Genç kalmanın sırrı Omega 3 küründe
Omega 3, bazı seçkin besinlerde bulunan ve hücre yenilenmesi dahil birçok önemli fonksiyonu olan bir yağ asidi ve cilt dostudur.
Cildi içten nemlendirir, yeniler, cilt altı bağ dokusunun temel taşları olan kollajen ve elastini korur böylece yaşlanmayı geciktirir. Ancak Omega 3'ten yeteri kadar faydalanabilmeniz için onu hem içten hem dıştan kullanmanız gerekir. Omega 3 içeren gıdaların düzenli ve çeşitli olarak her gün tüketilmesi hem sağlığınız hem cildiniz için çok önemlidir. Antiaging kürlerinde de önerdiğim bu uygulamanın sonuçları ancak düzenli kullanımda yüz güldürüyor.
Cilt dostu besinlerde balık çok önemli...
İdeal omega 3 alımı, haftada 7 gramdır ve bu miktar haftada 2 kez balık yanında 1 avuç ceviz ve 1 çorba kaşığı keten tohumu alınarak da karşılanabilir. Sağlıklı ve pürüzsüz bir cilt için haftada en az bir kez balık yemelisiniz. Uskumru, somon, hamsi, ton balığı, alabalığı ve türlerini özellikle tavsiye ediyorum.
Eğer yeterli deniz ürünü alamıyorsanız veya sıkı vejeteryansanız çözümü var: İşte 150 gram somona eşdeğer omega 3 kaynakları;
- 2 yemek kaşığı ceviz yağı (soğuk pres yöntemi ile elde edilmiş)
- 2 yemek kaşığı sızma zeytinyağı
- 2 yemek kaşığı soya fasulyesi yağı (soğuk pres ve organik)
- 3 yemek kaşığı keten tohumu
- 4 yemek kaşığı ceviz
- 1 fincan soya fasulyesi (çiğ ağırlık)
- 2000 mg balık yağı hapı
Bunların hepsini tek tek yazılan dozlarda almanız gerekmiyor, beslenme biçiminize göre her birinden bir miktar gün içine tüketebilirsiniz.
Omega 3 maskesiyle gelen gençlik...
Besinlerle alacağımız gibi Omega 3'ten maske olarak da faydalanabiliriz. Omega 3'ü maske olarak yüzümüze uygulayıp faydalarından maksimum derecede istifade edebilirsiniz. İşte size temiz bir cilde uygulayabileceğiniz
Omega 3'ten zengin bir maske formülü;
- 1 çay kaşığı zeytinyağı
- 1 çay kaşığı sızma zeytinyağı
- 1 çay kaşığı ceviz yağı
- 1 çay kaşığı soya yağı (soğuk pres, organik)
- 1 çay kaşığı keten tohumu yağı
Bunların dilerseniz hepsini, dilerseniz bulabildiklerinizi iyice karıştırıp temiz cilde uygulayın. Yarım saat bekletin ve maden suyuyla silin. Alerjik bünyeye sahip olanlar, ceviz yağını dikkatli kullanmalı.
Sağlıklı ve güzel kalın.
Dr.Elif Güveloğlu
SAFRA KESESİ-KARACİĞER TEMİZLEME |
AHMET MARANKİ |
Tüm hastalıklara Tedavi
Alerji
Anemi
Doğal Antibiyotik
Bağırsak parazitleri
Bağırsak Temizleme
Behçet hastalığı
Bel-Boyun-Eklem ağrıları
Beyin Düşünce Gücü
Böbrek hastaları
Böbrek iltihabı
Depresyon
Diyabet-Şeker hastalığı
Eklem Ağrıları
Epilepsi-Sara
Hemoroid-Basur
Hiperaktivite-Stres
Idrar Enfeksiyonu
Kalp Damar Hastalıkları
Karaciğer temizleme
Kabızlık
Kıl dönmesi
Kısırlık giderici
Kısırlık Tedavisi
Kolesterol
10 yaş gençleşme
Kozmik beden temizliği
Malta Humması-Brusella
Mide Yanması ve Reflü
Meme Kanseri
Menopoz
MS hastalığı
Regl-Adet ağrıları
Renkler ve Psikoloji
Sinüzit
Saç Dökümü
Sağlıklı Beslenme
Sağlıklı Yaşam
Tiroid hastalığı
Unutkanlık
Varis
Cilt Bakımı ve Güzellik-Cilt Hastalıkları
Zayıflama ve Beslenme
Solunum Yolu Hastalıkları
Hangi Bitki Hangi hastalığa faydalı
ENDER SARAÇ |
Zayıflamak için Tüm Diyetler
Metabolizma canlandırıcı
Karın yağlarını eritme
Zayıflatıcı bitki çayı
Zayıflamaya doğal destek
Vücut yağlarını eritme
5 bitki çayı
Diyet kurabiyesi
Toksin atıcı diyet
Zayıflama detoks çorbası
Toksin atıcı pretoks kürü
Stres ve gerginlik için diyet
Ekspres diyet
Göbek eriten diyet
Son Yorumlar
KARIŞIK BAŞKA KATEGORİLER
elif guveloglu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
elif guveloglu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KAŞ VE KİRPİKLERE BİTKİSEL DESTEK-ELİF GÜVELOĞLU
Kaş ve kirpiklere bitkisel bakım yöntemleri
Kaşlar ve kirpikler, yüz hatlarına kimlik kazandırdığı kadar, sağlığımızın da aynasıdırlar aynı zamanda.
Özellikle soğuk ve ayaz kış aylarında, saç ve cildimiz gibi, kaş ve kirpiklerimiz de hasar görür. Bu olumsuz hava koşullarında makyajın da rolü büyüktür. Her gün makyaj yapanların özel bir onarım programı uygulaması gerekir. Çünkü hem makyaj malzemelerinin, hem temizleyicilerinin kimyasal etkileri zamanla ciddi bir yıpranma yaratır. Bu yıpranma da istenmeyen kötü sonuçlara yol açar. Eğer bütün bunların sonucunda, yeterli ve doğru bir bakım yapılmazsa kaş ve kirpiklerimizin azalması kaçınılmaz olacaktır. Çoğumuz, hasar gören saç ve cildimiz için değişik bakım ürünleri-yöntemleri uygularız ama kaş ve kirpiklerimizi çoğu zaman ihmal ederiz. Oysa saçlar gibi onlar da düzenli bir bakım gerektirir. Kaş ve kirpik bakımında bazı kozmetik ürünlerin dışında, özellikle bitkisel yağlar kullanılmalıdır. Hasar görmüş kaş ve kirpikler için kullanılacak bitkisel yağlar, nemlendirici etkilerine iyi cevap verirler. Göz ve göz çevresi kıllarına uygulanan doğal bakım, onları daha sağlıklı kılar ve şekil olarak göz alıcı hale getirir. Öyle ki, maskara ve kaş kalemine bile gerek kalmayabilir!
Kaşları güzelleştiren yağlar
Hint yağı ve tatlı badem yağı; kaş ve kirpikler için zararsız mükemmel nemlendiricilerdir. Yalnızca nemlendirmekle kalmaz aynı zamanda onları beslerlerde. Kirpiklerinizin doğal rengini ortaya çıkarmakta da çok marifetlidirler. Hint yağ; Hint yağı ağacının tohumlarından elde edilen zengin, kayganlaştırıcı ve yumuşatıcı bir yağdır. Dudak bakımında da kullanılır. Tatlı badem yağı; badem ağacının tohumlarından sıkılır, nemlendirici ve besleyici etkileri vardır. Ancak şuna dikkat çekmek isterim: Acı badem yağı gözler için zararlıdır, kullanılmamalıdır.
Banyo sonrası maske :
1 çay kaşığı Hint yağı
1 çay kaşığı tatlı badem yağı
Yukarıda ki yağları iyice karıştırın, temiz bir pamuklu kulak çöpünü bu yağa daldırın ve özellikle banyo sonrası, kaşlara ve daha sonra göz içine ve göz çevresi cildine değdirmeden kirpiklere uygulayın.
Dikkat : Göz çevresi cildine değdirmemeye çalışınız.
Açıklama : Bir saat kalması yeterlidir.
İşlem sonunda gül suyu ile temizleyin. Gül suyu temizlerken nemlendiren ve onarıcı bakım yapan bir üründür. Sağlıklı, mutlu ve güzel kalın.
Elif GÜVELOĞLU
Kaşlar ve kirpikler, yüz hatlarına kimlik kazandırdığı kadar, sağlığımızın da aynasıdırlar aynı zamanda.
Özellikle soğuk ve ayaz kış aylarında, saç ve cildimiz gibi, kaş ve kirpiklerimiz de hasar görür. Bu olumsuz hava koşullarında makyajın da rolü büyüktür. Her gün makyaj yapanların özel bir onarım programı uygulaması gerekir. Çünkü hem makyaj malzemelerinin, hem temizleyicilerinin kimyasal etkileri zamanla ciddi bir yıpranma yaratır. Bu yıpranma da istenmeyen kötü sonuçlara yol açar. Eğer bütün bunların sonucunda, yeterli ve doğru bir bakım yapılmazsa kaş ve kirpiklerimizin azalması kaçınılmaz olacaktır. Çoğumuz, hasar gören saç ve cildimiz için değişik bakım ürünleri-yöntemleri uygularız ama kaş ve kirpiklerimizi çoğu zaman ihmal ederiz. Oysa saçlar gibi onlar da düzenli bir bakım gerektirir. Kaş ve kirpik bakımında bazı kozmetik ürünlerin dışında, özellikle bitkisel yağlar kullanılmalıdır. Hasar görmüş kaş ve kirpikler için kullanılacak bitkisel yağlar, nemlendirici etkilerine iyi cevap verirler. Göz ve göz çevresi kıllarına uygulanan doğal bakım, onları daha sağlıklı kılar ve şekil olarak göz alıcı hale getirir. Öyle ki, maskara ve kaş kalemine bile gerek kalmayabilir!
Kaşları güzelleştiren yağlar
Hint yağı ve tatlı badem yağı; kaş ve kirpikler için zararsız mükemmel nemlendiricilerdir. Yalnızca nemlendirmekle kalmaz aynı zamanda onları beslerlerde. Kirpiklerinizin doğal rengini ortaya çıkarmakta da çok marifetlidirler. Hint yağ; Hint yağı ağacının tohumlarından elde edilen zengin, kayganlaştırıcı ve yumuşatıcı bir yağdır. Dudak bakımında da kullanılır. Tatlı badem yağı; badem ağacının tohumlarından sıkılır, nemlendirici ve besleyici etkileri vardır. Ancak şuna dikkat çekmek isterim: Acı badem yağı gözler için zararlıdır, kullanılmamalıdır.
Banyo sonrası maske :
1 çay kaşığı Hint yağı
1 çay kaşığı tatlı badem yağı
Yukarıda ki yağları iyice karıştırın, temiz bir pamuklu kulak çöpünü bu yağa daldırın ve özellikle banyo sonrası, kaşlara ve daha sonra göz içine ve göz çevresi cildine değdirmeden kirpiklere uygulayın.
Dikkat : Göz çevresi cildine değdirmemeye çalışınız.
Açıklama : Bir saat kalması yeterlidir.
İşlem sonunda gül suyu ile temizleyin. Gül suyu temizlerken nemlendiren ve onarıcı bakım yapan bir üründür. Sağlıklı, mutlu ve güzel kalın.
Elif GÜVELOĞLU
CİLDİ CANLANDIRMA-ELİF GÜVELOĞLU
Canlandırıcı fırça darbeleri ile CANLANIN...
Cildi gerginleştiren, canlılık kazandıran, lenf dolaşımını artıran çok basit ve ucuz bir tekniktir kuru fırçalama. Bu teknik, hücrelerimizdeki artık maddeleri özel bir sıvı içerisinde alıp götüren damar ağı olan lenfatik sistemi harekete geçirir. Toksin atımı lenfatik sistemde başlar. Ancak bu sistem gün boyu ayakta sabit kalmak veya oturmakla durağanlaşabilir. Özellikle kış aylarından çıkmış, yorgun, pul pul dökülen ciltler için doping etkisi sağlar fırça darbeleri.
