kanseri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kanseri etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Cilt Kanserinde Aşı Umudu

Ameliyata uygun olmayan cilt kanseri hastaları için başlatılan uluslararası katılımlı klinik araştırmaya Türkiye'de sadece 1 hasta katıldı. Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Cebeci Hastaneleri Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Demirkazık, cilt kanserlerinin ''malin melanom'' ve ''melanom dışı cilt kanserleri'' olmak üzerek iki grupta incelendiğini söyledi.

Demirkazık, yaygın metastaz yapabilen, ciltteki benlerden kaynaklanan malin melanomun çok tehlikeli olduğunu belirtti. Melanom veya melanom dışı cilt kanserlerinin erken evrelerinde tedavinin cerrahi olduğunu ifade eden Demirkazık, kemoterapi ve benzeri ilaç tedavilerinin ise hastalığın yaygın olması veya nüks etmesi durumlarında söz konusu olduğunu anlattı.

Demirkazık, yurt dışında bu yöntemlerin dışında ''aşı'' tedavisinin en az 20 yıldır yapıldığını belirti. Tedavinin ''hazır aşı'' veya ''kişiye özgü geliştirilen aşı'' şeklinde 2 türlü uygulanabildiğini dile getiren Demirkazık, ''Aşı tedavisi, araştırma amacıyla yapılan bilimsel çalışmalardır ve nüks olmuş melanom başta olmak üzere bazı kanser türlerinde Türkiye'de de seyrek olarak uygulanabilmektedir'' dedi.

Demirkazık, hazır aşıların ticari amaçlı üretilmediği için piyasada bulunmadığını, ancak bilimsel araştırma amaçlı olarak hastanelerde kullanıldığını vurgulayarak, şunları kaydetti:

''Kişiye özgü üretilen aşılar, hastanın kendisinden üretiliyor. Bu aşı için, öncelikle tümörün metastaz yaptığı bölgeden biyopsi alınıyor ve hastadan afrez cihazı ile alınan kan örneği birlikte laboratuvara gönderiliyor. Kanın içerisindeki bağışıklık hücreleri ile tümör hücresi, özel bir ortamda bir araya getirilerek, bağışıklık hücrelerinin tümörü tanıması sağlanıyor. Ardından tümörü tanımış bağışıklık hücreleri, tümörden arındırılarak hastaya geri veriliyor.''

Uygulama ile bağışıklık hücrelerinin, tümörü düşman olarak algılayıp, vücudu tümörden temizlemesinin amaçlandığını belirten Demirkazık, ''Dünyada yapılan denemelerde, aşı uygulamasının hastanın vücudundaki tümörleri yüzde 20-25 oranında gerilettiği hatta bazılarında tamamen kaybettiği belirlendi'' dedi.

UMUT İÇİNDE BEKLEYEN HASTALAR İÇİN BİR KAYIPTIR
Demirkazık, şu anda Türkiye'de kişiye özgü aşı geliştirmeye yönelik klinik bir araştırma olmadığını, ancak cilt kanseri tedavisinde hazır aşı uygulamasının 2009 yılının Ağustos ayı içinde başlatıldığını anımsattı.

Demirkazık, araştırmanın ciltte nüks olmuş melanomlu hastalarda, kemoterapi tedavisi ile hazır aşı uygulamasını karşılaştıran bir klinik araştırma olduğunu bildirdi. Projede, ABD ve çok sayıda Avrupa ülkesinin yer aldığını anlatan Demirkazık, klinik araştırmaların Türkiye'de de İzmir, İstanbul, Ankara ve Antalya'da 4 merkezde yapıldığını söyledi ve uygulamaya ilişkin şu bilgileri verdi:

''Hastalara uygulanacak standart tedavi kemoterapidir. Bu araştırmada da kemoterapiyle aşı tedavisi karşılaştırılacaktı. Araştırma kapsamında, hastalardan birine standart tedavi olan kemoterapi, iki hastaya ise sadece aşı uygulanacaktı. Hastalar, bu iki tedaviden sadece birini alabilecekti. Hastanın hangi tedaviyi alacağı önceden bilinmeyecekti. Bu, internet aracılığıyla hasta kayıtlarının ve bilgilerinin yapıldığı uluslararası telefon bağlantısıyla hiç kimsenin müdahalede bulunamadığı sistem sayesinde otomatik belirlenecekti. Kişileri, yurt dışındaki çalışma merkezi ayarlayacak ve bize hangi tedavinin kime uygulanacağı bildirilecekti.''

"TÜRKİYE'DE KLİNİK ARAŞTIRMALAR İYİ ANLAŞILMIYOR"
Klinik çalışmaların Türkiye'de çok iyi anlaşılmadığı için çok az kişinin araştırmalarda yer aldığını belirten Demirkazık, ''Bilgilendirme ve bunun şu an beklemek dışında hiçbir müdahale yapılamayan hastalarımız için umut olduğunu belirtmemize ve yazılı-görsel basında duyurduğumuz halde üç merkez hiç hasta alamadı. Sadece biz 1 hasta alabildik. Eğer hasta başvuruları olsaydı, her merkez 4-5 hasta alabilirdi. Yani toplam 18 hasta alınmış olsa bunların 12 tanesi aşı, altı tanesi ise standart kemoterapi tedavisi alacaktı. Böyle olunca da Türkiye araştırmanın içinde sonuncu sırada yer aldı. Bu, hem bilim için hem Türkiye için hem de umut içinde bekleyen hastalar için bir kayıptır'' dedi.

Demirkazık, bu tür klinik çalışmaların hastalar için de bir fırsat ifade ederek, ''Bunlar piyasada para ile alınamayacak ilaçlardır. Hasta, tek bir kuruş ödemeden böyle bir imkandan yararlanabilmektedir. Çünkü, araştırma ilaçları henüz dünyada hiç bir ülkede ruhsatlı olmadığı için dışarıdan temin edilemez'' dedi.

Kanser Karşısında Erkekler Daha Vefasız

Erkeklerin kansere yakalanması halinde boşanma oranı yüzde 3 iken, kadının hastalanması durumunda oran 7 kat artarak yüzde 21'e çıkıyor.

Çağın hastalığı olarak isimlendirilen kanser, insan yaşamı gibi evlilikleri de ciddi risk altına sokuyor.

İtalyan Corriere della Sera gazetesinde çıkan habere göre, Amerikalı bilim adamları, 2001-2006 yılları arasındaki 5 yıllık zaman diliminde gözetim altında tutulan 515 beyin tümörlü hastanın boşanma oranlarını inceledi.

Çiftlerden birinin kansere yakalanması durumunda boşanma ya da ayrılıkla sonuçlanan evlilik oranının yaklaşık yüzde 12 olduğunu kaydeden bilim adamları, özellikle kadınların hastalanmasının evliliğin geleceği açısından çok daha ciddi bir risk unsuru olduğunu gözlemledi.

Evli çiftlerde erkeklerin kansere yakalanması halinde boşanma oranının sadece yüzde 3 olduğunu belirleyen araştırmacılar, kadının hastalanması durumunda ise bu oranın 7 kat artarak yüzde 21'e yükseldiğini tespit etti.

Genç çiftlerin bu zorlu durumun üstesinden gelirken birlikteliklerini koruyabilme oranının, uzun zamandır evli olan, daha olgun çiftlere nazaran çok daha az olduğunu vurgulayan bilim adamları, ayrılığın hastayı ve tedavi sürecini olumsuz etkilediğine dikkati çekti.

Uzmanlar, bu tür bir durumla karşı karşıya kalan çiftlere psikolojik destek almalarını ve birbirleriyle korkuları, beklentileri ve gereksinimleri konularında konuşmalarını önerdi.

DNA Yapısı Kanserde Etkili

DNA'sında "telomer" adı verilen bileşen kısa olan kişilerde kansere yakalanma riskinin daha fazla olabileceği belirlendi.

Amerikan Tıp Derneği'nin dergisinde yayımlanan, Avusturya'daki Innsbruck Üniversitesi'nden Peter Willeit ve ekibinin yaptığı araştırma, kromozomların uç kısmında bulunan telomerlerin kısa olmasının kanser riskiyle bağlantılı olabileceğini gösterdi.

Bilim insanlarının 10 yıl süren araştırmasına 787 kişi katıldı. Akyuvarlardaki telomerlerin uzunluğunu ölçen bilim adamları, araştırma devam ederken katılımcılardan 92'sinin (yüzde 11,7) kansere yakalandığını, bu hastalardan 44'ünün öldüğünü gördü.

Hastalardan telomerleri uzun olanlarda kansere yakalanma sıklığının az, kısa olanlarda fazla olduğu belirlendi. Ayrıca, kısa telomerlere sahip olanların kanserden ölme riskinin de uzun telomerlere sahip olanlardan 11 kat fazla olduğu görüldü. Araştırmacılar, telomerlerin kısalığının kromozomlardaki değişkenliğe bağlı olabileceğini, bu durumun da kanser riskini artırabileceğini belirtti.

Konuya ilişkin makale Fransız "Le Point" dergisinde de yayımlandı.

