik sakatlıklara sebep olmasıdır.
Genellikle genetik bozukluklar olarak adlandırılan bu sakatlıklar, renk körlüğünden, mongolizm gibi ciddi hastalıklara kadar çeşitlilik gösterir. Bazı kişiler, radyasyonun iki başlı çocukların doğmasına; insan altı ya da insanüstü canavarların ortaya çımasına neden olacağına inanırlar.
Durum kesinlikle bu değildir; çünkü insanlık daima doğal radyasyona maruz kalmış olmasına karşın, hiçbir zaman bu tür vakalar görülmemiştir. Bazı kişiler de radyasyon kaynaklı genetik etkilerin insan soyunu yok edeceğine inanırlar.
Ancak bu da yanlıştır. Yani radyasyonun yol açacağı herhangi bir kötü özellik, sonuçta yok olacaktır. Nükleer endüstrinin genetik etkileri, ancak insanın doğal kaynaklardan aldığı radyasyondan sadece yüzde bir kadar daha fazla radyasyon etkilenimine yol açtığı hatırlandığında en iyi şekilde anlaşılabilir.
Doğal radyasyonun da, normal olarak karşılaşılan genetik bozukların sadece %3’ünden sorumlu olduğu düşünülmektedir.
Etiketler :
beslenme,
bitksel tedaviler,
dogal ilaçlar,
dogal tedaviler,
genel sağlık,
sağlıklı beslenme
Şehriye salatası Tarifi
Malzemeler
125 gram arpa şehriye
1 yemek kaşığı mayonez
2 yemek kaşığı yoğurt
1 ya da 2 adet salatalık
4-5 diş sarmısak
Kırmızı biber
Pul biber
Tuz
Tarif
Arpa şehriyeleri suda haşlayın.Bir kapta mayonez,yoğurt ve sarmısakları karıştırın.Salatalıkları da rendeleyip suyunu sıktırıp yoğurtlu karışıma ekleyin.Tuzunu ,limon suyu ve en son da arpa şehriyeleri ekleyip hafifçe şehriyeleri ezmeden karıştırın.En son pul biber serpip servis yapın.
Bize bu tarifi Bursa dan yollayan Dilek hanıma teşekkkür ederiz.
125 gram arpa şehriye
1 yemek kaşığı mayonez
2 yemek kaşığı yoğurt
1 ya da 2 adet salatalık
4-5 diş sarmısak
Kırmızı biber
Pul biber
Tuz
Tarif
Arpa şehriyeleri suda haşlayın.Bir kapta mayonez,yoğurt ve sarmısakları karıştırın.Salatalıkları da rendeleyip suyunu sıktırıp yoğurtlu karışıma ekleyin.Tuzunu ,limon suyu ve en son da arpa şehriyeleri ekleyip hafifçe şehriyeleri ezmeden karıştırın.En son pul biber serpip servis yapın.
Bize bu tarifi Bursa dan yollayan Dilek hanıma teşekkkür ederiz.
Stres yapan besin var mı?-Osman MÜFTÜOĞLU
Bazı yiyeceklerin stresi azalttığını hepimiz biliriz. Sıkılıp bunaldık mı, gerilip kasıldık mı sorunumuzu bir parça çikolata, kurabiye, muz, vs. ile gideririz. Hâlâ şükran gününde yenen hindinin güçlü bir stres savar olduğunu düşünen milyonlarca Amerikalı var. Sütün, yoğurdun sakinleştirdiğini, hatta uyku getirdiğini de çoğumuz iyi biliriz.
Yine birçoğumuz bazı gıdaların strese yol açabileceğinden haberdar değiliz. Uzmanlar özellikle kan şekerini birden bire arttıran yiyeceklerin (şeker, un, nişasta, tatlılar, unlu, tatlı ve yağlı atıştırmalar) stres sistemini tetikleyebileceğini belirtiyorlar. Bu yiyeceklerden 30-120 dakika sonra hızla düşen kan şekerinin hipoglisemi, gerginlik, sinirlilik, alınganlık, hiddet, hatta öfke nöbetlerine neden olabileceğini ileri sürüyorlar. Çünkü bedenimiz hipoglisemiyi stres veren bir durum olarak algılıyor ve bu yeni duruma fazla miktarda stres hormonu, yani adrenalin ve kortizol salgılayarak cevap veriyor. Eğer bu durum sık sık tekrarlarsa uzun vadede bir kötü sonucu daha var. Tekrarlayan kortizol ve adrenalin düşmeleri bir süre sonra DHEA ve testosteron seviyesinin düşmesine, cinsel isteğin azalmasına neden oluyor. Bizden söylemesi
Yine birçoğumuz bazı gıdaların strese yol açabileceğinden haberdar değiliz. Uzmanlar özellikle kan şekerini birden bire arttıran yiyeceklerin (şeker, un, nişasta, tatlılar, unlu, tatlı ve yağlı atıştırmalar) stres sistemini tetikleyebileceğini belirtiyorlar. Bu yiyeceklerden 30-120 dakika sonra hızla düşen kan şekerinin hipoglisemi, gerginlik, sinirlilik, alınganlık, hiddet, hatta öfke nöbetlerine neden olabileceğini ileri sürüyorlar. Çünkü bedenimiz hipoglisemiyi stres veren bir durum olarak algılıyor ve bu yeni duruma fazla miktarda stres hormonu, yani adrenalin ve kortizol salgılayarak cevap veriyor. Eğer bu durum sık sık tekrarlarsa uzun vadede bir kötü sonucu daha var. Tekrarlayan kortizol ve adrenalin düşmeleri bir süre sonra DHEA ve testosteron seviyesinin düşmesine, cinsel isteğin azalmasına neden oluyor. Bizden söylemesi
Kemiklere süt mü, yoğurt mu daha iyi geliyor?-Osman MÜFTÜOĞLU
Süt ve süt ürünleri hem kalsiyumdan çok zengin olmaları, hem de içlerindeki kalsiyum kolay emilir olduğu için ilk akla gelen kalsiyum kaynakları. Kalsiyum badem, baklagiller, incir, hatta suda bile mevcut. Ancak bilinen en güçlü kaynaklarından biri hala süt ürünleri. Süt ürünlerini kalsiyum kaynağı olarak fazla miktarda tüketmek, eğer tam yağlı süt ürünleri kullanılırsa kolesterol yüksekliği ya da kilo sorununa neden olacağı gibi endişelere yol açıyor. Süt ürünlerini de kararında kullanmakta ve sütten ziyade yoğurt ve peynire öncelik vermek daha iyi. Dondurma yüksek kalori içeriği nedeniyle daha sorunlu bir besin gibi. Birinci sıraya yarım yağlı yoğurt ve ayranı, ikinci sıraya da yağı azaltılmış peyniri koymakta fayda var. Sırası gelmişken osteoporozu önlemede tek seçenek kalsiyum takviyesi değil. D ve K vitamini kazanımının, egzersiz ve ağırlık çalışmaları da çok önemli.
2010 BESLENME ANAYASASI-Osman MÜFTÜOĞLU
2010 için beslenmenin anayasası...
Prof.Dr. Osman MÜFTÜOĞLU - Doğru beslenmenin ilk anayasasını 2008’de hazırladık. Anayasanın bazı maddeleri değişmedi, muhtemelen de değişmeyecek ama bu yıl birkaç madde daha ekledik. İşte yeni yılın beslenme yasaları...