KAHVEDEN BİLE ETKİLİ
Kuru ciltler için çok etkili olan Cildi Canlandırmabu uygulamaya düzenli devam edildiğinde, düzgün, ipeksi bir cilt hayal değildir. Özellikle sabah uygulandığında, ciltteki kan dolaşımını o kadar iyi uyarır ki, bazen bir fincan sabah kahvesinden bile etkili oluyor. Gün boyunca ter yoluyla, cildimizden bazen 500 gramı bulan atık madde atılır. Cildimiz yalnızca dış ortama karşı örtü görevi yapmakla kalmaz, aynı zamanda çok etkin bir detoks organıdır da. Vücuttaki toksinlerin yaklaşık üçte birini atabilme kapasitesine sahiptir. Bu toksinleri atarken bunların bir kısmı ciltte kalır. Taa ki duş alana kadar. Ancak, o arada da ciltte kuruluk ve pullanmaya sebep olurlar. Hele bir de gözeneklerimizi, sıkı giysiler, alüminyum içeren ter önleyiciler, pudralı deodorantlar ve gözenek tıkayıcı maddeler içeren nemlendiricilerle tıkamışsak, bu etki daha da zarar verici hale gelir. Zamanla bu artıklar, cilde gömülür ve onun bir parçası haline gelir. Cilt de soluk, donuk, yer yer pullanmış, kabuklanmış, siyah noktalı ve bazen sivilceli bir görünüm alır. Cilt üzerinde ölü bir tabaka varken kullandığınız nemlendiriciler de etki etmez. En iddialı nemlendiricilerin bile işe yaramadığını görürsünüz.
Peki, kuru fırçalamayı nasıl yapacağız?
Bu işlem cilt kuruyken uygulanır, ıslak veya yağlı olmaması gerekir. Tercihen duştan önce yapılmalıdır. Bu iş için doğal bitki liflerinden yapılmış yumuşak bir fırça gereklidir. Bütün vücudunuzu yaklaşık 10 dakika yumuşak fırça darbeleriyle fırçalayacaksınız. Ancak çok kuvvetli ve tahriş ederek fırçalamamanız gerekiyor. Hele ilk uygulamada ve her uygulamanın başlangıcında daha da nazik olmalısınız. Asla cildi kızartana kadar devam etmeyin. Dairesel hareketler en uygunudur. Lenf akımına yardımcı olmak için fırçalamaya uçlardan başlayıp, kalbe doğru devam ettirmek gerekir. Önce ellerden başlayın (parmak aralarını unutmayın), kollar, koltuk altları, boyun, gövde, karın ve yanlarla devam edin. Daha sonra ayaklardan başlayıp bacaklara çıkın.Yüzünüzü en sona bırakın. Bitirdiğinizde kan dolaşımınızdaki canlanmayı, hatta bazen kaybolan pullanmaları görebilirsiniz. Bu fırça darbelerinden sonra şu karışımla cildinize masaj yapın:
ÇOK ÖZEL BİR KARIŞIM
Bir çorba kaşığı susam, tatlı badem, zeytin ve avakado yağını karıştırın.
Üzerine bir iki damla limon kabuğu yağı damlatın. İsterseniz birkaç damla papatya ve lavanta esansı da ekleyebilirsiniz.
Bunlar bir taraftan nemlendirirken, diğer taraftan kan dolaşımını artırır. Bütün vücudunuza bu karışımı 5 dakika masaj yaparak uygulayın, Sonra ılık bir duş alın. Duştan ölü derilerinizden arınmış olarak çıkacaksınız! Duş sonrası da cildinize uygun bir nemlendirici ile vücudunuzu nemlendirin. Bu yöntemi en az haftada iki kere uygulayın. Her uygulamadan sonra fırçanızı iyice yıkayıp kurulayın, üzerinde ölü cilt tabakası bırakmayın, kuru tutun.
Bu yöntemi, egzema, akne, iltihaplı cilt hastalığı ve sedef hastalığı olanlar kesinlikle uygulamamalıdır. Sağlıklı ve güzel kalın.
Dr. Elif Güveloğlu
Cildi gerginleştiren, canlılık kazandıran, lenf dolaşımını artıran çok basit ve ucuz bir tekniktir kuru fırçalama. Bu teknik, hücrelerimizdeki artık maddeleri özel bir sıvı içerisinde alıp götüren damar ağı olan lenfatik sistemi harekete geçirir. Toksin atımı lenfatik sistemde başlar. Ancak bu sistem gün boyu ayakta sabit kalmak veya oturmakla durağanlaşabilir. Özellikle kış aylarından çıkmış, yorgun, pul pul dökülen ciltler için doping etkisi sağlar fırça darbeleri.
KAHVEDEN BİLE ETKİLİ
Kuru ciltler için çok etkili olan Cildi Canlandırmabu uygulamaya düzenli devam edildiğinde, düzgün, ipeksi bir cilt hayal değildir. Özellikle sabah uygulandığında, ciltteki kan dolaşımını o kadar iyi uyarır ki, bazen bir fincan sabah kahvesinden bile etkili oluyor. Gün boyunca ter yoluyla, cildimizden bazen 500 gramı bulan atık madde atılır. Cildimiz yalnızca dış ortama karşı örtü görevi yapmakla kalmaz, aynı zamanda çok etkin bir detoks organıdır da. Vücuttaki toksinlerin yaklaşık üçte birini atabilme kapasitesine sahiptir. Bu toksinleri atarken bunların bir kısmı ciltte kalır. Taa ki duş alana kadar. Ancak, o arada da ciltte kuruluk ve pullanmaya sebep olurlar. Hele bir de gözeneklerimizi, sıkı giysiler, alüminyum içeren ter önleyiciler, pudralı deodorantlar ve gözenek tıkayıcı maddeler içeren nemlendiricilerle tıkamışsak, bu etki daha da zarar verici hale gelir. Zamanla bu artıklar, cilde gömülür ve onun bir parçası haline gelir. Cilt de soluk, donuk, yer yer pullanmış, kabuklanmış, siyah noktalı ve bazen sivilceli bir görünüm alır. Cilt üzerinde ölü bir tabaka varken kullandığınız nemlendiriciler de etki etmez. En iddialı nemlendiricilerin bile işe yaramadığını görürsünüz.
Peki, kuru fırçalamayı nasıl yapacağız?
Bu işlem cilt kuruyken uygulanır, ıslak veya yağlı olmaması gerekir. Tercihen duştan önce yapılmalıdır. Bu iş için doğal bitki liflerinden yapılmış yumuşak bir fırça gereklidir. Bütün vücudunuzu yaklaşık 10 dakika yumuşak fırça darbeleriyle fırçalayacaksınız. Ancak çok kuvvetli ve tahriş ederek fırçalamamanız gerekiyor. Hele ilk uygulamada ve her uygulamanın başlangıcında daha da nazik olmalısınız. Asla cildi kızartana kadar devam etmeyin. Dairesel hareketler en uygunudur. Lenf akımına yardımcı olmak için fırçalamaya uçlardan başlayıp, kalbe doğru devam ettirmek gerekir. Önce ellerden başlayın (parmak aralarını unutmayın), kollar, koltuk altları, boyun, gövde, karın ve yanlarla devam edin. Daha sonra ayaklardan başlayıp bacaklara çıkın.Yüzünüzü en sona bırakın. Bitirdiğinizde kan dolaşımınızdaki canlanmayı, hatta bazen kaybolan pullanmaları görebilirsiniz. Bu fırça darbelerinden sonra şu karışımla cildinize masaj yapın:
ÇOK ÖZEL BİR KARIŞIM
Bir çorba kaşığı susam, tatlı badem, zeytin ve avakado yağını karıştırın.
Üzerine bir iki damla limon kabuğu yağı damlatın. İsterseniz birkaç damla papatya ve lavanta esansı da ekleyebilirsiniz.
Bunlar bir taraftan nemlendirirken, diğer taraftan kan dolaşımını artırır. Bütün vücudunuza bu karışımı 5 dakika masaj yaparak uygulayın, Sonra ılık bir duş alın. Duştan ölü derilerinizden arınmış olarak çıkacaksınız! Duş sonrası da cildinize uygun bir nemlendirici ile vücudunuzu nemlendirin. Bu yöntemi en az haftada iki kere uygulayın. Her uygulamadan sonra fırçanızı iyice yıkayıp kurulayın, üzerinde ölü cilt tabakası bırakmayın, kuru tutun.
Bu yöntemi, egzema, akne, iltihaplı cilt hastalığı ve sedef hastalığı olanlar kesinlikle uygulamamalıdır. Sağlıklı ve güzel kalın.
Dr. Elif Güveloğlu
Saç dökülmesi ve kepeğe kantaron yağı-ELİF GÜVELOĞLU
Kantaron yağı, hasar görmüş ciltlerin onarımında antik çağlardan beri kullanılan bir halk ilacı. Cilde olduğu kadar saç diplerine de faydalı, zaten saç dökülmeleri de çoğunlukla saçlı derideki sorunlardan kaynaklanıyor. Bu sorunların en sık görülenleri saç kepeklenmesi ve saçlı deri egzemaları. Saçlı deri, travma, radyasyon tedavisi, kimyasal boyalar ve kozmetikler gibi herhangi bir dış etkenden dolayı hasar gördüğünde de, kantaron, saçlı deriyi onarmak ve yeni hücrelerin gelişimini uyarmak için çok kıymetli bir yardımcı.
Evde hazırlanabilir. Kantaron yağını aktarlarda bulmak mümkündür, kaliteli olduğuna emin olun, ama isterseniz kendiniz de yapabilirsiniz. Özellikle yaz ortasında çiçekler en verimli dönemindedir, iyileştirici güç de çiçeklerdedir.
KANTARON YAĞINIZI KENDİNİZ DE YAPABİLİRSİNİZ :
Kantoron YağıKurutulmuş kantaron çiçeklerini zeytinyağı dolu bir şişede bir hafta kadar bekletin, ağzı sıkı kapalı olsun ve buzdolabında saklayın, daha sonra süzün. Hava almamasına dikkat edin, işlem sırasında her gün eksildikçe yağ ekleyebilirsiniz.
EVDE UYGULAYACAĞINIZ SAÇ KÜRÜ :
Banyodan bir saat kadar önce saçlı derinize kantaron yağı ile parmak uçlarınızla friksiyon yapın, yağı saç derisine yedirin. Bir saat sonra hafif bir şampuanla, tercihen bebe şampuanıyla yıkayın. Banyodan sonra da saç diplerinize hazırladığınız şu doğal losyonu sürün ve bırakın saç diplerinizde kalsın, kuruduktan sonra sorun olmaz.
Losyonun hazırlanışı şöyle,
- 1 tatlı kaşığı kuru ısırgan yaprağı
- 1 tatlı kaşığı kuru sarı papatya
- 1 tatlı kaşığı sarı kantaron
Büyükçe bir kupa içerisine bu bitkilerin karışımını koyun ve üzerine kaynar su boca edin, 10 dakika demleyin, ılıdıktan sonra temiz bir tülbentle süzün, losyonunuz hazır.
Saçlarınızda dökülme yanında kepeklenme de varsa bu losyona 1 / 4 oranında doğal organik elma sirkesi karıştırın ancak bu durumda losyonu banyo öncesi sürüp bir saat kadar beklettikten sonra yıkamanız gerekir çünkü elma sirkesi saçta pek hoş bir koku bırakmaz. Benim önerim haftanın bir günü yağ, bir günü losyon uygulamasını yapmanızdır.
Bu yöntemleri haftada birer kez uygulamanız, altta yatan sistemik bir hastalık yoksa, saç dökülmelerini durduracak, kepeklenme ve egzemayı rahatlatacaktır.
Dengeli beslenmek, yeterli ve dengeli protein, karbonhidrat, yağ, mineral ve vitamin almak çok önemlidir. Birçok vitamin, mineral eksikliği kendini saç dökülmesi, saçlı deride pullanma ve kepeklenme olarak kendini gösterir.
Dr. ELİF GÜVELOĞLU
Evde hazırlanabilir. Kantaron yağını aktarlarda bulmak mümkündür, kaliteli olduğuna emin olun, ama isterseniz kendiniz de yapabilirsiniz. Özellikle yaz ortasında çiçekler en verimli dönemindedir, iyileştirici güç de çiçeklerdedir.