Danimarkalı bilim adamları daha önce telomerlerin uzunluğu veya kısalığına göre insanların ömrünün değiştiğini öne sürmüştü. Kromozomların uç kısmında bulunan telomer bölgeleri, her hücre bölünmesinde biraz daha kısalıyor ve belirli bir sayıda bölünme sonunda telomer uzunluğu kritik bir noktaya ulaşarak, hücrenin ''artık bölünmemesi gerektiği'' anlamında bir sinyal oluşturuyor.

Telomerlerin her yıl ortalama 21 nükleotid kısaldığı tahmin ediliyor.

SARKOM TEDAVİSİ-Derin KÖSEBAY

Kadınlarda rahimde meydana gelen bir tür kanser olan sarkomun bir an önce tedavi edilmesi gerekiyor. Çünkü tehlikeli ve hızlı ilerleyen bir hastalık. En etkili tedavi yolu cerrahi operasyon. Ardından kemoterapi yapılabilir.

Sarkom diye bir hastalığım var, ne yapmalıyım?

1 yıl önce rahim ameliyatı oldum ve Sarkom denen bir hastalık olduğu söylendi. Ameliyat sonrasında bana radyoterapi yapıldı. 2-3 aydır karnımda ağrı ve göbeğimin hemen altında bir sertlik oluşmaya başladı. Tekrar doktora gittim. Göbeğin hemen altında oluşan sertlikten biyopsi alındı ve "Hastalık tekrarlamış" denildi. Ayrıca rahmin alındığı yerde de bir kitle görüldü. Onun da aynı tümörden olduğunu söylediler. Bana ne yapacaklarına hala karar veremediler. Kemoterapi yapmayı düşünüyorlar. Siz ne dersiniz?

Cevap :

"Sarkom hızlı gelişen ve epey tehlikeli bir hastalık. En etkin tedavisi cerrahi (yani ameliyat) bunun dışında radyoterapi ve kemoterapiden çok yarar sağlanamıyor. Sizin durumunuza gelince jinekolojik onkoloji dalında uzman kişilerce hemen görünmeniz şart. Yapılacak testlerin sonunda eğer başka yerlere yayılma yoksa en kısa zamanda ameliyat edilip içerideki tüm tümörlerin çıkarılması gerekir. Belki ondan sonra kemoterapi düşünülebilir. Ameliyat olmadan kemoterapinin hiç faydası olmayacaktır sanıyorum."

Prof.Dr. Derin KÖSEBAY

SERVİKS KANSERİ-Derin KÖSEBAY

Serviks Kanseri
Anneme serviks kanseri teşhisi konuldu. 5 hafta kemoterapi gördükten sonra 5 seans brakiterapi gördü. Tedaviye başlamadan önce kitlenin 6.5 santim olduğunu söylediler. Tedaviden 1 ay sonra çektirdiğimiz filmlerde kitlenin 3.5 santime küçüldüğünü söylediler. Acaba bu gibi tedavilerde en iyi sonuç kitlenin tam olarak bitirilmesi mi yoksa küçültülüp ileriki zamanlarda kaybolması mı?

CEVAP :
Anneniz epey gecikerek tedaviye başlamış. Rahim ağzı kanseri için 6-7 santim çok büyük bir tümör demek. Bu nedenle de ameliyat yerine çok doğru olarak radyo-kemoterapi yapılıyor. Tümörün bir ay içinde nerdeyse yarı yarıya küçülmesi iyi bir göstergedir. Kontrollerde daha da küçüleceğini sanıyorum. Burada amaç tümörün tamamen yok edilmesidir. İleriki muayenelerde bu durum kontrol edilecek, gerekirse biyopsiler alınacaktır. Tümör tam yok edilmezse işler biraz zorlaşıyor. Belki ameliyatla rahmi almak veya daha agresif bir cerrahi uygulamak da gerekebilir ama şimdilik beklenecek... Umarım herşey iyi gider ve başka ek bir tedaviye gerek kalmaz... Sevgiler.

DOĞUM KONTROL HAPI-KANSER-Derin KÖSEBAY

Doğum kontrolü için yapılan iğneler kanser yapar mı?
2 çocuk sahibi, 33 yaşında bir kadınım. Önceleri doğum kontrol haplarıyla korunuyordum. Ancak 2 yıldır 3 ayda bir yapılan iğnelerle korunuyorum. Bir komşum bu iğnelerin ileride kansere neden olabileceğini duymuş. Bu doğru mu?

CEVAP
Doğum kontrolü için kullanılan ilaçlar için birçok spekülasyon yapılmasına rağmen 'kanser yapar' diye bir şey söz konusu değil. Doktor kontrolünde kullanıldığı sürece endişe etmenize gerek yok.

RAHİM AĞZI KANSERİ AŞISI-Derin KÖSEBAY

Rahim ağzı kanseri gelişmekte olan ülkelerde sık görülen hastalıklardan. 3 yıldır aşıyla bu hastalıkla savaşmak mümkün oluyor. Yan etkisi bulunmayan aşının, koruyucu etkisi yüksek, erken yapılması da etkinliğini artırıyor.
Kızıma rahim ağzı kanseri için aşı yaptırayım mı

Kızıma rahim ağzı kanseri için aşı yaptırayım mı?

13 yaşında bir kızım var. Son günlerde çok duymaya başladığımız rahim kanseri ve rahim ağzı aşısı için ne düşünüyorsunuz? Kızımın çocuk doktoru "Henüz erken" diyor. Benim kadın doğum doktorum "İsterseniz yaptırın" diyor. Ben kesin bir cevap bekliyorum. Kızıma bu aşıyı yaptırayım mı, sakıncası var mı?

CEVAP Prof.Dr. Derin KÖSEBAY - Rahim ağzı kanseri gelişmekte olan ülkelerde en sık görülen hastalıklardan biri... HPV denen virüs rahim kanseri olan hastaların yüzde 98'inde bulunmuş yani bu kanserine neden olan en önemli etkenlerden biri. İki firma 8-9 senedir üzerinde çalışmalar yapılan ve son 3 yıldır dünyada kullanılan iki aşı geliştirdi. Bugüne kadar 50 milyondan fazla kişiye bu aşılar uygulandı. Son bilgilerimize göre, bu aşılara bağlı ciddi bir yan etki yok. Aşının koruyucu etkisi de çok yüksek. Bence 11-13 yaşlarından itibaren kız çocuklarının aşılanmasında yarar var. Yapılan çalışmalar 35 hatta 45 yaşına kadar da bu aşıların yapılabileceğini gösteriyor. Ne kadar erken yaşta yapılırsa etkinliği o kadar fazla oluyor. Bunun da bilinmesinde yarar var.

RAHIM KANSERI-Derin KÖSEBAY

Annem kanser olabilir mi?
Annem 66 yaşında. 14 yıl önce rahimi alındı. 6 ay önce ağır bir şey kaldırdı. Kaldırdığında ameliyat yerinde sızı hissetmiş. Bu olaydan sonra 15-20 gündür aralıklarla kanaması oluyor. Hastaneye gittik, doktor tomografi istedi. Tomografiye bakıp ameliyat yerinde kist olduğunu, bir an önce ameliyat olması gerektiğini söyledi ve üroloji bölümüne sevk etti. Ürolog ise “Kist yok, bu eski ameliyattan kalan yumuşak bir doku. Bu yüzden ameliyata gerek yok” diyerek annemi kadın doğum bölümüne sevk etti. Annemin, son 45 gündür kanaması olmuyor. Smear testi sonucu size yazıyorum. Biz ne yapmalıyız? Annemin kanser olma ihtimali var mı?

CEVAP Prof.Dr. Derin KÖSEBAY - Sevgili okuyucumuz, annenizin smear testi aslında çok önemli gibi gözükmüyor. Tam ne olduğuna karar verilememiş hücrelerin olduğu söyleniyor smear sonucunda. Yapılacak şey, annenizi jinekolojik onkoloji eğitimi olan bir kadın doğum hekimine götürmeniz. Annenizin muayenesinden sonra belki tekrar smear alır, belki kolposkopla vajinaya ve kanayan yere bakar. Sonra gördüğü kanama odağından biyopsi alır. Bu şekilde kesin sonuç elde edilir ve tedavisi neyse hemen başlanır.

KANSER FİLMLERİ ZARARLI MI-Mehmet ÖZ

Kanser filmleri yarardan çok zarar mı sağlar?
Kanser teşhisi için kullanılan pek çok tarama yöntemi fayda sağlasa da; yaşlı hastaları bu yöntemle bir süreliğine de olsa radyasyona maruz bırakmanın doğruluğu hâlâ tartışılıyor!

Birçok insan için 'kanser filmi' çektirmek fikri çok açıktır; "Çektir gitsin" derler...
Fakat geçtiğimiz yaz ABD Hükümeti için araştırma yapan bir grup, 75 yaş üstü erkeklere prostat kanseri için film çektirmemelerini tavsiye etti. Çünkü yapılan testlerin bu hastaların hayatlarını uzatmadığı hatta bazı zararlar verdiğini belirlemişti. Ayrıca, 80 üstü kadınların çektirdiği mamografi de sorgulanmaya başlandı. Sırada da kolon kanseri taramaları vardı... Bazı uzmanlar, 85 yaş üstündekilerin bu filmi çektirmemesi gerektiği fikrini savundu.