BESİN DEĞERİ YÜKSEK, KALORİSİ AZ BESİNLER SEÇİN
Bu yıl da aldığınız her kaloriyi sayın. Gereksiz kalori kazanımından uzak kalın. Kalori bombası zararlı yiyecekleri (şekerli içecekler, kolalı meşrubatlar, cipsler, unlu, şekerli, yağlı atıştırmalar) bu yıl da ıskalayın. Tükettiğiniz yiyeceklerin vitamin, mineral ve lif ile dolu olmasına dikkat edin. ıçinde fazla şeker, yağ, fazla kalori olan ve besin değeri olmayan ürünleri kullanmayın. Yaşlandıkça besin ihtiyaçları değişir. Vücut daha az yağlı ve daha az kalorili besinlere ihtiyaç duyar.
YİYECEKLERİNİZİN YAĞ MUHTEVASINI AZALTIN
Toplam yağ oranı ve doymuş yağ miktarı düşük bir diyet, damarsal yaşlanmayı ve damar sertliği oluşumunu önler, kalp krizi ve felç riskini azaltır. Böyle bir diyet aynı zamanda bağışıklık sisteminin zayıflamasını engeller. Araştırmacılar doymuş yağlardan fakir, sebze ve meyveden zengin diyetlerin kanseri önlediğini tespit etmişlerdir. Kırmızı eti haftada bir seferden fazla tüketmek kolon kanseri riskini de artırır. Bu nedenle kırmızı eti haftada bir veya iki seferden fazla yemeyin. Et alırken yağsız kısımlarını tercih edin. Yağ oranı düşük olan besinlere (yağsız süt, yoğurt, peynir...) öncelik verin.
SAĞLIKLI BİR KİLODA KALIN
Hepimiz kalem gibi ince olamayız. Önemli olan sağlıklı kilomuzu muhafaza etmemizdir. Gençlik için yemenin en kolay ve en basit yolu düşük yağlı bir diyetle beslenip düzenli egzersiz yapmaktır. Sabit olmayan bir kilo seyri fazla kilodan daha tehlikelidir. Sık kilo alıp verenlerde sağlık problemleri daha sık görülmektedir.
BESLENMENİZİ ÇEŞİTLENDİRİN
Herkes dengeli yediğini sanır ama bu pek doğru değildir. Çoğumuz meyveyi, sebzeyi düzenli olarak tüketmeyiz. Besinlerle günde 25-30 gr. lif almanız gerekmektedir. Tek düze bir beslenme sağlıklı değildir, gerçek yaşam sürenizi azaltır. Eğer günlük olarak 5 çeşit yemek yiyebiliyorsanız, bu sizin 5 yaş daha genç kalmanızı sağlar. Bu beş grup neleri içermektedir? Ekmek yani tahıl grubu, meyve, sebze, süt ürünleri (süt, yoğurt, peynir...) ve et. Bu tür bir beslenme size fazla kalori almadan sağlıklı ve dengeli beslenme sağlar.
HER GÜN SEBZE YİYİN
Yağ oranı ve kalorisi düşük, besin değeri yüksek bir diyet yapmak istiyorsanız sebze yemelisiniz. Sebzeler çok fazla lif içerdikleri için verdikleri doygunluk hissi de fazladır. 20-40 kalorilik bir servis sebze ile doyabilirsiniz. Bununla aynı zamanda da bol bol vitamin, karoten, flavonoid alırsınız. Günde 5-6 kez küçük porsiyonlar halinde meyve ve sebze tüketiniz. Unutmayın ki sarı, turuncu ve kırmızı sebzeler temel vitaminleri, karoten ve doğal antioksidanları daha çok içerir. Atıştırmak istediğinizde dolapta hazır bulunan doğranmış havuç, salatalık, kereviz, mantar, biber ve turp yiyebilirsiniz. Çiğ yenilen sebzeler bütün vitamin ve mineral içeriğini korur. Lif açısından da daha zengindir.
MEYVE YEMEYİ UNUTMAYIN
Meyve tüketiminde artış uzun yaşamaya katkıda bulunur. Meyveler; vitamin, lif, karoten ve diğer besin maddeleriyle yüklüdür. Antioksidan etkileri ile yaşlanmayı önlemede önemli oldukları bilinmektedir. Karotenoidler sadece kırmızı, turuncu, sarı renkli sebze ve meyvelerde değil, yeşil sebzelerde de bulunur. Likopen, domateste bulunan en önemli karotenoid’dir. Prostat kanserinden korur. Karotenoid’den zengin sebze ve meyvelerden oluşan bir diyet gençliği yakalamanıza yardımcı olur. Vücuttaki serbest radikal artışını önleyici işlevi vardır. Flavonoid’den zengin diğer besinler soğan, yeşil çay, brokoli, elma, üzüm, kerevizdir. Meyvelerin bir servisi 35-60 kalori arasındadır. Bunlar düşük kalorili alternatif yemek veya şekerlemelerdir. Günde iki-üç meyve yemeye çalışın. Bunlardan bir tanesi turunçgiller olsun. Böylelikle bağışıklık sistemi yanıtınız da yükselecektir.
Prof.Dr. Osman MÜFTÜOĞLU - Doğru beslenmenin ilk anayasasını 2008’de hazırladık. Anayasanın bazı maddeleri değişmedi, muhtemelen de değişmeyecek ama bu yıl birkaç madde daha ekledik. İşte yeni yılın beslenme yasaları...
BESİN DEĞERİ YÜKSEK, KALORİSİ AZ BESİNLER SEÇİN
Bu yıl da aldığınız her kaloriyi sayın. Gereksiz kalori kazanımından uzak kalın. Kalori bombası zararlı yiyecekleri (şekerli içecekler, kolalı meşrubatlar, cipsler, unlu, şekerli, yağlı atıştırmalar) bu yıl da ıskalayın. Tükettiğiniz yiyeceklerin vitamin, mineral ve lif ile dolu olmasına dikkat edin. ıçinde fazla şeker, yağ, fazla kalori olan ve besin değeri olmayan ürünleri kullanmayın. Yaşlandıkça besin ihtiyaçları değişir. Vücut daha az yağlı ve daha az kalorili besinlere ihtiyaç duyar.
YİYECEKLERİNİZİN YAĞ MUHTEVASINI AZALTIN
Toplam yağ oranı ve doymuş yağ miktarı düşük bir diyet, damarsal yaşlanmayı ve damar sertliği oluşumunu önler, kalp krizi ve felç riskini azaltır. Böyle bir diyet aynı zamanda bağışıklık sisteminin zayıflamasını engeller. Araştırmacılar doymuş yağlardan fakir, sebze ve meyveden zengin diyetlerin kanseri önlediğini tespit etmişlerdir. Kırmızı eti haftada bir seferden fazla tüketmek kolon kanseri riskini de artırır. Bu nedenle kırmızı eti haftada bir veya iki seferden fazla yemeyin. Et alırken yağsız kısımlarını tercih edin. Yağ oranı düşük olan besinlere (yağsız süt, yoğurt, peynir...) öncelik verin.
SAĞLIKLI BİR KİLODA KALIN
Hepimiz kalem gibi ince olamayız. Önemli olan sağlıklı kilomuzu muhafaza etmemizdir. Gençlik için yemenin en kolay ve en basit yolu düşük yağlı bir diyetle beslenip düzenli egzersiz yapmaktır. Sabit olmayan bir kilo seyri fazla kilodan daha tehlikelidir. Sık kilo alıp verenlerde sağlık problemleri daha sık görülmektedir.