KANTARON YAĞINIZI KENDİNİZ DE YAPABİLİRSİNİZ :
Kantoron YağıKurutulmuş kantaron çiçeklerini zeytinyağı dolu bir şişede bir hafta kadar bekletin, ağzı sıkı kapalı olsun ve buzdolabında saklayın, daha sonra süzün. Hava almamasına dikkat edin, işlem sırasında her gün eksildikçe yağ ekleyebilirsiniz.
EVDE UYGULAYACAĞINIZ SAÇ KÜRÜ :
Banyodan bir saat kadar önce saçlı derinize kantaron yağı ile parmak uçlarınızla friksiyon yapın, yağı saç derisine yedirin. Bir saat sonra hafif bir şampuanla, tercihen bebe şampuanıyla yıkayın. Banyodan sonra da saç diplerinize hazırladığınız şu doğal losyonu sürün ve bırakın saç diplerinizde kalsın, kuruduktan sonra sorun olmaz.
Losyonun hazırlanışı şöyle,
- 1 tatlı kaşığı kuru ısırgan yaprağı
- 1 tatlı kaşığı kuru sarı papatya
- 1 tatlı kaşığı sarı kantaron
Büyükçe bir kupa içerisine bu bitkilerin karışımını koyun ve üzerine kaynar su boca edin, 10 dakika demleyin, ılıdıktan sonra temiz bir tülbentle süzün, losyonunuz hazır.
Saçlarınızda dökülme yanında kepeklenme de varsa bu losyona 1 / 4 oranında doğal organik elma sirkesi karıştırın ancak bu durumda losyonu banyo öncesi sürüp bir saat kadar beklettikten sonra yıkamanız gerekir çünkü elma sirkesi saçta pek hoş bir koku bırakmaz. Benim önerim haftanın bir günü yağ, bir günü losyon uygulamasını yapmanızdır.
Bu yöntemleri haftada birer kez uygulamanız, altta yatan sistemik bir hastalık yoksa, saç dökülmelerini durduracak, kepeklenme ve egzemayı rahatlatacaktır.
Dengeli beslenmek, yeterli ve dengeli protein, karbonhidrat, yağ, mineral ve vitamin almak çok önemlidir. Birçok vitamin, mineral eksikliği kendini saç dökülmesi, saçlı deride pullanma ve kepeklenme olarak kendini gösterir.
Dr. ELİF GÜVELOĞLU
MUTFAKTAKİ ECZANE-ELİF GÜVELOĞLU
Mutfağımızı kansere karşı eczane haline getirebiliriz
Kanser yapan sebepler her dönem tartışma konusu olmaya devam edecek. Artık "kanser" deyince beslenme yanlışları, kimyasal çevre kirliliği, sigara ve Elif Güveloğlualkol kullanımı üzerinde daha fazla konuşmamız gerekecek. Genetik faktörler için yapacak çok fazla bir şey yok açıkçası ama çevresel faktörlerden en önemlisi olan beslenme yanlışlarını hakkında söyleyecek çok şeyimiz var. Unutmayalım ki, birçok hastalıkta olduğu gibi, kanserde de korunmak, tedaviden daha kolay her zaman. Bizi bu illetten koruyan pek çok meyve, sebze, baharat var ve şanslıyız ki ülkemizde. Topraklarımız bu konuda çok zengin. Beni bir hekim olarak, "Mutfağımızı kansere karşı nasıl bir eczane haline getirebiliriz?" sorusu da hayli ilgilendiriyor. Yazımda, bu sorunun yanıtlarını vermeye çalıştım.
YEŞİLÇAY VE SOĞAN
Flavonoidler; yeşil çayda, bazı tam tahıllarda ve birçok mevsiminde yetiştirilmiş sebze ve meyvede bolca bulunan, doğal kanser savaşçısı bir grup maddeye verilen ortak ad. Bunların günlük olarak gıdalarla düzenli tüketimi, az miktarlarda bile, bizi, birçok kanser türüne karşı korur, hatta bazı yayınlara göre oluşmuş mikroskobik düzeydeki küçük tümörleri de yok edebilir. Şimdi soracaksınız, nelerde var bu flavonoidler? Yeşil çay ve çikolata en zengin flavonoid kaynaklarından. Çekirdeğiyle ve kabuğuyla birlikte yenen siyah üzümdeki flavonoid miktarı da yeşil çayı aratmayacak türden. Elma, domates, soğan, sarımsak, yeşil ve kırmızı biber en zengin kaynaklar. Aslında değişen miktarlarda hemen hemen tüm meyve ve sebzelerde bir miktar var. Diyetinizdeki flavonoid miktarını artırmak istiyorsanız, soğan ve sarımsağı, özellikle çiğ olarak salata ve yemeklerinizde bolca kullanın. Her gün en az bir porsiyon salata yiyin ve salatanızı limon suyu ve sızma zeytinyağı ile taçlandırın. Her gün değişik bir mevsim sebzesi yiyin, çorbalarınıza sebze eklemeyi alışkanlık haline getirin, çocuğunuz, eşiniz, mercimek çorbasına püre halinde patates ve havuç karıştırdığınızı anlamayacaktır bile. Meyvelerden koyu renkli olanlara öncelik tanıyın.
KANSERE KARŞI
Turuncu, kırmızı ve sarı renkli meyve ve sebzelerde bulunan mucizevi kanser koruyucu özellikleri olan maddeler karotenoidlerler...
Kasere Karşı Likopen
Somon, karides ve yumurta sarısı gibi hayvansal ürünlerde de var. Son günlerde popüler olan likopen de bir karotenoid ve özellikle prostat kanserine karşı koruyucu, Domatestes, hatta ketçapta, karpuzda, kırmızı biberde, siyah üzümde ve birçok kırmızı renkli meyve sebzede bol miktarda mevcut. Şeftali, kabak, kara lahana ve şalgam en zegin likopen kaynaklarından...
Diyetinizdeki karotenoid miktarını artırmak için pişmiş domates ve havucu çorbalarınızda, yemeklerinizde kullanmayı alışkanlık haline getirin.
Balkabağını mutfağınıza sokun, pastalarınızın ve çorbalarınızın bir parçası yapın.
LİSTENİZİ YAPIN
En güçlü antioksidan mineral olan selenyum, güçlü bir kanser koruyucusu. Selenyumu en zengin oranda içeren gıdalar, kabuklu pirinç ve esmer bulgur gibi tam tahıllar, tavuk ciğeri, fındık, ton balığı, kılıçbalığı, istiridye, shiitake mantarı (pişmiş veya kurutulmuş), karahindiba, brokoli, soya, domates ve yaban mersini...
Haydi o zaman... Alışveriş listenizi bu rehberliğin ışığında hazırlayın! Sağlık ve iyilik sizinle olsun...
Dr. ELİF GÜVELOĞLU
Kanser yapan sebepler her dönem tartışma konusu olmaya devam edecek. Artık "kanser" deyince beslenme yanlışları, kimyasal çevre kirliliği, sigara ve Elif Güveloğlualkol kullanımı üzerinde daha fazla konuşmamız gerekecek. Genetik faktörler için yapacak çok fazla bir şey yok açıkçası ama çevresel faktörlerden en önemlisi olan beslenme yanlışlarını hakkında söyleyecek çok şeyimiz var. Unutmayalım ki, birçok hastalıkta olduğu gibi, kanserde de korunmak, tedaviden daha kolay her zaman. Bizi bu illetten koruyan pek çok meyve, sebze, baharat var ve şanslıyız ki ülkemizde. Topraklarımız bu konuda çok zengin. Beni bir hekim olarak, "Mutfağımızı kansere karşı nasıl bir eczane haline getirebiliriz?" sorusu da hayli ilgilendiriyor. Yazımda, bu sorunun yanıtlarını vermeye çalıştım.
YEŞİLÇAY VE SOĞAN
Flavonoidler; yeşil çayda, bazı tam tahıllarda ve birçok mevsiminde yetiştirilmiş sebze ve meyvede bolca bulunan, doğal kanser savaşçısı bir grup maddeye verilen ortak ad. Bunların günlük olarak gıdalarla düzenli tüketimi, az miktarlarda bile, bizi, birçok kanser türüne karşı korur, hatta bazı yayınlara göre oluşmuş mikroskobik düzeydeki küçük tümörleri de yok edebilir. Şimdi soracaksınız, nelerde var bu flavonoidler? Yeşil çay ve çikolata en zengin flavonoid kaynaklarından. Çekirdeğiyle ve kabuğuyla birlikte yenen siyah üzümdeki flavonoid miktarı da yeşil çayı aratmayacak türden. Elma, domates, soğan, sarımsak, yeşil ve kırmızı biber en zengin kaynaklar. Aslında değişen miktarlarda hemen hemen tüm meyve ve sebzelerde bir miktar var. Diyetinizdeki flavonoid miktarını artırmak istiyorsanız, soğan ve sarımsağı, özellikle çiğ olarak salata ve yemeklerinizde bolca kullanın. Her gün en az bir porsiyon salata yiyin ve salatanızı limon suyu ve sızma zeytinyağı ile taçlandırın. Her gün değişik bir mevsim sebzesi yiyin, çorbalarınıza sebze eklemeyi alışkanlık haline getirin, çocuğunuz, eşiniz, mercimek çorbasına püre halinde patates ve havuç karıştırdığınızı anlamayacaktır bile. Meyvelerden koyu renkli olanlara öncelik tanıyın.
KANSERE KARŞI
Turuncu, kırmızı ve sarı renkli meyve ve sebzelerde bulunan mucizevi kanser koruyucu özellikleri olan maddeler karotenoidlerler...
Kasere Karşı Likopen
Somon, karides ve yumurta sarısı gibi hayvansal ürünlerde de var. Son günlerde popüler olan likopen de bir karotenoid ve özellikle prostat kanserine karşı koruyucu, Domatestes, hatta ketçapta, karpuzda, kırmızı biberde, siyah üzümde ve birçok kırmızı renkli meyve sebzede bol miktarda mevcut. Şeftali, kabak, kara lahana ve şalgam en zegin likopen kaynaklarından...
Diyetinizdeki karotenoid miktarını artırmak için pişmiş domates ve havucu çorbalarınızda, yemeklerinizde kullanmayı alışkanlık haline getirin.
Balkabağını mutfağınıza sokun, pastalarınızın ve çorbalarınızın bir parçası yapın.
LİSTENİZİ YAPIN
En güçlü antioksidan mineral olan selenyum, güçlü bir kanser koruyucusu. Selenyumu en zengin oranda içeren gıdalar, kabuklu pirinç ve esmer bulgur gibi tam tahıllar, tavuk ciğeri, fındık, ton balığı, kılıçbalığı, istiridye, shiitake mantarı (pişmiş veya kurutulmuş), karahindiba, brokoli, soya, domates ve yaban mersini...
Haydi o zaman... Alışveriş listenizi bu rehberliğin ışığında hazırlayın! Sağlık ve iyilik sizinle olsun...
Dr. ELİF GÜVELOĞLU
HEPATİT BİTKİSEL TEDAVİ-ELİF GÜVELOĞLU
Hepatit'e bitkisel destek
'Hepatit' kelime anlamı itibarı ile karaciğer iltihabı demek ve en sık bizim Elif Güveloğlu 'hepatit virüsleri' diye genellediğimiz A'dan G'ye kadar sıralanan ve hızla yenileri keşfedilen virüsler tarafından oluşturulmaktalar. Bu gidişle hepatit virüslerinin sayısı, pek bir önemi yok çünkü bütün mesele kişinin bağışıklık sisteminde bitiyor. Bağışıklık sistemi sağlıklı bir bireyde virüs aşı etkisi yapıp kişiye hiçbir zarar vermeyebilirken, bireyin bağışıklık sisteminin durumuna göre, sarılık, siroz hatta karaciğer kanseri bile yapabilmekteler. Bağışıklık sistemi zayıfladığında dudağımızdaki uçuk bile hepatit yapabiliyor...
TUVALET EĞİTİMİ ÖNEMLİ
Hepatitlerde bulaşma yolları çok önemli, bu konuda insanların bilinçli olmaları gerekiyor. Hepatit A ve E virüsleri dışkı-ağız yoluyla bulaşıyor, mikroplu dışkı bulaşmış besinlerle ve sularla vücuda giriyor. Çocuklara tuvalet hijyeni alışkanlığını çok iyi vermek gerekiyor. Hepatit B,C ve D virüsleri ise kan, kan ürünleri, diş tedavisi, cinsel ilişki, damar içi uyuşturucu kullanımında iğnenin paylaşılması, kirlenmiş aletlerle dövme yapılması, akupunktur ve kulak deldirme işlemleri sırasında bulaşabiliyor. Hepatit B ve C virüsü, kan ile temas olasılığı olan diş fırçası, tıraş bıçağı, tırnak makası gibi ortak kullanımı ve korumasız cinsel ilişkiyle bulaşabiliyor.