RADYASYON İÇERİYOR
Yıllarca bizi kanserin erken teşhisi için 'yönlendirdikleri' filmlerin yan etkileri şöyle sıralandı:
Zarar verebilir: Röntgen ışını ve mamogramlar, kanser riskini artıran radyasyon içerir. Örneğin; eğer tüm vücudunuzu 'CT taraması'ndan (Tomografiyi de kapsayan bir görüntüleme yöntemi) geçirip, 24 yıl boyunca yılda bir kere şüpheli bir lezyonun takibini yaptırırsanız; bu işlem yüzde 4 oranında kansere yakalanma riski doğurur.

Genellikle yanlıştır: Kanser testleri, çoğunlukla yanlış 'pozitif' çıkıyor. Yani aslında olmayan bir kanserin var olduğunu söylüyor. Bu da risk taşıyan daha birçok teste maruz kalacağınız anlamına geliyor.
Teşhis işe yaramayabilir: Eğer kansere yakalanmadan 80'li yaşlarınıza ulaştıysanız, bundan sonra bedeninizin ölümcül bir tümör geliştirme ihtimali düşüktür. Eğer olursa bile bunu tedavi etmek ömrünüzü uzatmayabilir.

Odaklanmanızı önleyebilir: Eğer yaşlıysanız; kalp hastalığı ve diyabet gibi problemler, yeni teşhis edilmiş bir kanserden çok daha önemlidir. Onun için kanser yerine bu problemleri kontrol altında tutmaya konsantre olun.

Pahalıdır: Genel olarak yaşlı insanlara kanser testi yaptırmak çok pahalıdır ve yararı da çok azdır.
Doktorunuzdan, genel hastalar için değil size özel düzenlenmiş bir kanser tarama programı çıkarmasını isteyin. Onun tavsiye ettiği tetkikleri es geçmeyin.

Herhangi bir kanser testini programlamadan önce şunları sorun: Kaç yıl yaşamayı ummalıyım ve bu süre boyunca hangisi bana daha çok zarar verir? Bu kanser testleri ve tedavi mi, yoksa tedavi edilmeyen kanser mi?

Yaşınıza güvenmeyin: Biz sağlık testlerimizi, takvim değil beden yaşımıza göre programlıyoruz. Örneğin Dr. Mike'ın takvim yaşı 62 ama fitness seviyesi, kan testleri ve bazı değişkenlere göre beden yaşı 43! (Kendi beden yaşınızı, RealAge.com adresli internet sitesinden bulabilirsiniz.) 75 yaşına geldiğimizde Dr. Mike'ın da, benim de beden yaşımızın 55 olacağını tahmin ediyoruz. Bu nedenle taramalarımızı, 75 yaş için önerilen yeni şeylerin yanı sıra 55 yaş için önerilen şekilde yapacağız.

Kanseriniz varmış gibi yaşayın: Daha çok sebze yiyip, günlük multi vitamin kullanmak için kanser olmanıza gerek yok!

KANSER RİSK FAKTÖRLERİ-Mehmet ÖZ

Kanser mermisinin kime isabet edeceğini bilmek zordur. Ama henüz bu belayla karşılaşmamışken hala yapabileceğimiz pek çok şey var, unutmayın. En azından bu uğurda kanserde çok önemli rol oynadığı bilinen 6 risk faktörünü öğrenebilirsiniz. Prof.Dr. Mehmet ÖZ

Maalesef ortaya konan kanser sebebinin doğruluğunun ispat edilmesi aşırı karışık bir iştir. Ancak bugün artık kansere bir tek şeyin sebep olmadığını biliyoruz. Bazen kanser bir kişinin hatalı genleri kalıtım yoluyla alması gibi basit bir yol çizer. Bazen de sebebinin saptanması mümkün olmaz. Ama genelde yüksek risk faktörü dediğimiz sebeplerden bazılarının bir araya gelmesiyle kanser tablosu oluşur. Hala değiştirebileceğiniz faktörler varsa onları değiştirmenin bir anlamı vardır. Şüphesiz hiçbiriniz genlerinizi, ırkınızı ve yaşınızı değiştiremezsiniz. Fakat yüksek risk altındaki kişiler sık aralıklarla tarama testlerini yaptırarak veya risk faktörünü azaltıcı ilaç kullanarak kendilerini kontrol altına alabilirler. Kişinin kendi risk faktör profilini bilmesi, değiştirmek veya azaltmak için ne yapabileceğini öğrenmesi kanser bilgilenmesi için bir fırsattır. İşte aklınızda bulunması gereken 6 çok önemli risk faktörü...

1. Sağlıksız yaşam alışkanlıkları
- Gündelik hayatta yaşam biçimlerimiz bazen en tehlikeli risk faktörü olur:
- Sigara içmek: Sigara içenler (ve etrafındaki dumanı soluyan pasif içiciler) 15 değişik kanser için risk altındadır. Akciğer, ağız, dil, yemek borusu, mesane, böbrek ve pankreas kanseri gibi.
- Alkol kullanımı: Alkol kullanmak ağız, boğaz, yemek borusu, meme, kolon ve karaciğer kanser riskini arttırır. Sonuçları net olarak bilinmese de alkol sindirildiğinde ve metabolize olduğunda tahrip edici kimyasallar bulundurabilir veya toksik materyaller üretebilir. Alkol östrojen (dişilik) hormonunu etkiler, meme, yumurtalık ve rahim kanseri arttırıcısı olarak bilinir. Alkol kansere karşı koruma sağlayan besinleri de azaltır.
- Riskli cinsel ilişki: Virüs ve bakteriler pek çok kanser türünün sebebi değildir ama birkaç tane seks bağlantılı enfeksiyon kanserde ana rol oynar. HPV (papillomavirus) enfeksiyonu rahim ağzı, anüs, vajina, vulva, penis, ağız ve boğaz kanserlerinin sebebini oluşturur. Hepatit B ve C enfeksiyonları karaciğer kanserine sebep olur. Lenf düğümü kanseri (lenfoma) için en büyük riski ise HIV (AIDS) virüsü oluşturur.

2. Çok az veya çok fazla güneş banyosu
Güneşten yansıyan ultraviyole ışınlarının çift etkisi vardır. Deri içindeki kimyasalları harekete geçirerek pek çok vücut fonksiyonu için faydalı olan D vitamini üretir. Zararı da vardır. Aşırı ultraviyole ışınına maruz kalınması melanoma-deri kanseri ve diğer tip deri kanserlerine sebep olabilir. Az güneş ışığı ise kolon, rektum kalın bağırsak ve pankreas kanserine sebep olduğu düşünülen D vitamini eksikliği yaratır.

3. Yüksek yağ az fiberli beslenme düzeni

Zayıf beslenmenin pek çok açıdan hasar oluşturma etkisi vardır. Koruyucu içerikleri olan besinlerden az tüketmeniz veya zarar verici besinlerle çok beslenmeniz sağlığınızı etkiler. Genel beslenmede yağlı (özellikle doymuş yağ) ve az fiberli yiyecekleri tercih edenlerde kolon, rahim ve prostat kanser riski artar.

4. Yüksek beden kitle indeksi

Yüksek beden kitle indeksi, her tür kanserde ölüm oranını artırır. Özellikle yemek borusu, mide, kolon, rektum, karaciğer, safra kesesi, pankreas, prostat, böbrek, çoklu miyelom ve lösemi kanserlerinde etkilidir. Bir kişinin beden kitle indeksi 40 veya fazla ise kanserden ölüm oranı önemli ölçüde artar. Bu oran normal kilolu kişilere göre erkeklerde yüzde 52, kadınlarda yüzde 62’dir. (Beden Kitle Endeksi Hesaplayıcı)

Kanser riskini obezitenin nasıl arttırdığı anlaşılamamıştır. Yağ hücreleri çok aktiftir. Obezitenin kanser riskini nasıl artırdığı çok açık değildir, ancak yağlı hücreler çok aktiftir ve birçok kanseri tetikleyen östrojen, insülin, insüline benzeyen büyüme hormanlarından bol miktada üretilmesine sebep olur.

5. Kanserde aile geçmişi

Aile geçmişi kanserde, değiştiremeyeceğimiz, ancak korunmak için tedbirlerimizi artırabileceğimiz risk faktörlerinden bir tanesidir. Aile bireylerinin benzer veya alışılmamış kanser tiplerinden etkilenmeleri halinde kanserin aile geçmişinden şüphelenilmektedir. Doktorlar kansere sebep olan bozuk genlerin ailede kanserli ebeveylerden geçtiğini bilirler.
Örneğin kalıtsal meme ve yumurtalık kanserine yol açan BRCA1 ve BRCA2 genlerini kadınlar ailelerinden alırlar. Ancak unutmamak gerekir ki; genetik temelli olan kanserlerin hepsi tek bir hasara dayanarak ortaya çıkmaz. Başka faktörlerin de onu desteklemesi gerekir.