BESLENMENİZİ ÇEŞİTLENDİRİN
Herkes dengeli yediğini sanır ama bu pek doğru değildir. Çoğumuz meyveyi, sebzeyi düzenli olarak tüketmeyiz. Besinlerle günde 25-30 gr. lif almanız gerekmektedir. Tek düze bir beslenme sağlıklı değildir, gerçek yaşam sürenizi azaltır. Eğer günlük olarak 5 çeşit yemek yiyebiliyorsanız, bu sizin 5 yaş daha genç kalmanızı sağlar. Bu beş grup neleri içermektedir? Ekmek yani tahıl grubu, meyve, sebze, süt ürünleri (süt, yoğurt, peynir...) ve et. Bu tür bir beslenme size fazla kalori almadan sağlıklı ve dengeli beslenme sağlar.
HER GÜN SEBZE YİYİN
Yağ oranı ve kalorisi düşük, besin değeri yüksek bir diyet yapmak istiyorsanız sebze yemelisiniz. Sebzeler çok fazla lif içerdikleri için verdikleri doygunluk hissi de fazladır. 20-40 kalorilik bir servis sebze ile doyabilirsiniz. Bununla aynı zamanda da bol bol vitamin, karoten, flavonoid alırsınız. Günde 5-6 kez küçük porsiyonlar halinde meyve ve sebze tüketiniz. Unutmayın ki sarı, turuncu ve kırmızı sebzeler temel vitaminleri, karoten ve doğal antioksidanları daha çok içerir. Atıştırmak istediğinizde dolapta hazır bulunan doğranmış havuç, salatalık, kereviz, mantar, biber ve turp yiyebilirsiniz. Çiğ yenilen sebzeler bütün vitamin ve mineral içeriğini korur. Lif açısından da daha zengindir.
MEYVE YEMEYİ UNUTMAYIN
Meyve tüketiminde artış uzun yaşamaya katkıda bulunur. Meyveler; vitamin, lif, karoten ve diğer besin maddeleriyle yüklüdür. Antioksidan etkileri ile yaşlanmayı önlemede önemli oldukları bilinmektedir. Karotenoidler sadece kırmızı, turuncu, sarı renkli sebze ve meyvelerde değil, yeşil sebzelerde de bulunur. Likopen, domateste bulunan en önemli karotenoid’dir. Prostat kanserinden korur. Karotenoid’den zengin sebze ve meyvelerden oluşan bir diyet gençliği yakalamanıza yardımcı olur. Vücuttaki serbest radikal artışını önleyici işlevi vardır. Flavonoid’den zengin diğer besinler soğan, yeşil çay, brokoli, elma, üzüm, kerevizdir. Meyvelerin bir servisi 35-60 kalori arasındadır. Bunlar düşük kalorili alternatif yemek veya şekerlemelerdir. Günde iki-üç meyve yemeye çalışın. Bunlardan bir tanesi turunçgiller olsun. Böylelikle bağışıklık sistemi yanıtınız da yükselecektir.
Etiketler :
bitksel tedaviler,
dogal ilaçlar,
dogal tedavi,
dogal tedaviler,
genel sağlık,
osman müftüoğlu
Osman MÜFTÜOĞLU-ANTİOKSİDANLAR KANSERİ ÖNLER Mİ?
Antioksidanların kanserden korunma kalkanımızı güçlendirdiği doğru ama kanserden korunma umudunuzu yalnızca antioksidanlara bağlarsanız beklentinizin boşa çıkma olasılığının yüksek olduğunu söyleyebilirim. Prof.Dr. Osman MÜFTÜOĞLU
Kanseri tetikleyen tek şey sadece DNA’nın maruz kaldığı oksidan zararlar olsaydı, bu soruyu “evet” diye yanıtlayabilirdik. Ne var ki kanseri tetikleyen daha pek çok neden var. Her türlü kanserde ortak özellik “DNA’nın hasar görmesi” problemi olsa da bu hasarın tek nedeni serbest radikallerin ve diğer oksidasyon ajanlarının verdiği zararlar değildir.
İşte bu nedenle yalnızca antioksidan kapasitenizi artırarak bu sorunu çözemezsiniz. Özellikle antioksidanları haplar halinde alarak bu problemden kurtulabileceğinizi zannediyorsanız yanılırsınız.
DOĞRU YOLDAN KAZANMAK DAHA ETKİLİ
Hayal kırıklığı yaratmak istemem ama bu bilgi -ne yazık ki- doğru. Antioksidanların kanserojen olarak hareket eden nitrojen bazlı moleküllerin oluşumunu engellediği, DNA hasarını önleyen bir koruyucu kalkan gibi hareket ettiği de doğru.
Antioksidan yiyecek ve içeceklere beslenme planında daha çok yer verenlerde kansere yakalanma sıklığı azalır. Bedeninize daha fazla C ve E vitamini, beta karoten, selenyum, çinko kazandırabilirseniz ve bu kazanımı diğer antioksidanlarla örneğin likopen (domates, karpuz, pembe greyfurt), kateşin (yeşil veya siyah çay), antosiyaninler (siyah erik, kiraz, siyah üzüm), rezveratrol (siyah üzüm, üzüm suyu, pekmez), kuvarsetin (elma, soğan), sülforafan (lahana, turp) ile taçlandırabilirseniz bu listeyi daha da uzatmak mümkün işiniz son derece kolaylaşır.
DESTEKLER FAYDASIZ OLABİLİR
Bununla birlikte son zamanlarda giderek artan bir suistimal konusu haline gelen “antioksidan destek kullanmak”, yani bazı antioksidanları içeren besin desteklerini yutmanın kanseri önleyebileceğine dair bir işaret, bir veri yok! Bulgular maalesef olumsuz, umutsuz ve hayal kırıcı. Hatta bu destekleri kullananlarda bazı ters sonuçlar bile ortaya çıkabileceğini gösteren bulgular var.
Mesela Finlandiya’da yapılan bir çalışmada, sigara içenlerin antioksidan olarak betakaroten kullandıkları takdirde akciğer kanseri risklerinin artabileceğini gösteren sonuçlar alındı.
Sonuç olarak belirli bir kanserden korunmak amacıyla değil de sağlığı desteklemek ve bağışıklık sisteminizi kansere karşı güçlendirmek ve antioksidan bir kalkan oluşturmak amacıyla antioksidanlardan zengin bir beslenme tarzı oluşturmanızı ben de tavsiye ederim. Beslenme planınızda daha fazla taze ve renkli sebze, meyve bulunması bu yönde atacağınız en önemli adım olacaktır.
Ama siz siz olun kanserle mücadele planınızı her gün yutacağınız birkaç antioksidan hapa emanet etmeyin.
Kanseri tetikleyen tek şey sadece DNA’nın maruz kaldığı oksidan zararlar olsaydı, bu soruyu “evet” diye yanıtlayabilirdik. Ne var ki kanseri tetikleyen daha pek çok neden var. Her türlü kanserde ortak özellik “DNA’nın hasar görmesi” problemi olsa da bu hasarın tek nedeni serbest radikallerin ve diğer oksidasyon ajanlarının verdiği zararlar değildir.
İşte bu nedenle yalnızca antioksidan kapasitenizi artırarak bu sorunu çözemezsiniz. Özellikle antioksidanları haplar halinde alarak bu problemden kurtulabileceğinizi zannediyorsanız yanılırsınız.
DOĞRU YOLDAN KAZANMAK DAHA ETKİLİ
Hayal kırıklığı yaratmak istemem ama bu bilgi -ne yazık ki- doğru. Antioksidanların kanserojen olarak hareket eden nitrojen bazlı moleküllerin oluşumunu engellediği, DNA hasarını önleyen bir koruyucu kalkan gibi hareket ettiği de doğru.