Hepatitlerde bağışıklık sisteminin öneminden dolayı, doğal maddelerle bağışıklık sistemini güçlendirmeye çalışmak her dönemde revaçta olmuş.
BİTKİSEL TEDAVİ
Tamamlayıcı tıpta kullanılan birçok bitki, bitki özü ve gıda takviyesi var ve hepatit tedavisinde, herbiri değişik etki mekanizmaları ile fayda sağlamakta. Bir kısmı virüs öldürücü özelliğe sahip, bir kısmı da bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
Hepatitte bitkisel tedavide kullanılan en önemli 3 madde lavanta, kekik ve meyan kökü, ancak bunların tek başına yetmeyeceğini vurgulamakta fayda var. Lavanta saplarında ve yapraklarında bulunan bazı maddeler virüs üremesini engellerler. Yine lavantanın yapraklarında bulunan ursolik asit in çok güçlü yangı giderici etkisi var. Ağırlıklı olarak çiçeklerinde bulunan cineol ise karaciğeri koruyucu etkiye sahip. Meyan kökünün hem virüs öldürücü, hem yangı giderici hem de kan ve dokulardaki interferon düzeyini artırıcı etkileri mevcut ancak doktor kontrolünde kullanılması gereken bir bitki. Kekik, çok güçlü virüs öldürücü özelliği olan bir başka madde. Etken maddeler en yüksek oranda bitkinin 'esansiyel uçucu yağ' formatında bulunur bu nedenle tedavide çay yerine bu formatlar kullanılmalı. Bunların da yine doktor kontrolünde kullanılması gerekiyor.
Hepatit tedavisinde besinlerden de faydalanılır, bu konuda en kıymetli gıdalardan biri kereviz. Kerevizin sirozu önleyici etkisi de var. Karaciğer metabilizmasını dengeleyen, bu organın sağlıklı çalışmasını sağlayan ve karaciğer hücrelerinin yenilenmesini sağlayan bir besin. Kürler halinde uygulanmalıdır, benim de hastalarımda kullandığım tablet formları da mevcuttur. Enginar, hepatitte ve birçok diğer karaciğer hastalığında yüzyıllardır şifa amaçlı kullanılan diğer bir sebze. Doğadan bilinçle faydalanın, sağlıkla kalın.
Dr. ELİF GÜVELOĞLU
'Hepatit' kelime anlamı itibarı ile karaciğer iltihabı demek ve en sık bizim Elif Güveloğlu 'hepatit virüsleri' diye genellediğimiz A'dan G'ye kadar sıralanan ve hızla yenileri keşfedilen virüsler tarafından oluşturulmaktalar. Bu gidişle hepatit virüslerinin sayısı, pek bir önemi yok çünkü bütün mesele kişinin bağışıklık sisteminde bitiyor. Bağışıklık sistemi sağlıklı bir bireyde virüs aşı etkisi yapıp kişiye hiçbir zarar vermeyebilirken, bireyin bağışıklık sisteminin durumuna göre, sarılık, siroz hatta karaciğer kanseri bile yapabilmekteler. Bağışıklık sistemi zayıfladığında dudağımızdaki uçuk bile hepatit yapabiliyor...
TUVALET EĞİTİMİ ÖNEMLİ
Hepatitlerde bulaşma yolları çok önemli, bu konuda insanların bilinçli olmaları gerekiyor. Hepatit A ve E virüsleri dışkı-ağız yoluyla bulaşıyor, mikroplu dışkı bulaşmış besinlerle ve sularla vücuda giriyor. Çocuklara tuvalet hijyeni alışkanlığını çok iyi vermek gerekiyor. Hepatit B,C ve D virüsleri ise kan, kan ürünleri, diş tedavisi, cinsel ilişki, damar içi uyuşturucu kullanımında iğnenin paylaşılması, kirlenmiş aletlerle dövme yapılması, akupunktur ve kulak deldirme işlemleri sırasında bulaşabiliyor. Hepatit B ve C virüsü, kan ile temas olasılığı olan diş fırçası, tıraş bıçağı, tırnak makası gibi ortak kullanımı ve korumasız cinsel ilişkiyle bulaşabiliyor.
Hepatitlerde bağışıklık sisteminin öneminden dolayı, doğal maddelerle bağışıklık sistemini güçlendirmeye çalışmak her dönemde revaçta olmuş.
BİTKİSEL TEDAVİ
Tamamlayıcı tıpta kullanılan birçok bitki, bitki özü ve gıda takviyesi var ve hepatit tedavisinde, herbiri değişik etki mekanizmaları ile fayda sağlamakta. Bir kısmı virüs öldürücü özelliğe sahip, bir kısmı da bağışıklık sistemini güçlendiriyor.
Hepatitte bitkisel tedavide kullanılan en önemli 3 madde lavanta, kekik ve meyan kökü, ancak bunların tek başına yetmeyeceğini vurgulamakta fayda var. Lavanta saplarında ve yapraklarında bulunan bazı maddeler virüs üremesini engellerler. Yine lavantanın yapraklarında bulunan ursolik asit in çok güçlü yangı giderici etkisi var. Ağırlıklı olarak çiçeklerinde bulunan cineol ise karaciğeri koruyucu etkiye sahip. Meyan kökünün hem virüs öldürücü, hem yangı giderici hem de kan ve dokulardaki interferon düzeyini artırıcı etkileri mevcut ancak doktor kontrolünde kullanılması gereken bir bitki. Kekik, çok güçlü virüs öldürücü özelliği olan bir başka madde. Etken maddeler en yüksek oranda bitkinin 'esansiyel uçucu yağ' formatında bulunur bu nedenle tedavide çay yerine bu formatlar kullanılmalı. Bunların da yine doktor kontrolünde kullanılması gerekiyor.
Hepatit tedavisinde besinlerden de faydalanılır, bu konuda en kıymetli gıdalardan biri kereviz. Kerevizin sirozu önleyici etkisi de var. Karaciğer metabilizmasını dengeleyen, bu organın sağlıklı çalışmasını sağlayan ve karaciğer hücrelerinin yenilenmesini sağlayan bir besin. Kürler halinde uygulanmalıdır, benim de hastalarımda kullandığım tablet formları da mevcuttur. Enginar, hepatitte ve birçok diğer karaciğer hastalığında yüzyıllardır şifa amaçlı kullanılan diğer bir sebze. Doğadan bilinçle faydalanın, sağlıkla kalın.
Dr. ELİF GÜVELOĞLU
KANSIZLIK DOĞAL TEDAVI-ELİF GÜVELOĞLU
Özellikle Kadınlar arasında oldukça yaygın olan Kansızlık hakkındaki bu yazıyı
Tüm Kadınlar Dikkatli Okumalı!!
Tıp dilinde 'anemi' diye tabir edilen kansızlık, halk Elif Güveloğluarasında az yemekten, yeterli demir içeren gıda almamaktan kaynaklanıyor gibi bilinse de gerçek hiç de öyle değil.
Çok iyi yiyen hatta şişman insanlarda da sıkça gördüğümüz bir sorun bu ve yediğinizin miktarı değil içeriği önemli kansızlıktan korunmak için. Bir de şunun üzerine basmak istiyorum, kansızlığın tek nedeni demir eksikliği değil. Vitamin eksiklikleri kansızlık yapabiliyor, özellikle de B12 vitamini eksikliği.
Nasıl beslenmeliyiz de kansızlıktan korunmalıyız? Vücudun kan yapımında kullandığı en önemli iki madde demir ve B12 vitamini. Bu maddeleri düzenli olarak almak gerekir.
Demir, kana kırmızı rengini veren 'hemoglobin' adlı maddenin yapısında yer alır, görevi hücrelere oksijen taşımak, karbondioksiti de onlardan uzaklaştırmaktır. Ayrıca enerji üretimi için gereklidir. Eksikliğinde kansızlık ve buna bağlı soluk cilt, halsizlik, yorgunluk, enerji azlığı, soğuğa dayanıksızlık, iştahsızlık, çarpıntı, mide bulantısı görülebilir.
Demir, hayvansal gıdaların çoğunda var, kırmızı ve beyaz et, yumurta, kabuklu tahıllar, baklagiller, kayısı, dereotu, susam, üzüm, pekmez ve domates önemli demir kaynakları. Ispanak zannedildiği kadar iyi bir demir kaynağı değil, çünkü içerdiği fitik asit demirin biyoyararlanımını azaltıyor. Demirin hayvansal kaynaklardan alınması daha etkili çünkü emilim daha yüksek. Ayrıca demiri C vitamini ile birlikte almak emilimini artırıyor.
ARI POLENİ ÇOK FAYDALI
B12 vitamini ise kan yapımında kullanılan en önemli vitamin. Esas olarak sağlıklı sinir sistemi için elzem olan bu vitaminin gebelikte eksik alınması bebekte sinir sisteminde sakatlık dahi yapabiliyor.
Neredeyse yalnızca hayvansal gıdalarda bulunan bu madde Shitake mantarı gibi bazı özel bitkilerde de var. Karaciğer, dana yüreği, kuzu böbreği, sığır eti, balık, peynir, süt, tavuk ve hindide, somon ve ton balığı gibi yağlı balıklarda, yumurtada ve peynirde bolca bulunuyor.
Yumurta ve süt bile tüketmeyen katı vejeteryansanız mutlaka kan B12 vitamini düzeyine baktırmanız gerekir. Eksikliğinde kansızlık yanı sıra saç ve cilt sorunları, sinirlilik, kabızlık, enerji azlığı, yorgunluk görülebiliyor.
Bir de şöyle ilginç bir özelliği var bu vitaminin, mideden emilebilmesi için özel bazı taşıyıcılara ihtiyaç duyuyor ve bazı özel hastalıklarda bu taşıyıcılarda sorun olabiliyor. Bu durumda ağızdan ne kadar B12 vitamini alırsanız alın kana geçmiyor ve eksiklik belirtileri oluşabiliyor. Bu durumlarda iğne olarak veriyoruz. O yüzden, kansızlık tespit edildiğinde hemen demir haplarına saldırmamak gerekiyor.
Kan yapımında çok elzem olan diğer bir madde de folik asit. Gıda işlemlerine çok duyarlı, doğal işlenmemiş gıdalardan alınması gerekiyor. Formül 'yeşil' renkte: En bol yeşil yapraklı sebzelerde bulunuyor. Zaten ismini de Latince'de 'yeşil yaprak' anlamına gelen 'folium' sözcüğünden alıyor.
Kan yapımı yanı sıra hücre büyüme ve yenilenmesi için zorunlu bir madde olduğu için çocuklarda, hamilelerde ve sedef gibi kronik cilt hastalıklarında düzenli alımı çok önemli. Bu maddenin de hamilelikte eksikliği sakat doğumlara yol açabiliyor. Birçok sorunda olduğu gibi kansızlıkta da hemen ilaçlara saldırmayın, kendinizi doğaya emanet edin. Sağlıkla kalın...
Tüm Kadınlar Dikkatli Okumalı!!
Tıp dilinde 'anemi' diye tabir edilen kansızlık, halk Elif Güveloğluarasında az yemekten, yeterli demir içeren gıda almamaktan kaynaklanıyor gibi bilinse de gerçek hiç de öyle değil.
Çok iyi yiyen hatta şişman insanlarda da sıkça gördüğümüz bir sorun bu ve yediğinizin miktarı değil içeriği önemli kansızlıktan korunmak için. Bir de şunun üzerine basmak istiyorum, kansızlığın tek nedeni demir eksikliği değil. Vitamin eksiklikleri kansızlık yapabiliyor, özellikle de B12 vitamini eksikliği.
Nasıl beslenmeliyiz de kansızlıktan korunmalıyız? Vücudun kan yapımında kullandığı en önemli iki madde demir ve B12 vitamini. Bu maddeleri düzenli olarak almak gerekir.