6. Yaş

Herkesin korku ile beklediği lider risk faktörlerinden bir tanesi yaşlanmaktır. Her ne kadar kanser her yaşta oluşabilirse de genellikle teşhisler 65 yaş üzerindeki kişilerde daha fazladır. Bunun sebebi ise; 65 yaş üstünde, hücrelerin bozulmaya başlaması ve tabii korunma mekanizmasının zayıflaması nedeniyle kanserin ortaya çıkmasıdır.

Kanser riskini azaltmak için

Hastalık oluşturabilecek önemli risklerinizi öğrenin, hastalıklardan korunabilmek için gerekli ipuçlarını keşfedin.

Sigarayı bırakın, sigara dumanı ile temasta bulunmayın.

Daha çok fiziksel aktivite yapın.

Aşırı kiloluysanız kilo verin.

Doktorunuzun tavsiye ettiği kanser tarama testlerini yaptırın.

Ultraviyole ışınları altında uzun süreli kalmaktan sakının. Kum, su, kar ve buz tarafından yansıtılan direkt güneş ışığına maruz kalacaksanız güneş kremi kullanın (15 ve daha üstü koruma faktörlü).

Günlük kalorinizin yüzde 30’dan daha azını yağdan alın ve yiyeceklerinizi doymamış yağ ihtiva edenlerden seçin.

Yüksek fiber ihtiva eden saf hububatlı yiyecekleri yiyin.

Aile bireylerinizin kanser geçmişlerini yakından takip edin.

Ailesel kanser genlerinizin tanınması için genetik test yaptırma imkanınız varsa bunu gözardı etmeyin.

Meme, prostat ve kolon kanser riskiniz varsa doktorunuzdan alabileceğiniz önleyici ilaçları öğrenin.

Uzun süre kapalı ortamlarda bulunuyorsanız veya kan test ölçümünüz düşükse günlük D vitamini takviyesi alın.

Güvenli seks yapın (Her seferinde doğru şekilde prezervatif kullanın).

Kan enfeksiyonu kapmanıza sebep olabilecek malzemeleri başkaları ile paylaşmayın (kan iğnesi, diş fırçası gibi).

40 yaşı geçince ihmal edilmemesi gereken 3 semptom
Her sene binlerce kişi kolaylıkla önlenebilecek hastalıklardan hayatlarını kaybediyor. Hepimiz yoğun bir hayat yaşıyoruz ve felç, kolon kanseri, şeker hastalığı gibi gecikildiğinde kurtulmanın zor olduğu ciddi hastalıkların habercisi olan semptomları ihmal ediyoruz. Lütfen bu kişilerden olmayın! Bahsedeceğim 3 en tehlikeli hastalık için erken uyarı sisteminiz ile nasıl bağlantı kuracağınızı öğrenin ve çok önemli bir şey daha yapın, bunları çevrenizdeki diğer kadınlarla da paylaşın...

1. Kelimeleri bulma güçlüğü

Gözlerinizi kapatıp geçen haftayı düşünün. Felç için bir uyarı olabilecek bu kurnaz semptoma dikkat kesilin. Ortak problem, bir kelime grubunun diğer grup ile karıştırılmasıdır. ‘Mavi palto’ yerine ‘kırmızı ceket’ gibi. Veya eşya ve kişiler için esas kelimeleri hatırlamaktaki güçlükler gibi.
Beyin ile iletişimdeki bu yanılmalar daha ciddi olayların ön habercisi olan mini felç arazları olabilir. Yaşananlar (yaşayacağınız ve yaşadığınız) vücudunuzun bir tarafına ait hissizlik ve felç olabilir. Mesela kişinin orantısız gülüşü suratının bir tarafındaki kasların düzgün çalışmadığını açığa vurur.

Ne yapmalısınız? Kelime karıştırma veya bulamama gibi çözümü zor semptomlarla karşılaşırsanız derhal doktorunuza başvurun. Doktorunuz MR yaparak oksijen azlığından varsa doku ölümünü kontrol edecek ve semptomların devam etmemesi veya daha kötüleşmemesinden emin olmak için sizi felç önleme rejimine sokacaktır. Vücudunuzun bir tarafında hissizlik veya felç gibi çok ciddi arazları fark ederseniz derhal size çok yakın tam teşekküllü bir hastaneyi arayın. İnme/felç durumunda ilk 3 saat içinde yapılacak müdahale hayatınızı kurtarabilir ve tam kurtulma şansınızı arttırır.

2. Batında şişkinlik

Çok az kadın bu rahatsız edici hisse yabancıdır. Sindirim güçlüğü/hazımsızlık periyodunun yaklaşmakta olduğunun sinyalleridir. Her gün oluşan bu sıkıntı verici durum kolon kanserinin önemli bir ikazı olabilir.

Ne yapmalısınız? Şişkinlikten dolayı beslenme değişikliği yaptıysanız veya adet görmüyorsanız ve şişlik devam ediyorsa jinekoloğunuza başvurun. Kolon kanserinin araştırılması için sizi gastroenterologist’e gönderecek ve yumurtalıklarınızın etkilenmeme ihtimalleri üzerinde duracaktır. Ailenizin de hastalık geçmişi varsa çok dikkatli olmalısınız. Dışkıda kan veya son birkaç günde ciddi kramp gibi diğer semptomlara karşı takipçi olmalısınız.

3. Cinsel isteksizlik

Seks kelimesinin kulağa hoş gelmemesinin daima ciddi sebepleri vardır. Süregelen cinsel isteksizlik şeker hastalığının önemli göstergesi olabilir. Yüksek kan şekeri arterlerin yapışkan büyümesine ve zaman zaman tıkanmasına sebep olur. Bu durumdaki kan akış kaybı da cinsel istek ve fonksiyonlarda olumsuz durum yaratır.

Ne yapmalısınız? Cinsel isteksizliğinizi meşguliyetiniz veya yorgunluğunuza bağlamayın, bu durumu dikkatlice takip edin ve süregelen bir dönem ise doktorunuza danışın.

1 dakikada sağlık

Bilmeniz gereken 3 numara

Beyninizin içinde yüzen pek çok numara vardır. Telefon numaraları, pin numaraları, şifreler gibi... Bunlardan 3 tanesi var ki; hayati önemdedir... İlki bel ölçüsü. Mezura alın, belinizi göbek deliği hizasından yere paralel şekilde ölçün. Çıkan rakam boy ölçünüzün yarısından daha fazla olmamalıdır. Genellikle bu rakam kadınlar için 80, erkekler içinse 90 cm civarındadır. İkincisi tansiyon rakamları. Kan basıncı, arterlerinize karşı olan basınçtır.
En üst değer 12, en alt değer 8’den az olmamalıdır. 11.5’e 7.5 ideal değerdir. Ve kan şekeri...
Eski tabir ile kan glukozu size şeker hastalığı riskinde olduğunuzu söyleyebilir. Değeri 100’ün altında görmek isteriz. Bunlar yaşamınız süresince bilmeniz gereken 3 önemli rakam. Onları anlamazsanız düzeltemezsiniz, o yüzden doğru takip edin.

KANSERDEN KORUYAN REÇETE-Osman MÜFTÜOĞLU

Kanserden koruyucu hazır bir reçete olmasa da şu çok önemli noktaları bir kenara not edebilirsiniz. Beslenmenize, yani yiyip içtiklerinize dikkat edin.

Sağlıklı bir kiloda kalmaya çalışın. Çok kilolu veya çok zayıf biri olmayın. Besin seçimlerinize mutlaka meyve ve sebzeyi dahil edin. Her gün iki tenis topu büyüklüğünde meyve, üç yumruk büyüklüğünde sebze mönünüzde yer alsın. Kırmızı ete fazla yüklenmeyin.

Özellikle ateşte yakarak yememeye özen gösterin. Sosis, sucuk vb. kırmızı et ürünlerini az yiyin. Yağlı etlerden uzak durun. Ayrıca tam tahılları (bulgur, kepekli ekmek, kahvaltı gevrekleri) ve bakliyat grubu besinleri (fasulye, nohut, bezelye) ihmal etmeyin. Sigaraya elinizi sürmeyin. Alkol içmeyin. İçiyorsanız en az miktarda tüketin. Aktif olun, hareketli bir yaşam sürmeyi alışkanlık haline getirin. Temiz bir çevrede yaşamaya, doğal, temiz su içmeye özen gösterin.

Katkılı besinlerden, hormonlu yiyeceklerden, genetiğiyle oynanmış ürünlerden uzak durun. Stresinizi azaltmaya, dinlenmenizden ve uykunuzdan fedakârlık yapmamaya çalışın. Güneş ışınlarından korunun. Solaryumdan uzak durun. Kanserden korunacağım diye sürekli aynı şeyleri yemeyin. Şu bitki bu kanseri, bu ot öbür kanseri, şu tohum filanca tümörü önlüyormuş telaşına kapılıp vücudunuzu bir bitki çöplüğüne çevirmeyin. Sağlık kontrollerinizi ihmal etmeyin. Mevcut sağlık problemlerinizi en kısa zamanda çözümleyin. Uzun süreli öksürük, kan tükürme, idrardan veya gaitadan kan gelmesi, iyileşmeyen yaralar, uzun süre devam eden akıntılı lezyonlar ve iltihabi problemlerin kanser işareti olabileceğini bilin ve böyle bir sorununuz varsa sebebini en kısa zamanda öğrenin, tedavisinde gecikmeyin.