Antioksidan yiyecek ve içeceklere beslenme planında daha çok yer verenlerde kansere yakalanma sıklığı azalır. Bedeninize daha fazla C ve E vitamini, beta karoten, selenyum, çinko kazandırabilirseniz ve bu kazanımı diğer antioksidanlarla örneğin likopen (domates, karpuz, pembe greyfurt), kateşin (yeşil veya siyah çay), antosiyaninler (siyah erik, kiraz, siyah üzüm), rezveratrol (siyah üzüm, üzüm suyu, pekmez), kuvarsetin (elma, soğan), sülforafan (lahana, turp) ile taçlandırabilirseniz bu listeyi daha da uzatmak mümkün işiniz son derece kolaylaşır.
DESTEKLER FAYDASIZ OLABİLİR
Bununla birlikte son zamanlarda giderek artan bir suistimal konusu haline gelen “antioksidan destek kullanmak”, yani bazı antioksidanları içeren besin desteklerini yutmanın kanseri önleyebileceğine dair bir işaret, bir veri yok! Bulgular maalesef olumsuz, umutsuz ve hayal kırıcı. Hatta bu destekleri kullananlarda bazı ters sonuçlar bile ortaya çıkabileceğini gösteren bulgular var.
Mesela Finlandiya’da yapılan bir çalışmada, sigara içenlerin antioksidan olarak betakaroten kullandıkları takdirde akciğer kanseri risklerinin artabileceğini gösteren sonuçlar alındı.
Sonuç olarak belirli bir kanserden korunmak amacıyla değil de sağlığı desteklemek ve bağışıklık sisteminizi kansere karşı güçlendirmek ve antioksidan bir kalkan oluşturmak amacıyla antioksidanlardan zengin bir beslenme tarzı oluşturmanızı ben de tavsiye ederim. Beslenme planınızda daha fazla taze ve renkli sebze, meyve bulunması bu yönde atacağınız en önemli adım olacaktır.
Ama siz siz olun kanserle mücadele planınızı her gün yutacağınız birkaç antioksidan hapa emanet etmeyin.
Etiketler :
bitksel tedaviler,
dogal ilaçlar,
dogal tedavi,
dogal tedaviler,
genel sağlık,
kanser,
kanseri,
osman müftüoğlu
Osman MÜFTÜOĞLU-GÖBEĞİNİZ VARSA DİKKAT
Göbeğiniz varsa dikkat
Gereğinden fazla yağ depolamanın her türlüsü sağlığa zararlıdır ama özellikle karın çevresi ve göbekte biriken yağların hayatı tehdit edici bazı problemlere yol açabileceği kesindir.
Genelde “gövdesel şişmanlık” veya “elma tipi kilo alma” olarak tanımlanan, bizim “göbek-gıdık kilosu” diye adlandırdığımız bu tür kilo kazanımlarının yol açtığı sağlık sorunlarının en önemlisi, kalp krizleri ve inmelerdir. Bunları yetişkin tipi şeker hastalığı ve hipertansiyon izler.
Bel çevresinin kalınlaşmasıyla kendini gösteren bu tür şişmanlık kozmetik bir sorun olmaktan çıkmış, yaşadığımız günlerin en önemli sağlık tehditlerinden biri haline gelmiştir.
Göbek-karın yağlarının önemini birçok kez yazdık ama konu önemli olduğu için yazmaya ve aklınızda tutmaya devam edeceğiz. Çünkü son yıllarda yaşadığımız diyabet ve hipertansiyon patlamasının, kalp-damar hastalığı salgınının arkasında önemli ölçüde bu problem var.
ŞEKER HASTASI YAPABİLİYOR
Orta yaşlı kişilerde görülen ve yetişkin tipi şeker hastalığı olarak bilinen sorunun kilo artışıyla ilgisi kesindir. Bu tür diyabet vakalarının neredeyse dörtte birinin gereksiz yere alınan kilolarla oluştuğu, özellikle beş kilo ve üzerindeki kilo kazanımlarının Tip2 diyabeti tetiklediği bilinmektedir.
Bunun nedeni insülin-şeker ilişkisinin bozulması, karın, göbek ve iç organlar çevresinde, özellikle karaciğerde biriken yağların insüline cevapsızlık halini, yani insülin direncini ortaya çıkarmasıdır. Eğer genetik mirasınızda diyabet varsa, bu mirasa bir an önce kavuşmanın en etkili yolunun göbeklenmek olduğunu söyleyebilirim.
TANSİYONU YÜKSELTİYOR
Karın, göbek, kalça kilolarının kalp-damar hastalığı ve felç riskini artırdığı da kesindir. Bu artışta insülin direnci kadar kan-yağ dengesinin bozulmasının ve muhtemelen kilo artışına bağlı hipertansiyonun da katkısı vardır. Öyle görünüyor ki vücut ağırlığının yüzde 20’sini geçen artışlar koroner kalp hastalığı riskini de aynı oranda yükseltiyor.
Kilonuz arttıkça kan basıncınızın da yükseleceğini aklınızdan çıkarmayın. Kilo artışı göbek-karın bölgesindeyse bu tehlikenin kaçınılmaz olduğunu unutmayın. Fazla kilo vücudun kan basıncını ayarlayan sistemlerini çalışamaz hale getiriyor. Pek çok yolla kan basıncını yükseltiyor.
KANDA YAĞ DENGESİNİ BOZUYOR
Göbek bağlamanın iyi kolesterolü azalttığı, kötü kolesterolü yükselttiği de biliniyor. Bu süreç hipertansiyon, diyabet ve kan şekeri yükselmesi gibi diğer risklerle birleştiğinde felç-inme riskini de tetikliyor.
Özetle fazla kilolar herkeste eklemlere yük bindirir, safra taşı riskini yükseltir, mutsuzluğa ve depresyona yol açar, yorgunluk, bitkinlik, halsizlik yapar, osteoartrozdan topuk dikenine, guttan bel fıtığına pek çok romatolojik-ortopedik probleme yol açar, hormonal sistemi bozar, reflü hastalığını azdırır, solunum sistemini zorlar, varis ve benzeri problemleri, selülit yakınmalarını erken yaşlara kaydırır ama özellikle karın-göbek bölgesine yerleştiğinde yaşamı tehdit eden bu sonuçları nedeniyle daha çok ciddiye alınmalıdır.
Kansızlık neden oluşur?
Kan hücrelerinin kanamalar nedeniyle kaybedilmesi ya da bu hücrelerin gelişip büyümeleri, işlerini doğru dürüst yapabilmeleri için lazım olan maddelerin vücutta yeteri kadar kazanılmadığı durumlarda kansızlık sorunu başlar.
Basit bir hemoroid kanamasından mide bağırsak kanamasına, genç kız ve kadınlarda gereğinden uzun veya yoğun geçen periyodik kanamalardan ağrı kesicilere (mesela aspirine) bağlı mide erozyonlarına kadar birçok neden kan kaybına bağlı kansızlık yapabiliyor.
Yoğun ve uzun süren ya da çok sık tekrarlayan periyotlar nedeniyle oluşan kansızlık özellikle doğurganlık çağındaki genç kız ve kadınlarda sık görülen bir durum. Ayrıca demir eksikliği de önemli bir kansızlık nedeni.
Demir noksanlığı da özellikle kadınlarda kanamalara ve sık doğumlara bağlı kansızlıkların önde gelen nedeni. B12 ve folik asit gibi B grubu vitaminler de kansızlığa yol açabiliyor.