Demir, kana kırmızı rengini veren 'hemoglobin' adlı maddenin yapısında yer alır, görevi hücrelere oksijen taşımak, karbondioksiti de onlardan uzaklaştırmaktır. Ayrıca enerji üretimi için gereklidir. Eksikliğinde kansızlık ve buna bağlı soluk cilt, halsizlik, yorgunluk, enerji azlığı, soğuğa dayanıksızlık, iştahsızlık, çarpıntı, mide bulantısı görülebilir.
Demir, hayvansal gıdaların çoğunda var, kırmızı ve beyaz et, yumurta, kabuklu tahıllar, baklagiller, kayısı, dereotu, susam, üzüm, pekmez ve domates önemli demir kaynakları. Ispanak zannedildiği kadar iyi bir demir kaynağı değil, çünkü içerdiği fitik asit demirin biyoyararlanımını azaltıyor. Demirin hayvansal kaynaklardan alınması daha etkili çünkü emilim daha yüksek. Ayrıca demiri C vitamini ile birlikte almak emilimini artırıyor.
ARI POLENİ ÇOK FAYDALI
B12 vitamini ise kan yapımında kullanılan en önemli vitamin. Esas olarak sağlıklı sinir sistemi için elzem olan bu vitaminin gebelikte eksik alınması bebekte sinir sisteminde sakatlık dahi yapabiliyor.
Neredeyse yalnızca hayvansal gıdalarda bulunan bu madde Shitake mantarı gibi bazı özel bitkilerde de var. Karaciğer, dana yüreği, kuzu böbreği, sığır eti, balık, peynir, süt, tavuk ve hindide, somon ve ton balığı gibi yağlı balıklarda, yumurtada ve peynirde bolca bulunuyor.
Yumurta ve süt bile tüketmeyen katı vejeteryansanız mutlaka kan B12 vitamini düzeyine baktırmanız gerekir. Eksikliğinde kansızlık yanı sıra saç ve cilt sorunları, sinirlilik, kabızlık, enerji azlığı, yorgunluk görülebiliyor.
Bir de şöyle ilginç bir özelliği var bu vitaminin, mideden emilebilmesi için özel bazı taşıyıcılara ihtiyaç duyuyor ve bazı özel hastalıklarda bu taşıyıcılarda sorun olabiliyor. Bu durumda ağızdan ne kadar B12 vitamini alırsanız alın kana geçmiyor ve eksiklik belirtileri oluşabiliyor. Bu durumlarda iğne olarak veriyoruz. O yüzden, kansızlık tespit edildiğinde hemen demir haplarına saldırmamak gerekiyor.
Kan yapımında çok elzem olan diğer bir madde de folik asit. Gıda işlemlerine çok duyarlı, doğal işlenmemiş gıdalardan alınması gerekiyor. Formül 'yeşil' renkte: En bol yeşil yapraklı sebzelerde bulunuyor. Zaten ismini de Latince'de 'yeşil yaprak' anlamına gelen 'folium' sözcüğünden alıyor.
Kan yapımı yanı sıra hücre büyüme ve yenilenmesi için zorunlu bir madde olduğu için çocuklarda, hamilelerde ve sedef gibi kronik cilt hastalıklarında düzenli alımı çok önemli. Bu maddenin de hamilelikte eksikliği sakat doğumlara yol açabiliyor. Birçok sorunda olduğu gibi kansızlıkta da hemen ilaçlara saldırmayın, kendinizi doğaya emanet edin. Sağlıkla kalın...
DOĞAL ANTİBİYOTİK-ELİF GÜVELOĞLU
Gribi antibiyotiksiz atlatın
Sonbahardan artık yavaş yavaş kışa geçtiğimiz şu günlerde biz hekimlerin en sık karşılaştığı soru şu ; grip olmak üzere olduğumu hissediyorum, hangi antibiyotiği alırsam en az zararla atlatırım bu durumu? İnsanlar hem tedavi olmak hem de önlem almak için antibiyotiklerden medet umuyorlar bu en Elif Güveloğlu fazla işgücü kaybına sebep olan hastalıkla mücadelede ama işin iç yüzü hiç de öyle değil. Şöyle ki, gribe sebep olan etken mikrop türü virüsler, ama antibiyotikler sadece bakterilere karşı etkili, virüslere karşı etkisiz, olay bu kadar basit yani! Etkisiz olması da bir yana, gereksiz yere aldığınız her antibiyotik kapsülünün kemik iliğinize, kan değerlerinize, böbreklerinize, cildinize ve barsaklarınıza verdiği zarar da cabası. Peki, grip olacağımızı hissettiğimizde ne yapalım? Tabii ki doğadan yardım alın diyeceğim ben yine, doğa bu konuda da çok cömert, işte grip olmanızı önleyecek, olduysanız yatıştıracak bitkilerin en etkilileri... Bunları ister tek tek, isterseniz de karışık çaylar olarak tüketebilirsiniz.
EKİNEZYA
Gripteki en önemli etkisi bağışıklığı güçlendirmesidir. Bağışıklık sistemimizde zaten grip virüsünü deyim yerindeyse 'yalayıp yutan' doğal öldürücü hücrelerimiz olan akyuvarlarımız vardır ve ekinezya bunların hem sayısını hem fonksiyonlarını artırır. Dikkat edin, gripli biriyle her karşılaştığınızda grip olmazsınız, bağışıklık sisteminizin zayıf olduğu stresli ve yorgun dönemlerinizde yakalanırsınız bu mikroba.
MEYAN KÖKÜ
Hem bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi, hem de içerdiği virüs öldürücü onlarca antiviral doğal antibiyotikle Tanrı'nın sanki virüs enfeksiyonları için yarattığı bir bitki gibidir. Hele bu etkilerine bir de balgam söktürücü ve öksürük giderici özelliklerini eklersek grip için ideal olduğu apaçık ortaya çıkar. Hepatitlerde de mucizeler yaratır, ancak bu ciddi durumda mutlaka doktor kontrolünde ve ekstre, kapsül gibi konsantre formları kullanılmalıdır. Yüksek tansiyon, şeker ve böbrek hastalığı olanların kontrollü kullanması gereken bir bitkidir.
KARABAŞ OTU
Bu bitkide 70'den fazla birbirinden farklı antibiyotik tespit edilmiştir. Hem bakterilere hem de virüslere karşı etkilidir. Gribal enfeksiyonlarda bazen virüslerin tahriş ettiği üst ve alt solunum yolları mukozasına bir de bakteriler hücum ederler, bu gibi durumlarda oldukça etkilidir.
KEKİK
Hemen hemen herkesin evinde bulunan bu baharat etkili birçok doğal antibiyotiği bünyesinde barındıran başka bir kıymetli bitkidir. Hem çay hem de baharat olarak düzenli kullanımı gribi önler. Tazesi bulunursa salata olarak tüketilmesi daha da etkilidir.
SARIMSAK
5000 yıldır ilaç olarak kullanılan bu kıymetli sebze mutfağımızdaki en kuvvetli doğal antibiyotiktir. Hem virüsleri, hem bakterileri hem de mantar ve parazitleri öldürücü etkisi vardır. Mısır piramitlerinin inşası sırasında işçilerin salgın hastalıklardan sarımsak yedirilerek korunduğunu tarih kitapları yazar. Her yeni çıkan antibiyotiğe birkaç yıl sonra mikroplar tarafından direnç geliştirilip, işe yaramaz hale gelmelerine rağmen 5000 yıldır bu doğal antibiyotiğe direnç gelişememiştir, çünkü içerisinde bir değil yüzlerce antibiyotik mevcuttur ve mikroplar birine direnç geliştirse diğerine geliştiremezler. Siz doğaya güvenin, sağlıkla kalın...
Sonbahardan artık yavaş yavaş kışa geçtiğimiz şu günlerde biz hekimlerin en sık karşılaştığı soru şu ; grip olmak üzere olduğumu hissediyorum, hangi antibiyotiği alırsam en az zararla atlatırım bu durumu? İnsanlar hem tedavi olmak hem de önlem almak için antibiyotiklerden medet umuyorlar bu en Elif Güveloğlu fazla işgücü kaybına sebep olan hastalıkla mücadelede ama işin iç yüzü hiç de öyle değil. Şöyle ki, gribe sebep olan etken mikrop türü virüsler, ama antibiyotikler sadece bakterilere karşı etkili, virüslere karşı etkisiz, olay bu kadar basit yani! Etkisiz olması da bir yana, gereksiz yere aldığınız her antibiyotik kapsülünün kemik iliğinize, kan değerlerinize, böbreklerinize, cildinize ve barsaklarınıza verdiği zarar da cabası. Peki, grip olacağımızı hissettiğimizde ne yapalım? Tabii ki doğadan yardım alın diyeceğim ben yine, doğa bu konuda da çok cömert, işte grip olmanızı önleyecek, olduysanız yatıştıracak bitkilerin en etkilileri... Bunları ister tek tek, isterseniz de karışık çaylar olarak tüketebilirsiniz.
EKİNEZYA
Gripteki en önemli etkisi bağışıklığı güçlendirmesidir. Bağışıklık sistemimizde zaten grip virüsünü deyim yerindeyse 'yalayıp yutan' doğal öldürücü hücrelerimiz olan akyuvarlarımız vardır ve ekinezya bunların hem sayısını hem fonksiyonlarını artırır. Dikkat edin, gripli biriyle her karşılaştığınızda grip olmazsınız, bağışıklık sisteminizin zayıf olduğu stresli ve yorgun dönemlerinizde yakalanırsınız bu mikroba.
MEYAN KÖKÜ
Hem bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi, hem de içerdiği virüs öldürücü onlarca antiviral doğal antibiyotikle Tanrı'nın sanki virüs enfeksiyonları için yarattığı bir bitki gibidir. Hele bu etkilerine bir de balgam söktürücü ve öksürük giderici özelliklerini eklersek grip için ideal olduğu apaçık ortaya çıkar. Hepatitlerde de mucizeler yaratır, ancak bu ciddi durumda mutlaka doktor kontrolünde ve ekstre, kapsül gibi konsantre formları kullanılmalıdır. Yüksek tansiyon, şeker ve böbrek hastalığı olanların kontrollü kullanması gereken bir bitkidir.
KARABAŞ OTU
Bu bitkide 70'den fazla birbirinden farklı antibiyotik tespit edilmiştir. Hem bakterilere hem de virüslere karşı etkilidir. Gribal enfeksiyonlarda bazen virüslerin tahriş ettiği üst ve alt solunum yolları mukozasına bir de bakteriler hücum ederler, bu gibi durumlarda oldukça etkilidir.
KEKİK
Hemen hemen herkesin evinde bulunan bu baharat etkili birçok doğal antibiyotiği bünyesinde barındıran başka bir kıymetli bitkidir. Hem çay hem de baharat olarak düzenli kullanımı gribi önler. Tazesi bulunursa salata olarak tüketilmesi daha da etkilidir.
SARIMSAK
5000 yıldır ilaç olarak kullanılan bu kıymetli sebze mutfağımızdaki en kuvvetli doğal antibiyotiktir. Hem virüsleri, hem bakterileri hem de mantar ve parazitleri öldürücü etkisi vardır. Mısır piramitlerinin inşası sırasında işçilerin salgın hastalıklardan sarımsak yedirilerek korunduğunu tarih kitapları yazar. Her yeni çıkan antibiyotiğe birkaç yıl sonra mikroplar tarafından direnç geliştirilip, işe yaramaz hale gelmelerine rağmen 5000 yıldır bu doğal antibiyotiğe direnç gelişememiştir, çünkü içerisinde bir değil yüzlerce antibiyotik mevcuttur ve mikroplar birine direnç geliştirse diğerine geliştiremezler. Siz doğaya güvenin, sağlıkla kalın...
NAR ÇEKİRDEĞİNİN FAYDALARI-ELİF GÜVELOĞLU
Nar Çekirdeğinin Faydaları
Narın dünya mutfağında hem içecek hem de çeşni olarak kullanımı yaygındır ama şifa amaçlı kullanımı yakın zamanlarda popüler olmuştur. Orta Doğu’da ve Yunanistan’da ise yüzyıllardırt şifa amaçlı kullanılan bir meyvedir.
Nar ÇekirdeğiŞifa amaçlı kullanılan şekli konsantre ekstresi ve çekirdeğidir. Nar çekirdeği, tüketimi hızla artan çok fonksiyonlu bir gıda desteğidir. İlahi kitaplarda, cennet meyvesi olarak tanımlanır. Hatta, bazı kaynaklar Havva'nın Adem'e verdiği meyvenin elma değil, nar olduğunu iddia ederler.