Egzersiz için en uygun zaman nedir?

Eğer amacınız yağ kaybetmekse, egzersiz için en uygun zaman sabah saatleri. Sabah saatlerinde yapılan egzersizler metabolizmayı daha çok hızlandırıyor. Sabah uyandığınızda aç karna kanınızda şeker ve insülin değerleri, karaciğerinizde glikojen deposu çok düşük değerlerde bulunuyor. Eğer uyanır uyanmaz bir bardak su içip düşük glisemik yüklü bir parça meyve yedikten (yarım elma, 12 kuru kayısı olabilir) hemen sonra, 20-30 dakika egzersiz yaparsanız yağ kaybınız hızlanıyor. Egzersizi ne kadar uzatırsanız, göreceğiniz fayda da o oranda artıyor. Benim önerim hızlı ve tempolu bir yürüyüş yapmanız. Böyle bir egzersiz size aynı zamanda zindelik ve keyif de sağlayacak. Sabah egzersizinin etkisini arttırmak istiyorsanız, egzersize başlamadan veya egzersizden sonraki en az 1,5 saatlik zaman dilimi içinde yoğurt, haşlanmış yumurta beyazı, peynir gibi proteinden zengin bir kahvaltı yapmanızı tavsiye ederim. Böyle bir kahvaltı kas kitlenizi güçlendirecek, yağ yakmanızı hızlandıracak. Eğer genel bir yarar bekliyorsanız günün her saatinde egzersiz yapabilirsiniz: Ardıç kuşu iseniz sabah çok erken, baykuş iseniz geceleri bile egzersiz yapabilirsiniz.

Tiroit hormonu hangi ilaçlarla birlikte alınmaz?

Demir ve kalsiyum destekleri ile kullanılmamalı. Ayrıca kolesterol düşürücü ilaçlar da (statinler) tiroit hormonunun emilmesini azalttığı için bu ilaçlarla birlikte alınmamalı. Mide rahatsızlıklarında kullanılan antiasitlerin de birlikte kullanılmaması gerekiyor. Eğer bu ilaçları kullanıyorsanız, tiroit hapınızı birkaç saat önce ya da sonra almalısınız. Fazla miktarda soya tüketenlerde de tiroit hormonu emiliminin bozulabileceği belirtiliyor. Bir başka önemli nokta kullandığınız markayı değiştirmemeye çalışmanız, hep aynı marka ilacı kullanmanız. Emilen hormon miktarındaki ufak değişiklikler bile sağlığınızı derinden etkileyebiliyor. Marka değişikliğinde, aynı dozda kullanım halinde bile emilen hormon miktarı değişebiliyor.

Kebap yemek zararlı mı?

Mangalda yüksek ateşte ızgara yapılan etlerde oluşan bir kimyasal bileşimin kanserojen etki oluşturabileceğini gösteren bulgular var. Bu bileşimin farelerde prostat kanserini başlatabildiği ispatlanmış. Johns Hopkins Üniversitesi’nde yapılan bir çalışma bu zararlı maddenin (ya da maddelerin) özellikle etin çok yüksek ateşte kızartılması sonucu oluştuğunu ortaya koymuş. Diğer taraftan yüksek ateşte kızartılarak pişirilmiş etin başta kalınbağırsak kanseri olmak üzere sindirim sisteminin diğer noktalarında da (örneğin mide) kansere yol açabileceğini düşündüren bulgular var. Kısacası sorun kebap yemekten çok, yüksek ateşte (örneğin mangal ateşinde), neredeyse yanacak şekilde ızgara edilen etlerde oluşan kimyasal bileşimden kaynaklanıyor. Eğer çok sık yemezseniz ve pişirme şekline dikkat ederseniz ızgara et yani kebap, kanser yapmaz ama önlem almakta, dikkatli olmakta fayda var.

Sık cinsel ilişki, çocuk sahibi olma şansını azaltır mı?

Çok sık cinsel ilişkinin sperm sayısını azalttığını ve çocuk sahibi olma olasılığını düşürdüğünü söylemek mümkün. Bununla birlikte cinsel ilişkiye çok ara vermek de sorun yaratır. Uzmanlar uzun süre ara verilmiş bir cinsel ilişkiden sonra sperm sayısı artsa bile, hareketlilik oranının düştüğünü söylüyorlar. Bu nedenle doğru olanı düzenli bir cinsel ilişki oluşturmaktır. Ayrıca kadınların yumurtlama dönemlerine yakın günlerde yapılan cinsel ilişki de çocuk sahibi olma şansını arttırıyor. Yirmi sekiz günde bir âdet gören kadında 10-20’nci günler arasında cinsel ilişki gebe kalma olasılığını yükseltiyor.

Depresyonun fiziksel işaretleri neler?

Eğer sürekli tekrarlayan kas ve eklem ağrılarından yakınıyorsanız, sebepsiz yere ortaya çıkan inatçı ve zonklayıcı baş ağrılarınızın nedenlerini merak ediyorsanız bunların depresyonla ilişkili olabileceği aklınızda olsun. Depresyonlularda sindirim sistemi hastalıklarına, özellikle “mutsuz bağırsak sendromu”na ilişkin işaretlere (gaz, şişkinlik, karın ağrısı, ishal veya kabızlık) ve ayrıca yanma, ekşime, kaynama, reflü gibi mide şikâyetlerine de sık rastlanıyor. Bu fiziksel işaretlerin uyku bozukluğu (uyku bölünmeleri, erken uyanmalar, uyku kaçmaları), sabah yorgunlukları, genel bir halsizlik, isteksizlik, ağlama eğilimi, cinsel isteksizlik, sinirlilik, alınganlık gibi ruhsal işaretlerle birlikte olduğu durumlarda daha da uyanık olmakta yarar var.

Tarçının sağlık yararı var mı?

Tarçın sağlığa yararları konusunda son yıllarda en fazla ilgi çeken bitkilerin başında geliyor. Tarçını doğrudan veya toz halinde tüketmenin özellikle kan, şeker ve kolesterol dengesini ayarlamada ciddi avantajlar sağladığı belirtiliyor. Tarçın ayrıca gaz, mide ağrıları, hazımsızlık gibi sorunlarda, nezle ve grip gibi problemleri önlemede, kanserden korunma, bağışıklık sistemini güçlendirmede de işe yarıyor. Tarçından çay şeklinde faydalanmanız da mümkün ama en çok önerilen kullanım şekillerinden biri tarçını doğrudan toz halinde yiyeceklere eklemektir. Toz tarçın eklenmiş sütlaç mükemmel bir seçim olabilir. Bal ve tarçın karışımı da iyi bir çözümdür.

Yavaş yemek zayıflatır mı?

Kilo almayı kolaylaştıran faktörlerden biri de çok hızlı yemek yemek. Hızlı yiyenlerde tokluk hissinin oluşması gecikiyor. Yemeği iyice çiğnemek sadece lokmaları daha iyi hazmetmeyi değil, tokluk duygusunun ortaya çıkmasını da kolaylaştırıyor. Kısacası yavaş yemek doyma sinyallerinin midenizden beyne ulaşması için gerekli zamanı sağlıyor. Bu sistemi iyi çalıştırmanın yollarından biri de yemeğe çorbayla başlamaktır. Yemeğe başlarken sıcak çorbanızı yavaş yavaş içmeniz hem yeme sürenizi uzatıyor, hem de daha az yemenizi sağlıyor. Yemeğinize az yağ ile hazırlanmış bir sebze çorbasıyla başlamanız kilonuzu yönetmeyi kolaylaştırıyor. Kısacası hızlı yemek kilo almayı kolaylaştırıyor, yavaş yemek kilo kontrolü sağlıyor.