B12 vitaminine bağlı kansızlık sık diyet yapanlarda vejetaryenlerde et yemeyi ihmal edenlerde ve bağırsaklarda B12 emiliminin bozulduğu yaşlı insanlarda sık görülüyor.
Folik asit eksikliğine bağlı kansızlık daha seyrek görülen bir durum. Ayrıca genetik kökenli kansızlıkların olduğu da akılda tutulmalıdır.
Sezaryen gerekçeleri nelerdir?
Doğum yapan kadınların dörtte birine yakını bazı gerekçelerle sezaryene gitmek zorunda kalabilir. Normal şartlarda yüzde 15-20 civarı bir sezaryen oranı kabul edilebilir olarak görülmektedir. Ultrason ve fetal monitör gibi erken teşhis yöntemleri ve bunların kullanımının yaygınlaşması ise sezaryen oranlarını etkileyebilir niteliktedir. Doktorun sezaryen önerebileceği durumlar şunlardır:
- Önceden sezaryen geçirilmişse veya rahimle ilgili bir operasyon yapılmışsa
- Bebek çok iri ise
- Bebek makat veya ayak ile geliyorsa
- Bebek omuzuyla geliyorsa (yan duruş)
- Plasenta (eş) ile ilgili problem varsa (erken ayrılması veya önde gelmesi gibi)
- Kuvvetli ağrılara rağmen doğum yavaş ilerliyorsa veya ilerleme durmuşsa
- Kordon sarkması varsa
- HIV veya genital herpes varsa
- Çoğul gebelik mevcutsa (ikiz, üçüz gibi)
- Bebeğin kalp atımları bozulmuşsa
- Şeker veya yüksek tansiyon gibi ciddi ve yoğun bakım gerektiren bir durum varsa
- Bebeğin belirli bir doğumsal anormalliği varsa
Selenyum ne işe yarıyor?
Selenyumun güçlü bir antioksidan olan glutatyon perokzidazın yapıtaşı olması, bu doğal mineralden antioksidan olarak faydalananların sayısını artırdı. Araştırmalar, özellikle yoğun tarım yapılan topraklarda yetişen yiyeceklerin selenyumdan yoksun kaldığını ve bu nedenle yiyeceklerle kazandığımız selenyum miktarının her yıl biraz daha azaldığını gösteriyor.
Vücuda daha çok selenyum kazandırmanın en iyi yolu daha çok balık, kırmızı et, yumurta, tavuk ve baklagil yemektir. Eğer bundan emin değilseniz zaman zaman 2-3 aylık sürelerle 50-100 mikrogram günlük dozlarda selenyum kürleri uygulayabilirsiniz.
Selenyum desteğinin tavsiye edildiği durumlardan biri de Haşimato hastalığı. Haşimato hastalarında selenyum desteği kullanmanın sorunu kontrol altına almayı kolaylaştırabileceği belirtiliyor.
Gereğinden fazla yağ depolamanın her türlüsü sağlığa zararlıdır ama özellikle karın çevresi ve göbekte biriken yağların hayatı tehdit edici bazı problemlere yol açabileceği kesindir.
Genelde “gövdesel şişmanlık” veya “elma tipi kilo alma” olarak tanımlanan, bizim “göbek-gıdık kilosu” diye adlandırdığımız bu tür kilo kazanımlarının yol açtığı sağlık sorunlarının en önemlisi, kalp krizleri ve inmelerdir. Bunları yetişkin tipi şeker hastalığı ve hipertansiyon izler.
Bel çevresinin kalınlaşmasıyla kendini gösteren bu tür şişmanlık kozmetik bir sorun olmaktan çıkmış, yaşadığımız günlerin en önemli sağlık tehditlerinden biri haline gelmiştir.
Göbek-karın yağlarının önemini birçok kez yazdık ama konu önemli olduğu için yazmaya ve aklınızda tutmaya devam edeceğiz. Çünkü son yıllarda yaşadığımız diyabet ve hipertansiyon patlamasının, kalp-damar hastalığı salgınının arkasında önemli ölçüde bu problem var.
ŞEKER HASTASI YAPABİLİYOR
Orta yaşlı kişilerde görülen ve yetişkin tipi şeker hastalığı olarak bilinen sorunun kilo artışıyla ilgisi kesindir. Bu tür diyabet vakalarının neredeyse dörtte birinin gereksiz yere alınan kilolarla oluştuğu, özellikle beş kilo ve üzerindeki kilo kazanımlarının Tip2 diyabeti tetiklediği bilinmektedir.
Bunun nedeni insülin-şeker ilişkisinin bozulması, karın, göbek ve iç organlar çevresinde, özellikle karaciğerde biriken yağların insüline cevapsızlık halini, yani insülin direncini ortaya çıkarmasıdır. Eğer genetik mirasınızda diyabet varsa, bu mirasa bir an önce kavuşmanın en etkili yolunun göbeklenmek olduğunu söyleyebilirim.
TANSİYONU YÜKSELTİYOR
Karın, göbek, kalça kilolarının kalp-damar hastalığı ve felç riskini artırdığı da kesindir. Bu artışta insülin direnci kadar kan-yağ dengesinin bozulmasının ve muhtemelen kilo artışına bağlı hipertansiyonun da katkısı vardır. Öyle görünüyor ki vücut ağırlığının yüzde 20’sini geçen artışlar koroner kalp hastalığı riskini de aynı oranda yükseltiyor.
Kilonuz arttıkça kan basıncınızın da yükseleceğini aklınızdan çıkarmayın. Kilo artışı göbek-karın bölgesindeyse bu tehlikenin kaçınılmaz olduğunu unutmayın. Fazla kilo vücudun kan basıncını ayarlayan sistemlerini çalışamaz hale getiriyor. Pek çok yolla kan basıncını yükseltiyor.
KANDA YAĞ DENGESİNİ BOZUYOR
Göbek bağlamanın iyi kolesterolü azalttığı, kötü kolesterolü yükselttiği de biliniyor. Bu süreç hipertansiyon, diyabet ve kan şekeri yükselmesi gibi diğer risklerle birleştiğinde felç-inme riskini de tetikliyor.
Özetle fazla kilolar herkeste eklemlere yük bindirir, safra taşı riskini yükseltir, mutsuzluğa ve depresyona yol açar, yorgunluk, bitkinlik, halsizlik yapar, osteoartrozdan topuk dikenine, guttan bel fıtığına pek çok romatolojik-ortopedik probleme yol açar, hormonal sistemi bozar, reflü hastalığını azdırır, solunum sistemini zorlar, varis ve benzeri problemleri, selülit yakınmalarını erken yaşlara kaydırır ama özellikle karın-göbek bölgesine yerleştiğinde yaşamı tehdit eden bu sonuçları nedeniyle daha çok ciddiye alınmalıdır.
Kansızlık neden oluşur?
Kan hücrelerinin kanamalar nedeniyle kaybedilmesi ya da bu hücrelerin gelişip büyümeleri, işlerini doğru dürüst yapabilmeleri için lazım olan maddelerin vücutta yeteri kadar kazanılmadığı durumlarda kansızlık sorunu başlar.
Basit bir hemoroid kanamasından mide bağırsak kanamasına, genç kız ve kadınlarda gereğinden uzun veya yoğun geçen periyodik kanamalardan ağrı kesicilere (mesela aspirine) bağlı mide erozyonlarına kadar birçok neden kan kaybına bağlı kansızlık yapabiliyor.