Nar çekirdeği, yüksek dozda polifenolik bileşikler, tannin ve antisiyoninler içerirler ki bu maddeler bilinen en güçlü antioksidanlardır. Antioksidanlar, bizi kanserden koruyan en güçlü silahlarımızdır. Yaşadığımız, soluk aldığımız sürece vücudumuzda oksidanlar, yani toksik oksijen artıkları oluşur ve bunlar hem yaşlanmamıza hem de kronik hastalıkların oluşmasına sebep olurlar. Antioksidanlar ise bu maddeleri bloke ederek hem yaşlanmayı geciktirirler hem de kronik dejeneratif hastalıkların ve kanserin meydana gelmesini önlerler. Virüs öldürücü antiviral etkisi de vardır. Kolestrolü, şekeri dengeler, ishali keser, bağışıklık sistemini güçlendirirler.
Nar çekirdeğindeki diğer önemli bileşenler, linoleik ve oleik asitlerdir. Linoleik asitin hayvan deneylerinde kalın barsak kanseri üzerinde önemli iyileştirici etkisinin olduğunu gösteren hayvan deneyleri mevcuttur. Prostat ve meme kanserinde de etkili olduğu düşünülmektedir. Prostat kanseri yanı sıra prostatın iyi huylu büyümesinde, şeker hastalığında ve lenf kanserinde de etkili olduğuna dair ABD’de yapılmış çalışmalar mevcuttur. Linoleik asit kandaki kötü kolesterol oranını düşüren önemli bir ajandır. Kötü kolesterolün damar çeperini delip duvara yerleşmesini ve plakaların, tıkanıklıkların oluşmasını önler. Kötü kolesterol oksidasyonu, damar sertliğinin ilk halkalarından biridir. Ateroskleroz denen damar sertliğine karşı koruyucudur. Damar açıcı ve damar elastikiyetini artırıcı özelliği vardır. Nar çekirdeği bileşeninde bulunan linoleik asit ve polifenollerin kalp damar hastalıklarındaki koruyucu etkisi hakkında deneysel ve klinik çalışmalar mevcuttur. Kan basıncında artışa sebep olan ACE adlı enzim aktivitesini azaltarak kan basıncını düşürücü etki sağlar, hipertansiyonda faydalıdır. Bu enzim tansiyonumuzu artıran kötü bir maddedir ve hatta,piyasada bu enzimi bloke etmek için kullanılan birçok tansiyon ilacı vardır.
Çok yüksek doz C vitamini içerdiğinden kuşburnunun tahtını devirdiği söylenir. Limon, portakal, greyfrut ve kuşburnundan daha yüksek doz C vitamini içerir ki artık yüksek doz C vitamininin kansere karşı koruyucu etkisi kanıtlanmıştır. C vitamini yanında yine yüksek doz B vitaminleri, demir, fosfor, sodyum, potasyum, çinko ve magnezyum içerir.
Nar çekirdeğinin antioksidan ve kollojen yapımını uyarıcı etkilerinden dolayı kozmetik değeri de anlaşılmıştır. Nar çekirdeği yağından yapılan sabun ve cilt bakım ürünleri birçok ülkede revaçtadır. Cilt sıkılaştırıcı ve tazeleyici özellikleri vardır bu ürünlerin . Nar çekirdeği partiküllü peeling ve maske ürünleri de mevcuttur. Tıbbi kremleri ise geçmeyen kronik yaralarda kullanılır.
Nar ve daha yoğun olarak nar çekirdeği bitkisel östrojen içerir, bu özelliği ile de menapozda görülen sıkıntıların azalmasına yardım eder.
Narın dünya mutfağında hem içecek hem de çeşni olarak kullanımı yaygındır ama şifa amaçlı kullanımı yakın zamanlarda popüler olmuştur. Orta Doğu’da ve Yunanistan’da ise yüzyıllardırt şifa amaçlı kullanılan bir meyvedir.
Nar ÇekirdeğiŞifa amaçlı kullanılan şekli konsantre ekstresi ve çekirdeğidir. Nar çekirdeği, tüketimi hızla artan çok fonksiyonlu bir gıda desteğidir. İlahi kitaplarda, cennet meyvesi olarak tanımlanır. Hatta, bazı kaynaklar Havva'nın Adem'e verdiği meyvenin elma değil, nar olduğunu iddia ederler.
Nar çekirdeği, yüksek dozda polifenolik bileşikler, tannin ve antisiyoninler içerirler ki bu maddeler bilinen en güçlü antioksidanlardır. Antioksidanlar, bizi kanserden koruyan en güçlü silahlarımızdır. Yaşadığımız, soluk aldığımız sürece vücudumuzda oksidanlar, yani toksik oksijen artıkları oluşur ve bunlar hem yaşlanmamıza hem de kronik hastalıkların oluşmasına sebep olurlar. Antioksidanlar ise bu maddeleri bloke ederek hem yaşlanmayı geciktirirler hem de kronik dejeneratif hastalıkların ve kanserin meydana gelmesini önlerler. Virüs öldürücü antiviral etkisi de vardır. Kolestrolü, şekeri dengeler, ishali keser, bağışıklık sistemini güçlendirirler.
Nar çekirdeğindeki diğer önemli bileşenler, linoleik ve oleik asitlerdir. Linoleik asitin hayvan deneylerinde kalın barsak kanseri üzerinde önemli iyileştirici etkisinin olduğunu gösteren hayvan deneyleri mevcuttur. Prostat ve meme kanserinde de etkili olduğu düşünülmektedir. Prostat kanseri yanı sıra prostatın iyi huylu büyümesinde, şeker hastalığında ve lenf kanserinde de etkili olduğuna dair ABD’de yapılmış çalışmalar mevcuttur. Linoleik asit kandaki kötü kolesterol oranını düşüren önemli bir ajandır. Kötü kolesterolün damar çeperini delip duvara yerleşmesini ve plakaların, tıkanıklıkların oluşmasını önler. Kötü kolesterol oksidasyonu, damar sertliğinin ilk halkalarından biridir. Ateroskleroz denen damar sertliğine karşı koruyucudur. Damar açıcı ve damar elastikiyetini artırıcı özelliği vardır. Nar çekirdeği bileşeninde bulunan linoleik asit ve polifenollerin kalp damar hastalıklarındaki koruyucu etkisi hakkında deneysel ve klinik çalışmalar mevcuttur. Kan basıncında artışa sebep olan ACE adlı enzim aktivitesini azaltarak kan basıncını düşürücü etki sağlar, hipertansiyonda faydalıdır. Bu enzim tansiyonumuzu artıran kötü bir maddedir ve hatta,piyasada bu enzimi bloke etmek için kullanılan birçok tansiyon ilacı vardır.
Çok yüksek doz C vitamini içerdiğinden kuşburnunun tahtını devirdiği söylenir. Limon, portakal, greyfrut ve kuşburnundan daha yüksek doz C vitamini içerir ki artık yüksek doz C vitamininin kansere karşı koruyucu etkisi kanıtlanmıştır. C vitamini yanında yine yüksek doz B vitaminleri, demir, fosfor, sodyum, potasyum, çinko ve magnezyum içerir.
Nar çekirdeğinin antioksidan ve kollojen yapımını uyarıcı etkilerinden dolayı kozmetik değeri de anlaşılmıştır. Nar çekirdeği yağından yapılan sabun ve cilt bakım ürünleri birçok ülkede revaçtadır. Cilt sıkılaştırıcı ve tazeleyici özellikleri vardır bu ürünlerin . Nar çekirdeği partiküllü peeling ve maske ürünleri de mevcuttur. Tıbbi kremleri ise geçmeyen kronik yaralarda kullanılır.
Nar ve daha yoğun olarak nar çekirdeği bitkisel östrojen içerir, bu özelliği ile de menapozda görülen sıkıntıların azalmasına yardım eder.
BİTKİ ÇAYLARI-ELİF GÜVELOĞLU
Tabiatın sonsuz kaynakları
elif güveloğluBedenimiz o kadar mükemmel proglamlanmış ki, o emanete özen gösterdiğimizde karşılığını almamamız mümkün değil. Tabiat o kadar muhteşem ve bereketli ki, bedenimizi hasta olmadan korumamız, hatta hasta olduğumuzda onarmamız için bize sonsuz kaynak sunmuş, bize düşense yalnızca bu sonsuz kaynağı bilinçli kullanmak. Soğuğun iyiden iyiye bastırdığı şu günlerde bitki çaylarının tam zamanı. Bu doğal içecekleri bilinçli kullanırsak hem içimizi ısıtıp hem de birçok hastalıktan korunmamız mümkün. Bedenimiz o kadar tutumlu, tabiat ise o kadar zengin ki, hiçbirşeyin de fazlasına gerek yok. İşte tabiatın sunduğu kaynaklar arasında, evimizde uygulayabileceğimiz bazı doğal çayların verdiği şifalar..
BEDENİ TEMİZLEMEK
Çok sağlıklı beslenenlerin bile, eğer yediklerini fazla kaçırmışlarsa toksin atıcı destekler almaları gerekir. Unutmayın, her şeyin fazlası zehirdir, suyun bile. Size Hipokrat'ın çok sevdiğim bir sözünü hatırlatmak isterim: 'Zararlı bir şeyden az miktarda yemek, faydalı bir şeyden çok yemekten daha iyidir.'
Kereviz yaprakları, maydanoz sapları ve taze nane yapraklarını bir taşım kaynatıp bol limon suyu karıştırarak aralıklı olarak günde 3 fincana kadar içebilirsiniz. Tadı hafif, içimi güzeldir, toksin atmada ise üzerine yoktur. Kurutulmuş bitki çayı tercih ederseniz, yeşil çay harmanlı kekik, papatya, zerdeçal çaylarını öneririm.
SİNDİRİM SORUNU OLANLARA
Yine çok yemek yenilen bir günün ertesi veya hemen yemek sonrasında sindirim salgılarını uyaran ve gaz giderici özelliği olan bitkileri harmanlayıp, çay gibi demleyip içebilirsiniz. Rezene, anason, fesleğen, nane, zencefil, kimyon, mercanköşk, karanfil sindirim sistemini çalıştıran bitkilerin başında gelir.
SAKİNLEŞİN
Kendinizi depresif, huzursuz, asabi hissettiğinizde, uyku bozukluğu çektiğinizde hemen ilaçlara sarılmayın. Sarı kantaron, oğul otu, karabaş otu, fesleğen ve anason bu konuda mükemmeldir.
FORM ÇAYI
Kış dönemi çoğumuzun kilo aldığı bir dönemdir ancak bu kuralı yıkmanız mümkün. Kışın da formunuza dikkat edip yazı fit karşılayabilirsiniz. Düzenli bir beslenme ve egzersiz planı yanı sıra alacağınız bazı bitkisel çaylar formda kalmanıza yardım ederler. Yeşil çay, biberiye, mate yaprağı ve kekik metabolizmayı canlandırıp yağ yakımını artıran maddeler içerir. Kiraz sapı, mısır püskülü, ısırgan ve funda yaprağı ise vücutta biriken fazla sıvının atılmasına yardımcı olurlar.
elif güveloğluBedenimiz o kadar mükemmel proglamlanmış ki, o emanete özen gösterdiğimizde karşılığını almamamız mümkün değil. Tabiat o kadar muhteşem ve bereketli ki, bedenimizi hasta olmadan korumamız, hatta hasta olduğumuzda onarmamız için bize sonsuz kaynak sunmuş, bize düşense yalnızca bu sonsuz kaynağı bilinçli kullanmak. Soğuğun iyiden iyiye bastırdığı şu günlerde bitki çaylarının tam zamanı. Bu doğal içecekleri bilinçli kullanırsak hem içimizi ısıtıp hem de birçok hastalıktan korunmamız mümkün. Bedenimiz o kadar tutumlu, tabiat ise o kadar zengin ki, hiçbirşeyin de fazlasına gerek yok. İşte tabiatın sunduğu kaynaklar arasında, evimizde uygulayabileceğimiz bazı doğal çayların verdiği şifalar..