Strese bağlı hastalıklar hangileri?-Osman MÜFTÜOĞLU

Dikkat ederseniz kriz dönemiyle birlikte stresi daha çok konuşmaya, yazmaya başladık. Krizin getirdiği sorunlar ve daha pek çok şey, stresimizi şu veya bu şekilde arttırıyor. Bu durum vücudumuzu sürekli bir zararlı kimyasal banyoya sokuyor. Yani bir zamanların moda deyimiyle stres arttıkça vücut kimyamız bozuluyor. Kortizol ve adrenalin çoğaldıkça bedensel ve ruhsal birçok sorun ortaya çıkıyor. Gerginlik, kaygı hali, ruhsal gelgitler, alınganlık, sinirlilik, öfke nöbetleri ve hatta depresyon, panik bozukluk gibi ağır ruhsal sorunlar stresle ilişkili olabiliyor. Stres cinsel isteği azaltıyor, uykuyu bozuyor, öğrenmeyi güçleştiriyor, odaklanmayı zora sokuyor. Aşırı ve sürekli stresin hafıza bozukluğu yaptığı da biliniyor. Stresin şeker hastalarında kan şekeri ayarını güçleştirdiği, şeker dalgalanmaları yaptığı da bir başka önemli sonuç. Stres arttıkça tatlı krizleri, unlu, nişastalı yiyeceklere karşı bir tutku hali baş gösterebiliyor. İştah bozuklukları, özellikle iştah artışı da stresin bir başka sonucu. Netice olarak karın çevresinde yağ birikimi başlıyor, kilo artıyor. Stresin diyabeti tetiklediği, yani gizli kalmış bir şeker hastalığını açık bir diyabet haline dönüştürdüğü de biliniyor. Stresli insanlarda kalp krizleri ve felç geçirme riski de yükseliyor. Bunun önemli nedenlerinden biri stresin yol açtığı tansiyon yükselmeleri. Stres aynı zamanda bir damar düşmanı. Çünkü iyi kolesterolü azaltıyor, trigliseridi yükseltiyor (şeker ve tansiyon yükselmesi sorununa tuz biber ekiyor). Stresli insanlarda bağışıklık sistemi zayıfladığı için enfeksiyonlara yakalanma riski artıyor. Bağışıklık zayıflamasının sonucu sadece tekrarlayan enfeksiyonlar değil. Stresli kişilerde kanser sıklığındaki artışın bir nedeni de bağışıklık zayıflığıdır. İşi gücü bozulan, stres travmasıyla fazlaca örselenenlerde birden bire ortaya çıkan kanser sorunun arkasında işte bu bağışıklık zayıflaması yatıyor. Kısacası stres deyip geçmeyin. Özellikle bu günlerde stresinizi yönetme konusunda dikkat kesilin!

KOLON KANSERİNİ ÖNLEME-Osman MÜFTÜOĞLU

Prof.Dr. Osman MÜFTÜOĞLU : "Kolon kanseri önlenebiliyor"

Kanserde erken teşhis çok önemli. Bu testlerle o kadar iyi ve güvenilir sonuçlar alınıyor ki kanser daha “tasarım aşamasında” iken tanımlanabiliyor.

Bu testlerden bazıları sadece kanseri erken teşhis etmekle de kalmıyor, ileride kansere dönüşebilecek sorunların erken dönemde görülüp ortadan kaldırılmasına da olanak sağlıyor. Bunun en güzel örneklerinden biri kalın bağırsak kanserlerinin erken teşhisinde kullanılan kolonoskopik muayenedir. Kolonoskopik inceleme yalnızca kalın bağırsaktaki tümörü erken dönemde belirlemekle kalmıyor, aynı zamanda “polip” veya “adenoma” diye adlandırılan ve ilerde kansere dönüşmesi söz konusu olan bazı yapıları da görebilmeyi, ortadan kaldırabilmeyi mümkün hale getiriyor. Yani sorunu neredeyse kökünden hallediyor.
Bazı ailelerde kalın bağırsak kanseri daha sık görülüyor. Bu ailelerde “ailevi kolon polipozisi ” veya “villöz adenoma” gibi hastalıklara sık rastlanıyor. Bu hastalıkların ortak özellikleri zamanla kansere dönüşme potansiyeli taşımaları. Kolonoskopik inceleme ile erkenden yakalandıklarında ameliyata gerek kalmadan ortadan kaldırılabildiklerinden, kolonoskopik inceleme aynı zamanda bir tedavi yöntemi gibi çalışıyor.

İLK KOLONOSKOPİ NE ZAMAN YAPILMALI

Sindirim sistemi hastalıklarında uzmanlaşmış otoriteler elli yaşını geçen herkese en az bir kez kolonoskopi yapılması gerektiğini belirtiyor. Eğer ilk kolonoskopi tamamen temizse ve ailede bir risk fazlalığı söz konusu değilse, bu incelemelerin 3-5 yıllık aralıklarla tekrarlanması yetiyor. İlk incelemede polip belirlenenlerde bir yıl sonra yeni bir kontrol yapılması tavsiye ediliyor. Kolon kanseri yönünden riskli bir aileye mensup olanlara ise bu incelemenin daha kısa aralıklarla, örneğin 2 yıllık aralıklarla yapılması tavsiye ediliyor. Kısacası kolonoskopik inceleme hem teşhis hem tedavi, hem de risk taraması bakımından son derece yararlı bir tarama ve teşhis yöntemi. Olanaklar ölçüsünde elli yaşı geçen herkesin bu tetkiki yaptırması gerekiyor. Kalın bağırsak kanseri sık görülen kanserler arasında. Ailesinde kalın bağırsak kanseri olanlar, fazla kilolular, alkol ve sigarayı fazla tüketenler, kırmızı eti sıkça yiyenler, posasız beslenenler, sebze ve meyveyi ihmal edenler daha riskli kişiler olarak kabul ediliyor. [Kolonoskopi Video]

Bedeninize daha çok demir pompalayın

Yiyeceklerdeki demirin bağırsaklarınızdan emilmesini engelleyen bazı maddeler var ama bunlar demirin emilmesini zannettiğiniz kadar çok etkilemezler. Özellikle hayvansal kaynaklı demirin emiliminde önemli bir sorun çıkmıyor. Bitkisel kökenli demirin emilimi ise birazcık engellenebiliyor. Tam taneli tahıllarda ve kepek yüklü yiyeceklerde bulunan fitat, ıspanakta bulunan oksalat demir emilimini azaltabiliyor. Ama bu durum ıspanağı kıymalı ve yoğurtlu yemenize ya da kepek ekmeğini tercih edip tam tahıla öncelik vermenize engel değil. Siyah çayda bulunan tanin maddesinin de bitkisel kaynaklı demirin emilimini azaltabileceği biliniyor ama yemeğin üzerine içeceğiniz bir bardak taze çayın da ciddi bir zararı olmuyor. Yine de gıdalardaki demiri daha fazla kazanmak istiyorsanız portakal suyu, tatlı kırmızıbiber, havuç, domates, karnabahar, lahana gibi yiyecekleri daha çok kullanmaya gayret edin. Eğer bitkisel demir kaynaklarını (mercimek, kuru fasulye, nohut, bezelye) kırmızı et gibi hayvansal bir demir kaynağı besin ile birlikte yerseniz demir kazanımızın yeterli olacağından endişe etmeyin. Mesela yumurta, bol domates, yeşilbiber ile hazırlayacağınız bir kahvaltıda yumurtadaki demirde domatesteki demir kolayca emiliyor. Bir başka çözüm yolu çocuklarınıza yemek yerken portakal suyu içme alışkanlığı kazandırmanızdır. Portakal suyunda bulunan C vitamini yiyeceklerdeki her türlü demirin emilimini kolaylaştırıyor.

Ön belirtileri neler

Hastalığın ilk belirtileri olabildiği için dışkı alışkanlığında değişme, dışkıda incelme, dışkıdan kan gelmesi, birdenbire ortaya çıkan kabızlık, kansızlık, kilo kaybı gibi belirtilerle karşılaşanların kolon kanseri yönünden hemen incelenmesi gerekiyor.
Kolonoskopi yaptıramayanların faydalanacakları ucuz ve güvenilir bir tarama testi daha var: Gaitada gizli kan testi. Kolonoskopi kadar güvenilir olmasa da bu testin de yılda bir kez tekrarlanmasında yarar var. Gizli kan testi kötü çıkanların her halükarda kolonoskopik incelemeye tabi tutulması gerekiyor.
Kalın bağırsak kanserinin daha yakalanmadan yok edilebilecek bir tehlike olduğunu ve erken teşhis edilmesi halinde iyileşme şansının çok yüksek bulunduğunu unutmayın. Yıllık taramalarınıza kolonoskopik incelemeyi ve gizli kan taramalarını da ekletmeyi ihmal etmeyin.

Korunmak için ne yapalım

Sebze ve meyve alışkanlığı edinin.
Tam tahıllı ürünlerden, bakliyattan vazgeçmeyin.
Kilo almayın.
Hareketli bir hayat tarzı oluşturun, sık sık yürüyün.
Alkol ve sigaradan uzak durun.
Kırmızı eti, özellikle barbekü tarzı pişirilenleri az yiyin.
Transyağlardan uzak durun.
Yoğurdu ihmal etmeyin.
Tütsülenmiş yiyecekleri azaltın.

CİLT KANSERİ VE GÜNEŞ İLİŞKİSİ-Osman MÜFTÜOĞLU

Güneş-cilt kanseri ilişkisine dikkat!

Prof.Dr. Osman MÜFTÜOĞLU : "Cilt kanserine yakalananların sayısı arttı. Bu durumun ilk sorumlusu olarak güneş ışınları gösteriliyor. Özellikle uzun süre güneşte kalanların cilt kanseri riskine karşı mutlaka koruyucu önlemler almaları gerekiyor."

Cilt kanserinin birden çok çeşidi var. Güneşle ilişkili olan cilt kanserleri daha çok açık tenli kişilerde görülen ve ciltte başlangıçta kabuklanma-pullanma, sertleşme ve daha sonra da kaşıntı, kanama gibi sorunlara yol açan değişimlerle kendini gösteriyor. Cilde yavaş yavaş yerleşen, zamanla kabuk tutan ama bir türlü ortadan kaybolmayan bu tür değişimler varsa cilt kanseri yönünden uyanık olmak gerekiyor.