Yoğun ve uzun süren ya da çok sık tekrarlayan periyotlar nedeniyle oluşan kansızlık özellikle doğurganlık çağındaki genç kız ve kadınlarda sık görülen bir durum. Ayrıca demir eksikliği de önemli bir kansızlık nedeni.
Demir noksanlığı da özellikle kadınlarda kanamalara ve sık doğumlara bağlı kansızlıkların önde gelen nedeni. B12 ve folik asit gibi B grubu vitaminler de kansızlığa yol açabiliyor.
B12 vitaminine bağlı kansızlık sık diyet yapanlarda vejetaryenlerde et yemeyi ihmal edenlerde ve bağırsaklarda B12 emiliminin bozulduğu yaşlı insanlarda sık görülüyor.
Folik asit eksikliğine bağlı kansızlık daha seyrek görülen bir durum. Ayrıca genetik kökenli kansızlıkların olduğu da akılda tutulmalıdır.
Sezaryen gerekçeleri nelerdir?
Doğum yapan kadınların dörtte birine yakını bazı gerekçelerle sezaryene gitmek zorunda kalabilir. Normal şartlarda yüzde 15-20 civarı bir sezaryen oranı kabul edilebilir olarak görülmektedir. Ultrason ve fetal monitör gibi erken teşhis yöntemleri ve bunların kullanımının yaygınlaşması ise sezaryen oranlarını etkileyebilir niteliktedir. Doktorun sezaryen önerebileceği durumlar şunlardır:
- Önceden sezaryen geçirilmişse veya rahimle ilgili bir operasyon yapılmışsa
- Bebek çok iri ise
- Bebek makat veya ayak ile geliyorsa
- Bebek omuzuyla geliyorsa (yan duruş)
- Plasenta (eş) ile ilgili problem varsa (erken ayrılması veya önde gelmesi gibi)
- Kuvvetli ağrılara rağmen doğum yavaş ilerliyorsa veya ilerleme durmuşsa
- Kordon sarkması varsa
- HIV veya genital herpes varsa
- Çoğul gebelik mevcutsa (ikiz, üçüz gibi)
- Bebeğin kalp atımları bozulmuşsa
- Şeker veya yüksek tansiyon gibi ciddi ve yoğun bakım gerektiren bir durum varsa
- Bebeğin belirli bir doğumsal anormalliği varsa
Selenyum ne işe yarıyor?
Selenyumun güçlü bir antioksidan olan glutatyon perokzidazın yapıtaşı olması, bu doğal mineralden antioksidan olarak faydalananların sayısını artırdı. Araştırmalar, özellikle yoğun tarım yapılan topraklarda yetişen yiyeceklerin selenyumdan yoksun kaldığını ve bu nedenle yiyeceklerle kazandığımız selenyum miktarının her yıl biraz daha azaldığını gösteriyor.
Vücuda daha çok selenyum kazandırmanın en iyi yolu daha çok balık, kırmızı et, yumurta, tavuk ve baklagil yemektir. Eğer bundan emin değilseniz zaman zaman 2-3 aylık sürelerle 50-100 mikrogram günlük dozlarda selenyum kürleri uygulayabilirsiniz.
Selenyum desteğinin tavsiye edildiği durumlardan biri de Haşimato hastalığı. Haşimato hastalarında selenyum desteği kullanmanın sorunu kontrol altına almayı kolaylaştırabileceği belirtiliyor.
Hap kullanırken gebe kalınması sorun yaratır mı?-Osman MÜFTÜOĞLU
Hap kullanırken gebe kalınması sorun yaratır mı?
Doğum kontrol hapları kullanırken gebelik olursa ve bu gebeliğin devamı istenirse büyük bir endişe duyulmaması gerekir. Gebelik başlangıcında kullanılan doğum kontrol hapları ACOG (American College of Obstetricians and Gynecologists)’a göre doğumda anormalliklere neden olmamaktadır.
Bununla beraber, 2009’da yapılan bir araştırma gebelik sırasında hapların kullanılması ile erken doğum ve düşük tartılı bebek oluşması arasında bir ilişki bulunduğunu gösterir. Önlem olarak, gebe kalındığı fark edilir edilmez doğum kontrol hapları bırakılmalı ve doktorunuzla bu durumu paylaşarak riskler konusunda bilgi almalısınız.
Kilo kaybı
Kilo kaybı genellikle son 6 ila 12 ay içinde vücut ağırlığının yüzde 5’inden fazlasının azalması şeklinde ifade edilmektedir. Kilo kayıplarında vücudun kas ve yağ kütlesinde düşme olmaktadır. Vücut ağırlığında azalmanın çeşitli nedenleri olabilir. Tiroid bezinin hızlı çalışması, kontrolsüz diyabet, emilim bozuklukları ve aşırı egzersiz gibi durumlarda artmış iştaha rağmen kilo kaybı görülür.
Besin maddesi alımında azalma, kronik hastalıklar, kalp ve akciğer hastalıkları, yutma güçlüğü, kusma ve karın ağrısı gibi mide-barsak rahatsızlıklarına bağlı sindirim bozuklukları, psikiyatrik hastalıklar (depresyon), ağır enfeksiyonlar, kanserler, AIDS, sinir sistemi bozuklukları, bazı ilaçlar (uyarıcılar, kanser ve tiroid ilaçları, müshiller), yeni protezler, diş kayıpları, çiğneme güçlüğü oluşturan durumlar, ağız içindeki yaralar kilo kaybının nedenleri arasında sayılabilir.
Kilo kayıpları yorgunluğun başlıca nedeni olabileceği için dikkatle araştırılması gerekmektedir. Hikâye ve fizik muayenenin ardından başlangıç testleri olarak kan sayımı, elektrolitler, kan şekeri, kalsiyum, böbrek ve karaciğer fonksiyon testleri, TSH, HIV testi, sedimantasyon, CRP bakılmalı ve akciğer filmi çekilmelidir.
Yaptığınız yanınıza kâr kalsın
Klinikte sıkça karşılaştığım sorulardan biri de “Benim için ideal egzersiz hangisidir?” oluyor. Genellikle verdiğim yanıt hep aynı: “Yapabileceğiniz fiziksel aktivite size uygundur.” Elbette bu tümcenin açılımı da var. Yaş, cinsiyet, kilo, taşıyıcı sistemi ilgilendiren sağlık sorunları gibi farklılık yaratacak durumları göz önünde bulundurarak, bir egzersiz uzmanından da destek alarak bir program oluşturmak gerekiyor.
İnsanları, fiziksel aktivite yapmaktan soğutan iki önemli neden var: Sıkılma ya da bıkma ve sakatlanma. O nedenle bir uzmanın rehberliğinde, doktorunun kontrolü altında aktivite yapan kişilerde sakatlanma riski en aza indirgeniyor. Aynı zamanda aktivite uzmanı tarafından değişik önerilerle zenginleştirilen programı bıkmasını engelliyor.
Fiziksel aktivite yapmak, kalori harcama fırsatı yaratmaktır. Aerobik egzersizler yaparak direnç egzersizleriyle olduğundan daha fazla enerji harcarsınız. Direnç egzersizleriyle yeterince kalori yakılamadığından, kayda değer bir kilo kaybı sağlayamazsınız. Bundan, direnç egzersizlerinin beden sağlığı için gerekli olmadığı anlamını çıkarmamalısınız. Ancak daha fazla kalori yakmak istediğinizde tercihiniz kardiovasküler egzersizlerden yana olsun. Zaman zaman yoğunluğunu da zamanını da değiştirerek uygulayın. Vücudunuz ezberine alamadığı böyle bir etkinlik sayesinde daha fazla enerji harcar.