BEDENİ TEMİZLEMEK
Çok sağlıklı beslenenlerin bile, eğer yediklerini fazla kaçırmışlarsa toksin atıcı destekler almaları gerekir. Unutmayın, her şeyin fazlası zehirdir, suyun bile. Size Hipokrat'ın çok sevdiğim bir sözünü hatırlatmak isterim: 'Zararlı bir şeyden az miktarda yemek, faydalı bir şeyden çok yemekten daha iyidir.'
Kereviz yaprakları, maydanoz sapları ve taze nane yapraklarını bir taşım kaynatıp bol limon suyu karıştırarak aralıklı olarak günde 3 fincana kadar içebilirsiniz. Tadı hafif, içimi güzeldir, toksin atmada ise üzerine yoktur. Kurutulmuş bitki çayı tercih ederseniz, yeşil çay harmanlı kekik, papatya, zerdeçal çaylarını öneririm.
SİNDİRİM SORUNU OLANLARA
Yine çok yemek yenilen bir günün ertesi veya hemen yemek sonrasında sindirim salgılarını uyaran ve gaz giderici özelliği olan bitkileri harmanlayıp, çay gibi demleyip içebilirsiniz. Rezene, anason, fesleğen, nane, zencefil, kimyon, mercanköşk, karanfil sindirim sistemini çalıştıran bitkilerin başında gelir.
SAKİNLEŞİN
Kendinizi depresif, huzursuz, asabi hissettiğinizde, uyku bozukluğu çektiğinizde hemen ilaçlara sarılmayın. Sarı kantaron, oğul otu, karabaş otu, fesleğen ve anason bu konuda mükemmeldir.
FORM ÇAYI
Kış dönemi çoğumuzun kilo aldığı bir dönemdir ancak bu kuralı yıkmanız mümkün. Kışın da formunuza dikkat edip yazı fit karşılayabilirsiniz. Düzenli bir beslenme ve egzersiz planı yanı sıra alacağınız bazı bitkisel çaylar formda kalmanıza yardım ederler. Yeşil çay, biberiye, mate yaprağı ve kekik metabolizmayı canlandırıp yağ yakımını artıran maddeler içerir. Kiraz sapı, mısır püskülü, ısırgan ve funda yaprağı ise vücutta biriken fazla sıvının atılmasına yardımcı olurlar.
KAN DOLAŞIMI GÜÇLENDİRME-ELİF GÜVELOĞLU
Modern çağ insanının en önemli sorunlarından biri de hareketsizlik ve buna bağlı kan dolaşımı problemleri. Vücudumuz hareket etmek üzere programlanmış bir makine ve bunun tersini yaptığımızda kan dolaşımında durağanlık ve buna bağlı olarak da tüm organ fonksiyonlarımızda azalma meydana gelir. Yeterli ve dinamik bir kan dolaşımına sahip değilsek, cildimiz kurur, saçlarımız dökülmeye başlar, hafıza ve konsantrasyon problemleri olur, hatta sebepsiz baş ağrıları ile boğuşmak zorunda kalabiliriz. Tüm vücudumuzun yükünü çeken bacaklarda da varisler meydana gelebilir, selülit gibi estetik problemler oluşur. Yalnızca bununla da kalmaz, iç organlarımızda da hasarlar ve erken yaşlanmalar, hatta fonksiyon kayıpları başlar, başta böbrekler olmak üzere. Kan dolaşımını güçlü tutmanın en basit yolu, hareketli yaşam tarzı ve düzenli egzersiz elbette ancak dolaşımınızı destekleyecek bitkisel ürünler de yok değil, işte en etkililerinden bazıları.
BİBERİYE (ROSMARİNUS)
Tansiyon probleminiz yoksa günde 2 fincan çay olarak tüketebilirsiniz bu eşsiz bitkiyi. Mükemmel bir kan dolaşımı uyarıcısı ve damar açıcısı. Kalp damar tıkanıklıkları gibi ciddi problemlerden sellülit gibi estetik problemlere kadar kullanım alanı mevcut. Sellülit sorununda benim yıllardır hem masaj yağları içinde hem de çay şeklinde kullandırıp çok da iyi sonuçlar elde ettiğim bir bitkisel destek.
E VİTAMİNİ
Bu vitamin kuvvetli antioksidan özelliği ile damarları oksijen yan ürünlerinin hasarından koruyor. Damar duvarında birikmiş yağların oksitlenmesini yani damar tıkanıklığını da önleyici etkisi var. Vücudumuzu bu vitaminle doyurmak istiyorsak yağımızı iyi seçmeliyiz. Tereyağı bu konuda en zengin yağlardan, tereyağının zararlı olduğu görüşü ise tam bir safsata. Bitkisel yağlardan da işlem görmemiş, soğuk pres yöntemiyle elde edilenlerin hemen hepsi bu vitamini bolca içerirler, başta sızma zeytinyağı olmak üzere. Yumurta sarısı, susam, ceviz ve balık diğer önemli kaynaklar.
GİNKGO BİLOBA
Bu ağaç türünün kurutulmuş yapraklarının kan dolaşımını artırıcı etkileri var. Kılcal damarları güçlendirir. Bu etkilerini içeriğindeki flavonoidlere ve terpenoidlere borçlu. Bu etkilerine pıhtılaşmayı önleyici etkileri de eklenince iyi bir kan dolaşımı için mükemmel bir destek olduğunu söyleyebilirim. Kanda pıhtılaşmanın arttığı bir durum olan doğum kontrol hapı kullanımı sırasında destek olarak alınması oldukça faydalı olur.
ÜZÜM VE NAR ÇEKİRDEĞİ
Her iki meyvenin de çekirdeğinde damar koruyucu çok önemli maddeler var. Hem kan dolaşımını canlandırırlar hem de damar etrafındaki destek bağ dokusunu güçlendirirler. Ülkemizde nar bolca mevcut, tam da mevsimi, çekirdeklerini iyice çiğneyerek tüketin, günde yarım nar bile yeterli, bedenimiz o kadar tutumlu ki. Üzüme gelince, kışın her gün küçük bir avuç siyah çekirdekli üzüm tüketin diyorum ısrarla. Ayrıca üzüm çekirdeği yağı ve nar çekirdeği yağını az miktarda salatalarınıza da ekleyebilirsiniz. Doğaya güvenin.
BİBERİYE (ROSMARİNUS)
Tansiyon probleminiz yoksa günde 2 fincan çay olarak tüketebilirsiniz bu eşsiz bitkiyi. Mükemmel bir kan dolaşımı uyarıcısı ve damar açıcısı. Kalp damar tıkanıklıkları gibi ciddi problemlerden sellülit gibi estetik problemlere kadar kullanım alanı mevcut. Sellülit sorununda benim yıllardır hem masaj yağları içinde hem de çay şeklinde kullandırıp çok da iyi sonuçlar elde ettiğim bir bitkisel destek.
E VİTAMİNİ
Bu vitamin kuvvetli antioksidan özelliği ile damarları oksijen yan ürünlerinin hasarından koruyor. Damar duvarında birikmiş yağların oksitlenmesini yani damar tıkanıklığını da önleyici etkisi var. Vücudumuzu bu vitaminle doyurmak istiyorsak yağımızı iyi seçmeliyiz. Tereyağı bu konuda en zengin yağlardan, tereyağının zararlı olduğu görüşü ise tam bir safsata. Bitkisel yağlardan da işlem görmemiş, soğuk pres yöntemiyle elde edilenlerin hemen hepsi bu vitamini bolca içerirler, başta sızma zeytinyağı olmak üzere. Yumurta sarısı, susam, ceviz ve balık diğer önemli kaynaklar.
GİNKGO BİLOBA
Bu ağaç türünün kurutulmuş yapraklarının kan dolaşımını artırıcı etkileri var. Kılcal damarları güçlendirir. Bu etkilerini içeriğindeki flavonoidlere ve terpenoidlere borçlu. Bu etkilerine pıhtılaşmayı önleyici etkileri de eklenince iyi bir kan dolaşımı için mükemmel bir destek olduğunu söyleyebilirim. Kanda pıhtılaşmanın arttığı bir durum olan doğum kontrol hapı kullanımı sırasında destek olarak alınması oldukça faydalı olur.
ÜZÜM VE NAR ÇEKİRDEĞİ
Her iki meyvenin de çekirdeğinde damar koruyucu çok önemli maddeler var. Hem kan dolaşımını canlandırırlar hem de damar etrafındaki destek bağ dokusunu güçlendirirler. Ülkemizde nar bolca mevcut, tam da mevsimi, çekirdeklerini iyice çiğneyerek tüketin, günde yarım nar bile yeterli, bedenimiz o kadar tutumlu ki. Üzüme gelince, kışın her gün küçük bir avuç siyah çekirdekli üzüm tüketin diyorum ısrarla. Ayrıca üzüm çekirdeği yağı ve nar çekirdeği yağını az miktarda salatalarınıza da ekleyebilirsiniz. Doğaya güvenin.
ADAÇAYI-AŞIRI TERLEME-ELİF GÜVELOĞLU
ADAÇAYI Hem doğal östrojen içermesi hem de aşırı terlemeyi durdurucu etkisi bu bitkiyi menapoz şikayetlerinin vazgeçilmezi yapmış....
13. asırdan kalma bir dizede şöyle der: 'Eğer dikmişsen adaçayını bahçeye, ne lazım ölmeye!' Arapların bu mucizevi bitkiyi 10.Adaçayı Mucizeleri yüzyılda keşfettiği ve ömrü uzattığına inandıkları kayıtlarda mevcut. Daha sonra Çin'de çok rağbet görmüş, unutkanlığa ve depresyona karşı kullanılmış. 16. yüzyılda ünlü İngiliz herbalist J.Gerard adaçayının zekayı parlaklaştırıp sinirleri güçlendirdiğinden bahsetmiş. Mavi çiçekleri yaz başında açmaya başlayan bitkinin kadifemsi yeşil yaprakları kısa bir süre sonra da Amerika'da 'zihin açıcı' olarak ünlenmiş. Rahatlatıcı çaylar arasında adı geçen bu mis kokulu çayın rahatlatırken uyardığını da biliyor muydunuz? Bu iki durum aslında tezat gibi görünse de aslında bilimsel gerçekler hiç de öyle değil. Psikolojide 'mood' diye tabir ettiğimiz 'duygu durum' u düzeltirken zihinsel fonksiyonları canlandırıyor.
EFSANESİ İLGİNÇ
Bir de efsanesi var, Meryem Ana, oğlu İsa daha bebekken, Herodes'in gazabından kaçarken, kendisilerini saklamaları için dağdaki bayırdaki tüm bitki örtüsünden yardım istemiş ama hiçbiri oralı olmamış. Sonunda adaçayı eğilmiş ve Meryem Ana ile İsa'yı örtmüş, Herodes'in askerlerinden korumuş. Askerler gittikten sonra Meryem Ana dönüp adaçayına şöyle demiş: 'Şu andan itibaren sonsuza dek insanların en sevdiği çiçek sen olacaksın, seni onları tüm hastalıklardan koruyacak kadar güçlü kılıyorum, beni kurtardığın gibi, onları da iyileştir, ölümden kurtar!'. Çok etkilenmiştim ben bu mistik hikayeden. Latince adı Salvia officinalis , 'salvare' bu dilde iyileştirmek anlamına geliyor, belki de bu efsaneden esinlenilmiştir, kim bilir? Dünyada 450, ülkemizde ise 89 tane türü bulunan bu tarihi bitki,'diş otu' veya 'Meryemiye' olarak da bilinir. Meryemiye adı biraz önce bahsettiğim efsaneden esinlenme olsa gerek ancak 'diş otu' denilmesinin çok daha somut bir sebebi var o da şu ki bu bitkinin mikrop öldürücü özelliği hiç de küçümsenemeyecek düzeyde. Birçok antibiyotiğin öldüremediği mantar ve virüsleri de öldürürebilecek kadar güçlü antibiyotikler barındırıyor bünyesinde. En minik mikroorganizma olan virüslerin oluşturduğu hepatitlerden metrelerce uzunluğa ulaşabilen barsak kurtlarının düşürülmesine kadar geniş bir yelpazede kullanım alanı bulmuş.