Eğer bu belirtiler alın, yanak, boyun, dudak, kulak, el, kol ve göğüs gibi güneşe maruz kalma ihtimali fazla olan yerlerde meydana geliyorsa daha da dikkatli olmakta fayda var.

ULTRAVİYOLE DNA’YI BOZUYOR

Ozon tabakasının tahrip olması güneş ışınlarına eskiye oranla daha fazla maruz kalmamıza yol açıyor. Güneş ışınları diğer dış zararlılar gibi ihtiva ettiği ultraviyole dalgalarıyla deri hücrelerinin DNA yapılarını bozuyor. DNA yapısı bozulmuş hücre çoğaldığı zaman kanserleşebilen, anormal ve kontrol dışı yeni hücrelerin yapımını kolaylaştırıyor.

Güneş ışığı ne kadar yoğun, güneşe maruz kalma süresi ne kadar uzunsa kansere yakalanma riski de o kadar artıyor. Aslında yaz aylarında o pek de hoşumuza giden cilt bronzlaşması süreci cildin maruz kaldığı ultraviyole ışınlarına gösterdiği tepkiden, yani “yandım Allah” diye feryat etmesinden başka bir durum değil. Yani gerçek bir “yanık” durumu söz konusu. Eğer işi abartır, cilt hücrelerinizi yakıp kavurmaya, DNA’larını parçalamaya devam ederseniz doğal olarak riskiniz daha da artacaktır.

SOLARYUM DAHA DA TEHLİKELİ

Bu gözlemi araştırmalar da doğruluyor. Çocukluk veya gençlik dönemlerinde güneş ışınlarına kontrolsüz, korunmasız, uzun süre ve yoğun bir biçimde maruz kalan kişilerin orta ve ileri yaşlarda cilt kanserine yakalanma olasılıklarının daha yüksek olduğu belirtiliyor. Aynı uyarı sık sık solaryuma girip, kış günlerinde bile çikolata renkleriyle ortada gezen solaryum tutkunu kadınlara da yapılıyor. Tekrarlanan ve abartılan solaryum yanmalarının da cilt kanseri sıklığını artırdığı bilinen bir gerçek.

Özellikle aile geçmişinizde cilt kanseri hikâyeniz varsa, açık tenli biriyseniz, vücudunuzda koyu renkli, büyüme eğilimi olan çok sayıda ben varsa ya da kabuklanan, kanayan, soyulan irice benlere sahipseniz, güneş ışınlarından ve solaryumdan uzak durmanızda fayda var. En azından ciddi düzeyde koruma önlemleri almanız şart.

Güneşten korunmak için

Güneş ışınlarından korunmak için kaliteli ve güçlü güneş kremleri kullanmanız gerekiyor. Ama maalesef bazı kremler üzerlerinde yazdığı düzeyde koruyucu faktör içermiyor.

Son yıllarda güneş ile ilişkili cilt kanseri olgularının artması, ciddi üreticileri kaliteli koruyucu ürünler üretmeleri yönünden teşvik etmiş olmalı ki bazı firmalar, hatta ilaç üreticileri, “lipozomal teknoloji” ile üretilmiş koruyucu ürünler yapıp kullanıma sundular.

Koruyucuları güneşe çıkmadan en az yarım saat önce kulanmalısınız. Gölge yerlerde kalmak, güneş ışınlarının yoğun olduğu saatlerde güneşlenmemek, şapka ve benzeri koruyucular kullanmak, güneş gözlüklerinden yararlanmak gibi önlemler de aklınızda olsun.

Fonksiyonel besinlerden yararlanın

Son zamanlarda birçok besinin arkasına eklenen şu sihirli cümle sizin de dikkatinizi çekmiş olmalı: “...ya yardımcı olur”.
Peki bazı besinlere eklenen doğal maddelerin kilo vermeye, kolesterolü azaltmaya, tansiyonu düşürmeye, belleği güçlendirmeye, bağışıklık sistemini desteklemeye, kanserden korunmaya gerçekten yardımı olabilir mi? içine sağlığı şu veya bu şekilde olumlu yönde etkileyen maddelerin katılmasıyla sağlık yararları güçlendirilmiş olan besinlerin ortak bir adları var: Fonksiyonel yiyecekler.
Mesela bir bardak portakal suyu içerken eğer içine fitosterol katılmış olanını tercih ederseniz kolesterolünüzü de azaltabiliyorsunuz. Bir bardak süt içerken içine omega-3 ve çinko eklenmiş olanını tercih ederseniz belleğinize ve bağışıklık sisteminize de yardımcı olabiliyorsunuz. Burada önemli olan yapılan eklentilerin miktarı, bir gün içinde aldığınız miktarın gerçekten o amaca yetecek kadar olup olmaması ve tabii ki o eklentinin size getireceği ekonomik yüktür.

Eğer ilgili resmi otoriteler tarafından, yani Gıda ve Tarım Bakanlığı tarafından onaylanmış bir ürünse, bu tür ürünlerden faydalanmayı düşünebilirsiniz.

Osman MÜFTÜOĞLU-ANTİOKSİDANLAR KANSERİ ÖNLER Mİ?

Antioksidanların kanserden korunma kalkanımızı güçlendirdiği doğru ama kanserden korunma umudunuzu yalnızca antioksidanlara bağlarsanız beklentinizin boşa çıkma olasılığının yüksek olduğunu söyleyebilirim. Prof.Dr. Osman MÜFTÜOĞLU

Kanseri tetikleyen tek şey sadece DNA’nın maruz kaldığı oksidan zararlar olsaydı, bu soruyu “evet” diye yanıtlayabilirdik. Ne var ki kanseri tetikleyen daha pek çok neden var. Her türlü kanserde ortak özellik “DNA’nın hasar görmesi” problemi olsa da bu hasarın tek nedeni serbest radikallerin ve diğer oksidasyon ajanlarının verdiği zararlar değildir.

İşte bu nedenle yalnızca antioksidan kapasitenizi artırarak bu sorunu çözemezsiniz. Özellikle antioksidanları haplar halinde alarak bu problemden kurtulabileceğinizi zannediyorsanız yanılırsınız.

DOĞRU YOLDAN KAZANMAK DAHA ETKİLİ

Hayal kırıklığı yaratmak istemem ama bu bilgi -ne yazık ki- doğru. Antioksidanların kanserojen olarak hareket eden nitrojen bazlı moleküllerin oluşumunu engellediği, DNA hasarını önleyen bir koruyucu kalkan gibi hareket ettiği de doğru.

Antioksidan yiyecek ve içeceklere beslenme planında daha çok yer verenlerde kansere yakalanma sıklığı azalır. Bedeninize daha fazla C ve E vitamini, beta karoten, selenyum, çinko kazandırabilirseniz ve bu kazanımı diğer antioksidanlarla örneğin likopen (domates, karpuz, pembe greyfurt), kateşin (yeşil veya siyah çay), antosiyaninler (siyah erik, kiraz, siyah üzüm), rezveratrol (siyah üzüm, üzüm suyu, pekmez), kuvarsetin (elma, soğan), sülforafan (lahana, turp) ile taçlandırabilirseniz bu listeyi daha da uzatmak mümkün işiniz son derece kolaylaşır.

DESTEKLER FAYDASIZ OLABİLİR

Bununla birlikte son zamanlarda giderek artan bir suistimal konusu haline gelen “antioksidan destek kullanmak”, yani bazı antioksidanları içeren besin desteklerini yutmanın kanseri önleyebileceğine dair bir işaret, bir veri yok! Bulgular maalesef olumsuz, umutsuz ve hayal kırıcı. Hatta bu destekleri kullananlarda bazı ters sonuçlar bile ortaya çıkabileceğini gösteren bulgular var.

Mesela Finlandiya’da yapılan bir çalışmada, sigara içenlerin antioksidan olarak betakaroten kullandıkları takdirde akciğer kanseri risklerinin artabileceğini gösteren sonuçlar alındı.

Sonuç olarak belirli bir kanserden korunmak amacıyla değil de sağlığı desteklemek ve bağışıklık sisteminizi kansere karşı güçlendirmek ve antioksidan bir kalkan oluşturmak amacıyla antioksidanlardan zengin bir beslenme tarzı oluşturmanızı ben de tavsiye ederim. Beslenme planınızda daha fazla taze ve renkli sebze, meyve bulunması bu yönde atacağınız en önemli adım olacaktır.

Ama siz siz olun kanserle mücadele planınızı her gün yutacağınız birkaç antioksidan hapa emanet etmeyin.

MESANA KANSERİNE KARŞI BROKOLİ VE LAHANA KÜRÜ-ERKAN TOPUZ

Prof.Dr. Erkan TOPUZ
Son araştırmalar brokoli, karnabahar ve lahananın mesane kanserini önlediğini gösteriyor. Bu üç sebzeyi çiğ olarak katı meyve sıkacağında geçirin. Karışımı kahvaltı ya da öğle yemeğinden sonra 1 bardak için.