İleri ve orta şiddette egzersizleri, aynı egzersiz ortamında ya da dönüşümlü olarak, farklı günlerde yapmak daha yararlıdır. Buna “aerobic base-building” deniyor. Aynı gün, farklı aktiviteleri, ardı ardına yapmak da bir başka çözüm olabilir. Bu yöntemin adı da: “cross-training”. Bu değişiklik, yalnızca sıkılmamanızı sağlamakla kalmaz, değişik kas gruplarını çalıştırarak daha geniş etki sağlar.
Ayrıca, hep aynı eklemlere yük binmediğinden sakatlanma riskiniz de azalır. Fizik aktivite, puzzle’ın yalnızca bir parçasıdır. Dengeli bir beslenme planı oturtmadan kilo yönetimi sağlanamaz.
Turp, lahana, şalgam
Her pazarda kolayca bulabileceğiniz ucuz sebzelerin başında turpgiller geliyor. Bu sebze ailesinin en önemli üyeleri ise turp, lahana, karnabahar ve şalgam. Bu gruba siyah pancarı da dâhil edebilirsiniz.
Bu gruptaki sebzelerin hepsi mükemmel birer toksin temizleyici. Özellikle kansere yol açabilen zararlı ve toksik maddelerden vücudu temizlemekte ve hatta bu tür kanserojenlerin hücrelere verdiği zararı önlemede faydalı olabilecek onlarca madde içeren doğal besinler bunlar.
Ayrıca bu gruptaki yiyeceklerin bağışıklık sistemini güçlendikleri de biliniyor. Turpgillerde bol miktarda bulunan C, E vitaminleri ve beta karoten mükemmel antioksidanlar. Bu besinler ayrıca güçlü birer kalsiyum kaynağı. Turpgillerin içinde bulunan indol-3-kalbinol ve benzeri maddeler kansere karşı korunmada mükemmel faydalar sağlıyor. Bu ucuz ama etkili ve lezzetli sağlık koruyucularında daha sık faydalanmanızı tavsiye ederim.
Doğum kontrol hapları kullanırken gebelik olursa ve bu gebeliğin devamı istenirse büyük bir endişe duyulmaması gerekir. Gebelik başlangıcında kullanılan doğum kontrol hapları ACOG (American College of Obstetricians and Gynecologists)’a göre doğumda anormalliklere neden olmamaktadır.
Bununla beraber, 2009’da yapılan bir araştırma gebelik sırasında hapların kullanılması ile erken doğum ve düşük tartılı bebek oluşması arasında bir ilişki bulunduğunu gösterir. Önlem olarak, gebe kalındığı fark edilir edilmez doğum kontrol hapları bırakılmalı ve doktorunuzla bu durumu paylaşarak riskler konusunda bilgi almalısınız.
Kilo kaybı
Kilo kaybı genellikle son 6 ila 12 ay içinde vücut ağırlığının yüzde 5’inden fazlasının azalması şeklinde ifade edilmektedir. Kilo kayıplarında vücudun kas ve yağ kütlesinde düşme olmaktadır. Vücut ağırlığında azalmanın çeşitli nedenleri olabilir. Tiroid bezinin hızlı çalışması, kontrolsüz diyabet, emilim bozuklukları ve aşırı egzersiz gibi durumlarda artmış iştaha rağmen kilo kaybı görülür.
Besin maddesi alımında azalma, kronik hastalıklar, kalp ve akciğer hastalıkları, yutma güçlüğü, kusma ve karın ağrısı gibi mide-barsak rahatsızlıklarına bağlı sindirim bozuklukları, psikiyatrik hastalıklar (depresyon), ağır enfeksiyonlar, kanserler, AIDS, sinir sistemi bozuklukları, bazı ilaçlar (uyarıcılar, kanser ve tiroid ilaçları, müshiller), yeni protezler, diş kayıpları, çiğneme güçlüğü oluşturan durumlar, ağız içindeki yaralar kilo kaybının nedenleri arasında sayılabilir.
Kilo kayıpları yorgunluğun başlıca nedeni olabileceği için dikkatle araştırılması gerekmektedir. Hikâye ve fizik muayenenin ardından başlangıç testleri olarak kan sayımı, elektrolitler, kan şekeri, kalsiyum, böbrek ve karaciğer fonksiyon testleri, TSH, HIV testi, sedimantasyon, CRP bakılmalı ve akciğer filmi çekilmelidir.
Yaptığınız yanınıza kâr kalsın
Klinikte sıkça karşılaştığım sorulardan biri de “Benim için ideal egzersiz hangisidir?” oluyor. Genellikle verdiğim yanıt hep aynı: “Yapabileceğiniz fiziksel aktivite size uygundur.” Elbette bu tümcenin açılımı da var. Yaş, cinsiyet, kilo, taşıyıcı sistemi ilgilendiren sağlık sorunları gibi farklılık yaratacak durumları göz önünde bulundurarak, bir egzersiz uzmanından da destek alarak bir program oluşturmak gerekiyor.
İnsanları, fiziksel aktivite yapmaktan soğutan iki önemli neden var: Sıkılma ya da bıkma ve sakatlanma. O nedenle bir uzmanın rehberliğinde, doktorunun kontrolü altında aktivite yapan kişilerde sakatlanma riski en aza indirgeniyor. Aynı zamanda aktivite uzmanı tarafından değişik önerilerle zenginleştirilen programı bıkmasını engelliyor.
Fiziksel aktivite yapmak, kalori harcama fırsatı yaratmaktır. Aerobik egzersizler yaparak direnç egzersizleriyle olduğundan daha fazla enerji harcarsınız. Direnç egzersizleriyle yeterince kalori yakılamadığından, kayda değer bir kilo kaybı sağlayamazsınız. Bundan, direnç egzersizlerinin beden sağlığı için gerekli olmadığı anlamını çıkarmamalısınız. Ancak daha fazla kalori yakmak istediğinizde tercihiniz kardiovasküler egzersizlerden yana olsun. Zaman zaman yoğunluğunu da zamanını da değiştirerek uygulayın. Vücudunuz ezberine alamadığı böyle bir etkinlik sayesinde daha fazla enerji harcar.
İleri ve orta şiddette egzersizleri, aynı egzersiz ortamında ya da dönüşümlü olarak, farklı günlerde yapmak daha yararlıdır. Buna “aerobic base-building” deniyor. Aynı gün, farklı aktiviteleri, ardı ardına yapmak da bir başka çözüm olabilir. Bu yöntemin adı da: “cross-training”. Bu değişiklik, yalnızca sıkılmamanızı sağlamakla kalmaz, değişik kas gruplarını çalıştırarak daha geniş etki sağlar.
Ayrıca, hep aynı eklemlere yük binmediğinden sakatlanma riskiniz de azalır. Fizik aktivite, puzzle’ın yalnızca bir parçasıdır. Dengeli bir beslenme planı oturtmadan kilo yönetimi sağlanamaz.
Turp, lahana, şalgam
Her pazarda kolayca bulabileceğiniz ucuz sebzelerin başında turpgiller geliyor. Bu sebze ailesinin en önemli üyeleri ise turp, lahana, karnabahar ve şalgam. Bu gruba siyah pancarı da dâhil edebilirsiniz.
Bu gruptaki sebzelerin hepsi mükemmel birer toksin temizleyici. Özellikle kansere yol açabilen zararlı ve toksik maddelerden vücudu temizlemekte ve hatta bu tür kanserojenlerin hücrelere verdiği zararı önlemede faydalı olabilecek onlarca madde içeren doğal besinler bunlar.