DOĞAL ÖSTROJEN
Hem doğal östrojen içermesi hem de aşırı terlemeyi durdurucu etkisi bu bitkiyi menapoz şikayetlerinin vazgeçilmezi yapmış ve Almanya'da bu amaçla piyasaya sürülmüş olan adaçayı kökenli terleme önleyici ilaca Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi FDA onay vermiştir. 1920'li yıllarda ABD'de boğaz ağrısı, dişeti yaraları ve burkulmalarda lokal olarak uygulanması tıbbi onay almıştır. Ancak, 2 yaşın altındaki çocuklarda ve gebelerde kullanımı güvenli değil. Emziren anneler de uzak durmalı çünkü vücutta ter dahil birçok salgıyı azalttığı gibi süt salgısını da azaltıyor. Ancak bu etki, bebeğini memeden kesen annelerde memelerde süt retansiyonunu azaltmak için bir avantaja çevrilebilir. Yaşlı kişilerde içerdiği 'tujon' çarpıntı ve istemsiz titreme yapabilir. 'Bitkidir, yan etkisi yoktur' yanlışına adaçayında da düşülmemeli asla yani, o mucizevi yaprakları bilinçli kullanmalı, sağlıkla kalın, doğadan bilinçli faydalanın.
13. asırdan kalma bir dizede şöyle der: 'Eğer dikmişsen adaçayını bahçeye, ne lazım ölmeye!' Arapların bu mucizevi bitkiyi 10.Adaçayı Mucizeleri yüzyılda keşfettiği ve ömrü uzattığına inandıkları kayıtlarda mevcut. Daha sonra Çin'de çok rağbet görmüş, unutkanlığa ve depresyona karşı kullanılmış. 16. yüzyılda ünlü İngiliz herbalist J.Gerard adaçayının zekayı parlaklaştırıp sinirleri güçlendirdiğinden bahsetmiş. Mavi çiçekleri yaz başında açmaya başlayan bitkinin kadifemsi yeşil yaprakları kısa bir süre sonra da Amerika'da 'zihin açıcı' olarak ünlenmiş. Rahatlatıcı çaylar arasında adı geçen bu mis kokulu çayın rahatlatırken uyardığını da biliyor muydunuz? Bu iki durum aslında tezat gibi görünse de aslında bilimsel gerçekler hiç de öyle değil. Psikolojide 'mood' diye tabir ettiğimiz 'duygu durum' u düzeltirken zihinsel fonksiyonları canlandırıyor.
EFSANESİ İLGİNÇ
Bir de efsanesi var, Meryem Ana, oğlu İsa daha bebekken, Herodes'in gazabından kaçarken, kendisilerini saklamaları için dağdaki bayırdaki tüm bitki örtüsünden yardım istemiş ama hiçbiri oralı olmamış. Sonunda adaçayı eğilmiş ve Meryem Ana ile İsa'yı örtmüş, Herodes'in askerlerinden korumuş. Askerler gittikten sonra Meryem Ana dönüp adaçayına şöyle demiş: 'Şu andan itibaren sonsuza dek insanların en sevdiği çiçek sen olacaksın, seni onları tüm hastalıklardan koruyacak kadar güçlü kılıyorum, beni kurtardığın gibi, onları da iyileştir, ölümden kurtar!'. Çok etkilenmiştim ben bu mistik hikayeden. Latince adı Salvia officinalis , 'salvare' bu dilde iyileştirmek anlamına geliyor, belki de bu efsaneden esinlenilmiştir, kim bilir? Dünyada 450, ülkemizde ise 89 tane türü bulunan bu tarihi bitki,'diş otu' veya 'Meryemiye' olarak da bilinir. Meryemiye adı biraz önce bahsettiğim efsaneden esinlenme olsa gerek ancak 'diş otu' denilmesinin çok daha somut bir sebebi var o da şu ki bu bitkinin mikrop öldürücü özelliği hiç de küçümsenemeyecek düzeyde. Birçok antibiyotiğin öldüremediği mantar ve virüsleri de öldürürebilecek kadar güçlü antibiyotikler barındırıyor bünyesinde. En minik mikroorganizma olan virüslerin oluşturduğu hepatitlerden metrelerce uzunluğa ulaşabilen barsak kurtlarının düşürülmesine kadar geniş bir yelpazede kullanım alanı bulmuş.
DOĞAL ÖSTROJEN
Hem doğal östrojen içermesi hem de aşırı terlemeyi durdurucu etkisi bu bitkiyi menapoz şikayetlerinin vazgeçilmezi yapmış ve Almanya'da bu amaçla piyasaya sürülmüş olan adaçayı kökenli terleme önleyici ilaca Amerikan Gıda ve İlaç İdaresi FDA onay vermiştir. 1920'li yıllarda ABD'de boğaz ağrısı, dişeti yaraları ve burkulmalarda lokal olarak uygulanması tıbbi onay almıştır. Ancak, 2 yaşın altındaki çocuklarda ve gebelerde kullanımı güvenli değil. Emziren anneler de uzak durmalı çünkü vücutta ter dahil birçok salgıyı azalttığı gibi süt salgısını da azaltıyor. Ancak bu etki, bebeğini memeden kesen annelerde memelerde süt retansiyonunu azaltmak için bir avantaja çevrilebilir. Yaşlı kişilerde içerdiği 'tujon' çarpıntı ve istemsiz titreme yapabilir. 'Bitkidir, yan etkisi yoktur' yanlışına adaçayında da düşülmemeli asla yani, o mucizevi yaprakları bilinçli kullanmalı, sağlıkla kalın, doğadan bilinçli faydalanın.
Etiketler :
alternatif tıp,
bitkisel tedaviler,
dogal ilaçlar,
dogal tedaviler,
elif guveloglu,
genel sağlık,
terleme
KÖPEKBALIĞI YAĞI FAYDALI MI-ELİF GÜVELOĞLU
Köpekbalığı Karaciğer Yağı
Bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi vardır. Squalene ve alkilgliserol ana etken maddesidir. Squalene maddesinin tümör gelişimini ve büyümesini engelleyici etkisi mevcuttur bu nedenle bu madde ticari açıdan çok popüler olmuştur fakat şunu da gözardı etmemek gerekir ki aynı oranda squalen zeytinyağında da mevcuttur.
İmmün sistemdeki natürel killer (doğal öldürücü) diye adlandırılan, bakteri, virüs ve kanser hücrelerini fagositoz yöntemiyle içerisine alıp eritici enzimlerle yokeden bir akyuvar türünün sayısını artırır. Kanserden koruyucu etkisi vardır. Kemoterapi alan kanser hastalarında ise destek tedavisi olarak önerilir. Köpekbalıgı Yağı
Köpekbalığı Kıkırdağı :
Köpekbalıklarının kıkırdaklarından kurutma ve dondurma yöntemiyle elde edilir. Yüksek oranda protein, kalsiyum, sodyum, fosfor ve kondroitin sülfat denilen en önemli kıkırdak bileşenini içerir.
Birçok eklem hastalığında, eklem romatizmasında, romatoid artritte ve osteoporozda kullanılır. Kıkırdak gelişimini artırıcı etkisi vardır Eklem kıkırdağında bulunan önemli bileşenler olan kondroitin sülfat ve glukuronik asit oluşumunu ve şekillenmesini artırır. Eklem sıvısını muafaza ederek eklem dejenerasyonunu ve kıkırdak kaybını azaltır, eklem elastikiyetini artırır. Eklem ağrılarını azaltmada aspirin gibi ilaçlara yardımcıdır.
Yara iyileşmesini hızlandırır. Tümör büyümesini yavaşlatıcı etkisi olduğuna dair çok önemli yayınlar mevcuttur. Egzema ve sedefte faydalıdır.
Bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi vardır. Squalene ve alkilgliserol ana etken maddesidir. Squalene maddesinin tümör gelişimini ve büyümesini engelleyici etkisi mevcuttur bu nedenle bu madde ticari açıdan çok popüler olmuştur fakat şunu da gözardı etmemek gerekir ki aynı oranda squalen zeytinyağında da mevcuttur.
İmmün sistemdeki natürel killer (doğal öldürücü) diye adlandırılan, bakteri, virüs ve kanser hücrelerini fagositoz yöntemiyle içerisine alıp eritici enzimlerle yokeden bir akyuvar türünün sayısını artırır. Kanserden koruyucu etkisi vardır. Kemoterapi alan kanser hastalarında ise destek tedavisi olarak önerilir. Köpekbalıgı Yağı
Köpekbalığı Kıkırdağı :
Köpekbalıklarının kıkırdaklarından kurutma ve dondurma yöntemiyle elde edilir. Yüksek oranda protein, kalsiyum, sodyum, fosfor ve kondroitin sülfat denilen en önemli kıkırdak bileşenini içerir.
Birçok eklem hastalığında, eklem romatizmasında, romatoid artritte ve osteoporozda kullanılır. Kıkırdak gelişimini artırıcı etkisi vardır Eklem kıkırdağında bulunan önemli bileşenler olan kondroitin sülfat ve glukuronik asit oluşumunu ve şekillenmesini artırır. Eklem sıvısını muafaza ederek eklem dejenerasyonunu ve kıkırdak kaybını azaltır, eklem elastikiyetini artırır. Eklem ağrılarını azaltmada aspirin gibi ilaçlara yardımcıdır.
Yara iyileşmesini hızlandırır. Tümör büyümesini yavaşlatıcı etkisi olduğuna dair çok önemli yayınlar mevcuttur. Egzema ve sedefte faydalıdır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Bağlantılar
Sitede Arama Yap
İBRAHİM SARAÇOĞLU |
Tüm hastalıklara Tedavi
Alzheimer
Gençleştirici Formül
Anne sütünü artırma
Ayak mantarı
Erkek-Kilo alma
Kadın-Kilo alma
Baş ağrısı-Migren
Kolesterolu düşürme
Kadın-idrar enfeksiyonu
Erkek idrar Kaçırma
Saç dökümü
Sperm artırma
İktıdarsızlık
Kısırlık-Hamile kalmak
Kısırlık-Kadın yumurtasını artırma
Romatizma
MS Hastalığı
Akciğer Kanseri
İltihaplı sivilce-Akne
Hemoroid-Basur
Meme-Göğüs büyütme
Boy Uzatma
Kabızlık
Ses kısıklığı
Mantar Hastalığı
Polikistik Over
Tiroid
Aşırı Tüylenme
Vitiligo-Hepatit B-Karaciğer yetmezliği
Meme kisti-Fibrokist
Adet sancıları
Egzema
Astım
Saç-Kepek
Zayıflamak
Topuk dikeni
Kalp ve Prostat büyümesi
Kalp yağlanması
Vitiligo
Bağırsak kanseri önleyici
Bağırsak kanseri tedavi
Kansızlık-Anemi
Karaciğer yağlanması
Mide Yanması
Depresif Regl-Adet
Yaşlılık lekeleri
Bademcik Boğaz Enfeksiyonu
Anksiyete
Depresyon
Sigara toksin atıcı
Kulak çınlaması
Kulak ağrısı
Bağırsak gazı
Vajinal Akıntı
Sigara bırakma
Elma kayısı maskesi
Selülit eritme
Unutkanlık
Yorgunluk
Menopoz
Kronik Kabızlık
Cilt Bakımı ve Güzellik-Cilt Hastalıkları
Zayıflama ve Beslenme
Blog Arşivi
-
▼
2010
(507)
-
▼
Temmuz
(40)
-
▼
Tem 11
(20)
- Tansiyon Hastalarına Sıcak Uyarısı
- Havuzlar Hasta Ediyor
- Sıcak, Tahammül Gücünü Zayıflatıyor
- Lens İle Havuza Girmeyin
- Güneş Kremiyle İlgili Çarpıcı Gerçek
- Cilt Kanserinde Aşı Umudu
- Çocukları Yaz Hastalıklarından Koruyun
- Tükenmişlik Sendromu
- Botoks mu Yaptırmalı, Dolgu mu
- Sıcaktan Soğuğa Ani Geçiş Yapmayın
- Depresyon Bunama Riskini Artırıyor
- Yaz Olunca Midenize Ne Oluyor?
- Anne Adayının Yaptırması Gereken Testler
- Vejetaryen Diyet Depresyona İyi Geliyor
- Kanser Karşısında Erkekler Daha Vefasız
- Şeker Stresi Azaltıyor
- Bilgisayarlar, Çocuklar İçin Büyük Tehlike
- Çocuk Egzamasında Astım Riski
- DNA Yapısı Kanserde Etkili
- 3K İle Hem Tok Kalın, Hem Kilo Verin
-
▼
Tem 11
(20)
-
▼
Temmuz
(40)