Mesane kanseri teşhisi kondu. Tümör 2 ay içinde tekrarladı. Uygulanan tedavi doğru mu?
31 yaşındayım. Sık idrara çıkma, idrar kaçırma, idrarda yanma gibi şikayetlerle doktora gittim. Doktor "Mesanede (idrar kesesi) yara var" dedi. Elektrikle yakma tedavisi uygulandı. Patoloji raporu mesane kanseri (skuamöz metaplazi) yönünde geldi. 2 ay önce şikayetlerim tekrarladığı için doktora gittim. Yine yakma tedavisi uygulanacağı söylendi. Tedavide doğru yolda mıyım?

CEVAP: Mesane kanseri boya, katran, lastik, deri, petrol, kimya, metal ve tekstil sanayi çalışanlarında sık görülür. İş yerinde kalman kimyasal maddeler solunum, sindirim ve deri yoluyla vücuda girerek uzun vadede mesane kanserine neden olabilir. Bir başka önemli neden sigaradır. Mesane tümörü sigara içenlerde içmeyenlere oranla 4 kat daha fazla görülür. Kronik (uzun süreli) mesane enfeksiyonları da mesanede tahrişe yol açarak kansere yol açabilir. İçtiğimiz suda arsenik miktarının fazla olması da mesane kanseri sebebidir. Tedavi, tümörün büyüklüğüne, evresine, yerine göre değişir. Erken evrede hastadaki lezyon ya yakılarak ya da ameliyatla çıkartılır. Tümör mesane katlarını tam olarak geçmemişse sistoskopi yapılarak hasta belli aralıklarla sıkı kontrole alınır. Tümör nüks ettiği için doktorunuz ikinci kez yakma tedavisi önermiş. Bu tedavinin ardından nüks riskini azaltmak için mesaneye Bcg aşısı ya da bazı sitostatikler (kemoterapi ilaçları) konulacaktır. Aşı tedavisi dediğimiz bu yöntem en az 6 ay uygulanacaktır. Tümör mesane katlarını geçerse ameliyat, radyoterapi ve kemoterapi gibi tedavi seçenekleri gündeme gelir.

İmmün sistemini güçlendirmek ve tümörün nüks riskini azaltmak için önerilerim şunlar:
■ Tedaviden sonra sıkı kontrolden geçin.
■ Sigara ve alkolden uzak durun.
■ Bol bol su için.
■ Günde 2 avuç işlenmemiş kabak çekirdeği tüketmeniz sık idrara çıkma, yanma gibi şikayetleri azaltabilir. Kabağı fırında pişirdikten sonra 1 kaşık bal ve cevizle tuketmek de faydalıdır.
■ Hem idrar söktürücü etkisi hem de demirden zengin olduğu için günde 1-2 demet maydanoz yiyin.
■ Mesane tümörlerinde selenyum ve E vitamini faydalıdır, bu iki desteği doktorunuza danışarak belli aralıklarla kullanabilirsiniz.
■ İdrar yolu enfeksiyonu için omega 3 ye bromelain (ananas hapı) da faydalıdır.
■ Asitli içeceklerden kaçının. Tatlı elma, ananas ve domates suyu için. Her gün 1-2 bardak ayran içmeyi ihmal etmeyin.
■ İmmün sisteminizi güçlendirmek için her gün taze çekilmiş çörek otu, dereotu tohumu, keten tohumu gibi desteklerden birini seçerek 1 çorba kaşığı tüketin.
■ Adaçayı, civanperçemi, mercanköşk, kuşburnu, rezene, zencefil ve papatya çayı için. Çayınıza şeker yerine tarçın ve limon kabuğu ekleyin.
■ 2008 yılının son ayında açıklanan bir çalışmaya göre, düzenli folik asit kullananlarda mesane kanseri daha az görülüyor. Doktorunuza danışarak folik asit kullanın.
■ 2008 Mart ayında dünyanın en önemli mecmuası Cancer Research dergisinde yayınlanan bir araştırmaya göre brokoli lahana ve karnabahar mesane kanserini önlüyor. Önce bu üç sebzeyi sirkeli suda bekletin. Daha sonra katı meyve sıkacağından geçirip karışımı kahvaltıdan ya da öğle yemeğinden sonra 1 bardak için.

Babam gırtlak kanseri. Ameliyat olması şart mı?
Babam 1 yıl önce gırtlak kanserine yakalandı. Lazer tedavisi gördü. Hastalık tekrarladığı için doktorlar ameliyatla gırtlağın alınmasını tavsiye ediyor. Siz ne önerirsiniz?

CEVAP : Gırtlak kanserlerinin yüzde 90'ı sigaraya bağlı oluşur. 20 yılın üzerinde sigara içenlerde gırtlak kanseri oranı çok yüksektir. Gırtlak tüberkülozu gibi kronik enfeksiyonların da bu hastalıkta rol oynadığı iddia ediliyor. Ayrıca gırtlaktaki poliplere çok dikkat etmek gerekir, erken devrede alınmazlarsa kansere çevirebilir. Ses kısıklığı en önemli belirtisidir. Uzun süreli sigara içenler, 1 aydan daha uzun süren ve antibiyotiğe yanıt vermeyen ses kısıklıklarında dikkatli olmalı.

Geçmeyen boğaz ağrısı, yutkunmakta zorluk, boyunda şişlik, öksürük hastalığın diğer belirtileridir. Erken devrede birinci tedavi seçimi ameliyattır. Gırtlağın önemli işlevlerinden biri, konuşma sesini meydana getirmesidir. Son yıllarda konuşmayı korumak amacıyla kısmi gırtlak çıkarılması teknikleri uygulanıyor. Ama ileri evre tümörlerde gırtlağın tamamen alınması ilk seçenektir. Gırtlağın tamamen alınması hastalara Yüksek oranda yaşam süresi sağlamasına rağmen konuşma sorunu ortaya çıkarır. Hastalar rahatça konuşabilir hale gelmesi için çeşitli cihazlar kullanılabilir. Fakat cihazla konuşma, el kullanmayı gerektirmesi ve monoton mekanik bir ses oluşturması nedeniyle hastaları rahatsız edebiliyor. Ve bazı hastalar ameliyat istemeyebiliyor. Eğer tümör uygun bir yerdeyse radyoterapi, ameliyata alternatif olabilir. Hastalık ilerlemişse kemoterapiye başlanır, daha sonra bu tedaviye cerrahi ya da radyoterapi eklenebilir. Gırtlak kanseri nüks ettiğinde yine ilk seçim cerrahidir. Fakat yüksek dozlarda radyoterapi alanlarda cerrahi girişim çok zordur. Bu nedenle kemoterapi yaklaşımı düşünülebilir. Gırtlak kanserinin uzak metastaz yapma riski düşüktür, en sevdiği yer akciğerdir. Fakat bu kişilerde sigaraya bağlı olarak akciğerde ikinci bir primer tümör ortaya çıkabilir.

Prof.Dr. Erkan TOPUZ

MİDE KANSERİ İÇİN ÖNERİLERİ-ERKAN TOPUZ

Kemoterapi, hastamız için seçenek mi?

Babama mide kanseri teşhisi konuldu. Doktor, "Midede büyük bir tümör tespit ettik. Kemoterapiye başlamamız gerekiyor" dedi. Bu konuda fazla bilgimiz olmadığı için ne yapacağımıza karar veremiyoruz. Sizce ne yapmalıyız? A.S.

CEVAP Prof.Dr. Erkan TOPUZ :

Mide kanseri tütsülenmiş et ve tuzlu gıdaların yoğun tüketilmesi nedeniyle dünyada en çok Japonya'da görülür. Ancak Japonya da endoskopinin erken dönemde yapılması sayesinde hastalık çok erken dönemde yakalanıyor. Bu nedenle hastalığın artık görülme sıklığı azaldı. Ancak mide kanseri özellikle yurdumuzda giderek artan bir sağlık sorunu.

Özellikle beslenme alışkanlıkları nedeniyle Van, Elazığ ve Bingöl civarında daha çok görülüyor.
Mide kanserinin en önemli sebepleri şunlar: Aşırı miktarda kırmızı et tüketimi, salamura gıdalar, koyu çay, sigara, midede helikobakter pilori mikrobu ve alkol.

Mide kanserinin erken tanısı endoskopiyle konur. Endoskopi yönteminde hastaya ince bir boru yutturulur. Bu boru mideye ve onikiparmak bağırsağma gönderilir. Boru geçtiği bölgeleri bir televizyon ekranına yansıtır. Hekim de görüntülere bakarak teşhis koyar. Erken tanı konduğunda yani tümör bir yere yayılmamışsa, tıkanma yoksa hemen ameliyat yapılır. Demek ki, hastanız ileri evrede ve ameliyat dönemini atlamış. Bu durumda derhal kemoterapiye başlanmalı. Bazen kemoterapiyle birlikte eş zamanlı radyoterapi de yapılabilir. Ancak bu tedavi, hastanın çok iyi bakımını gerektirir. Çünkü hastada aşırı kilo kaybına yol açar. Hastanız 2-3 kemoterapiden sonra değerlendirmeye alınır. Tümör küçülürse radyoterapi ya da ameliyat devreye girer. Ama herhangi bir tıkanma olursa ani cerrahiye de ihtiyaç olabilir.

İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Müdürü
Prof.Dr. Erkan TOPUZ