Ayrıca bu gruptaki yiyeceklerin bağışıklık sistemini güçlendikleri de biliniyor. Turpgillerde bol miktarda bulunan C, E vitaminleri ve beta karoten mükemmel antioksidanlar. Bu besinler ayrıca güçlü birer kalsiyum kaynağı. Turpgillerin içinde bulunan indol-3-kalbinol ve benzeri maddeler kansere karşı korunmada mükemmel faydalar sağlıyor. Bu ucuz ama etkili ve lezzetli sağlık koruyucularında daha sık faydalanmanızı tavsiye ederim.
Etiketler :
bitksel tedaviler,
dogal tedaviler,
gebelik,
genel sağlık,
Hamilelik,
kadın sağlığı,
osman müftüoğlu
KİLO SORUNU-Kilo aldıran ilaçlar hangileri?
Kilo aldıran ilaçlar hangileri?
Depresyon ilaçları, betablokerler, kortizon içeren hap ve iğneler, bazı idrar söktürücü tansiyon ilaçları, ağızdan kullanılan bazı şeker ilaçları ve insülin iğneleri ve doğum kontrol haplarının kilo almayı kolaylaştırabileceği biliniyor. Eğer herhangi bir ilacı kullandıktan sonra kilo almaya başlarsanız bu durumdan doktorunuzu bilgilendirebilir, mümkünse ilacınızı değiştirmesini isteyebilirsiniz. Ama yukarıda belirttiğim ilaçlardan herhangi birini kullanıyorsanız kilo aldıracağı (veya aldırdığı) endişesiyle doktorunuza bilgi vermeden o ilacı kesinlikle bırakmamalısınız. Özellikle şeker ilaçlarını, insülinin ve tansiyon ilaçlarını doktorun bilgisi dışında bırakmanız ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Sakın böyle bir hatayı yapmayın!
Depresyon ilaçları, betablokerler, kortizon içeren hap ve iğneler, bazı idrar söktürücü tansiyon ilaçları, ağızdan kullanılan bazı şeker ilaçları ve insülin iğneleri ve doğum kontrol haplarının kilo almayı kolaylaştırabileceği biliniyor. Eğer herhangi bir ilacı kullandıktan sonra kilo almaya başlarsanız bu durumdan doktorunuzu bilgilendirebilir, mümkünse ilacınızı değiştirmesini isteyebilirsiniz. Ama yukarıda belirttiğim ilaçlardan herhangi birini kullanıyorsanız kilo aldıracağı (veya aldırdığı) endişesiyle doktorunuza bilgi vermeden o ilacı kesinlikle bırakmamalısınız. Özellikle şeker ilaçlarını, insülinin ve tansiyon ilaçlarını doktorun bilgisi dışında bırakmanız ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Sakın böyle bir hatayı yapmayın!
KIRMIZI ET-Döner sağlıklı bir besin mi?-Osman MÜFTÜOĞLU
Döner sağlıklı bir besin mi?
Eğer işin içine hile hurda karıştırılmaz, temiz, kaliteli kırmızı et kullanılır, işin yağ kısmı fazla abartılmazsa kömür ateşinde pişmiş dönerin (etin yakılmaması koşuluyla) sağlıklı bir besin olduğu söylenebilir. Herhangi bir et ürününü ızgarada yağsız olarak yakmadan kızartmak sağlıklı bir pişirme yöntemi. Bunu ister çevirme, ister döner yöntemiyle uygulayın fark etmez. Kızartılan ette yağ miktarı azalır ve herhangi bir zararlı yağın karışma ihtimali ortadan kalkar.
Eğer işin içine hile hurda karıştırılmaz, temiz, kaliteli kırmızı et kullanılır, işin yağ kısmı fazla abartılmazsa kömür ateşinde pişmiş dönerin (etin yakılmaması koşuluyla) sağlıklı bir besin olduğu söylenebilir. Herhangi bir et ürününü ızgarada yağsız olarak yakmadan kızartmak sağlıklı bir pişirme yöntemi. Bunu ister çevirme, ister döner yöntemiyle uygulayın fark etmez. Kızartılan ette yağ miktarı azalır ve herhangi bir zararlı yağın karışma ihtimali ortadan kalkar.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Bağlantılar
Sitede Arama Yap
İBRAHİM SARAÇOĞLU |
Tüm hastalıklara Tedavi
Alzheimer
Gençleştirici Formül
Anne sütünü artırma
Ayak mantarı
Erkek-Kilo alma
Kadın-Kilo alma
Baş ağrısı-Migren
Kolesterolu düşürme
Kadın-idrar enfeksiyonu
Erkek idrar Kaçırma
Saç dökümü
Sperm artırma
İktıdarsızlık
Kısırlık-Hamile kalmak
Kısırlık-Kadın yumurtasını artırma
Romatizma
MS Hastalığı
Akciğer Kanseri
İltihaplı sivilce-Akne
Hemoroid-Basur
Meme-Göğüs büyütme
Boy Uzatma
Kabızlık
Ses kısıklığı
Mantar Hastalığı
Polikistik Over
Tiroid
Aşırı Tüylenme
Vitiligo-Hepatit B-Karaciğer yetmezliği
Meme kisti-Fibrokist
Adet sancıları
Egzema
Astım
Saç-Kepek
Zayıflamak
Topuk dikeni
Kalp ve Prostat büyümesi
Kalp yağlanması
Vitiligo
Bağırsak kanseri önleyici
Bağırsak kanseri tedavi
Kansızlık-Anemi
Karaciğer yağlanması
Mide Yanması
Depresif Regl-Adet
Yaşlılık lekeleri
Bademcik Boğaz Enfeksiyonu
Anksiyete
Depresyon
Sigara toksin atıcı
Kulak çınlaması
Kulak ağrısı
Bağırsak gazı
Vajinal Akıntı
Sigara bırakma
Elma kayısı maskesi
Selülit eritme
Unutkanlık
Yorgunluk
Menopoz
Kronik Kabızlık
Cilt Bakımı ve Güzellik-Cilt Hastalıkları
Zayıflama ve Beslenme
Blog Arşivi
-
▼
2010
(507)
-
▼
Temmuz
(40)
-
▼
Tem 11
(20)
- Tansiyon Hastalarına Sıcak Uyarısı
- Havuzlar Hasta Ediyor
- Sıcak, Tahammül Gücünü Zayıflatıyor
- Lens İle Havuza Girmeyin
- Güneş Kremiyle İlgili Çarpıcı Gerçek
- Cilt Kanserinde Aşı Umudu
- Çocukları Yaz Hastalıklarından Koruyun
- Tükenmişlik Sendromu
- Botoks mu Yaptırmalı, Dolgu mu
- Sıcaktan Soğuğa Ani Geçiş Yapmayın
- Depresyon Bunama Riskini Artırıyor
- Yaz Olunca Midenize Ne Oluyor?
- Anne Adayının Yaptırması Gereken Testler
- Vejetaryen Diyet Depresyona İyi Geliyor
- Kanser Karşısında Erkekler Daha Vefasız
- Şeker Stresi Azaltıyor
- Bilgisayarlar, Çocuklar İçin Büyük Tehlike
- Çocuk Egzamasında Astım Riski
- DNA Yapısı Kanserde Etkili
- 3K İle Hem Tok Kalın, Hem Kilo Verin
-
▼
Tem 11
(20)
-
▼
Temmuz
(40)