SAFRA KESESİ-KARACİĞER TEMİZLEME |
AHMET MARANKİ |
ENDER SARAÇ |
Son Yorumlar
KARIŞIK BAŞKA KATEGORİLER
Tükenmişlik Sendromu
Denizli Devlet Hastanesi'nde düzenlenen 'Tükenmişlik Sendromu' konulu konferansta konuyla ilgili bilgi veren psikolog Handan Hasırcıoğlu, "Bireyde ruhsal ve fiziksel açıdan enerjinin tükenmesi olarak ifade edilebilecek olan tükenmişlik kavramı; duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarıda düşme hissi olarak üç alt boyuttan oluşur" dedi.
"KADINLAR DUYGUSAL TÜKENMİŞLİK YAŞIYOR"
Psikolog Hasırcıoğlu, yapılan çalışmalara göre kadınların erkeklere göre daha fazla duygusal tükenmişlik yaşadığını, erkeklerde ise duyarsızlaşma ve kişisel başarıdan düşme hissinin yaşandığını söyledi. Psikolog Hasırcıoğlu, "Genç çalışanların, mesleğin ilk yıllarında beklentilerinin de yüksek olması nedeniyle daha fazla tükenmişlik hissettikleri ortaya konulmuştur. Kişisel başarıda düşme hissi yaşayan kişilerin ise daha uzun süredir çalışanlar olduğunu ortaya çıkmıştır" diye konuştu.
EĞİTİM ARTTIKÇA TÜKENMİŞLİK ARTIYOR
Eğitim düzeyi yükseldikçe tükenmişliğin arttığının gözlendiğini bildiren psikolog Handan Hasırcıoğlu, "Bu sonuç, eğitim arttıkça stres oluşturan durum ve sorumluluklarla karşılaşma olasılığının artması ile de açıklanabilir. Eğitim arttıkça bireylerin geleceğe yönelik kariyer beklentilerinin artması da bir stres kaynağı olarak görülebilir" şeklinde konuştu.
GERÇEKÇİ HEDEF VE BEKLENTİLER GELİŞTİRİLMELİ
Tükenmişliği önlemede bireylere önemli görevler düştüğünü belirten psikolog Handan Hasırcıoğlu, "Kişinin tükenmişliğin ne olduğunu ve belirtilerini bilmesi, kendi üzerinde yaşadığı durumu erken tanımasını ve çözüm aramaya yönelmesini sağlayacaktır. Bireyler işle ilgili gerçekçi hedef ve beklentiler geliştirmelidir. Kişilerin duygularını ve zorlukları paylaşmalarının, gerektiğinde yardım istemelerinin, sorunlar artmadan çözümde önemli bir kolaylık sağlayacağı bilinmelidir" dedi.
Depresyon Bunama Riskini Artırıyor
Ancak bilimadamları, bu iki hastalık arasında bağlantı olsa da doğrudan bir ilişkiden sözedilemeyeceğini vurguluyor.
Massachusetts Üniversitesi'nden Dr. Jane Saczynski tarafından yapılan ilk araştırmada, 949 yaşlı 17 yıl boyunca takip edildi ve bu zaman zarfında bu kişilerden 164'ü bunamaya yakalandı. Depresyon geçirenlerin yüzde 22'sinde bunama da görüldüğü, bunayanların yüzde 17'sinin ise daha önce depresyon geçirmediği belirlendi.
ABD'de 1239 kişi arasında yapılan diğer araştırmada ise, araştırmaya katılanların geçirdikleri depresyon sayısıyla bunama arasındaki ilişkiye bakıldı. Bunun sonucunda, bir kişi ne kadar çok depresyon geçirirse bunama riskinin o kadar fazla olduğu saptandı.
Araştırma sonucunda, iki veya daha fazla depresyon geçirenlerde bunama riskinin neredeyse iki kat arttığı belirlendi.
İlk araştırmayı yapan Saczynski, "Depresyonunun doğrudan bunamaya yol açıp açmadığını kesin olarak bilinmese de, depresyonun bunama riskini artırabildiği bazı durumlar var" dedi.
DAHA FAZLA ARAŞTIRMAYA İHTİYAÇ VAR
Saczynski, bir kişi depresyona girdiğinde beyin dokusunda oluşan yangının bunamaya yol açabildiğini, beyinde depresyonla birlikte artan bazı proteinlerin de bunama riskini artırabildiğini kaydetti.
Bilimadamları, iki hastalık arasındaki kesin bir bağlantı kurmak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunun da altını çizdi.
Araştırma, American Journal of Neurology dergisinde yayınlandı.
Parmak Uzunluğu Sosyal Davranışı Etkiliyor
Hormonlar androjen olarak adlandırılan erkeksi güçleri, saldırganlık ve güç gibi, geliştirebilmektedir.
Testesteron gibi androjenlerin yüksek düzeyleri ikinci parmağa göre dördüncü parmağın uzunluğunu daha çok artırır.
Hormonlara maruz kalma düzeyine göre parmak uzunlukları değişkendir. İkinci parmağın dördüncüden uzun olması, rekabetçilik özelliği gelişmiş demektir.
Aynı zamanda, işaret ve yüzük parmakları aynı uzunlukta olan kişilerin kalp krizi geçirme riski daha fazladır.
Başka bir araştırmaya göre ise, yüzük parmağı, işaret parmağından uzun olan kadınların, diğer kadınlara oranla spora daha yatkın olduğu kanıtlanmıştır.
Yüzük parmağı, işaret parmaklarından uzun olanların, koşuya daha yatkın ve koşu gerektiren sporlarda daha başarılı olduğu da kaydedildi.
Erkeklerde parmak uzunluğu, idrak kabiliyeti ve sperm sayısına ölçü olarak gösteriliyor. yüzük parmağı işaret parmağına göre ne kadar kısaysa, kişinin fevri olması, şiddete eğilim göstermesi ihtimali o kadar artıyor.
Kadınlar için, işaret parmağının uzun olmasının doğurganlık oranını gösterdiğini düşünülüyor.
Ruh Sağlığı ve Anksiyete Hakkında 3 Genel Bilgi
Genel ruh sağlığımız tüm hayatımızı etkiler. Kendimizi kötü hissetmemiz yaşamımızdaki olayları kısıtlar. Ruh durumumuzu kontrol altına almak, ruhumuza iyi bakmak bizim elimizdedir.
İki temel faktör herkesin ruh sağlığında etkilidir. Kalıtım ve çevre. Şizofreni, manik depresif ruh hali gibi ruhsal rahatsızlıklar kalıtsaldır.
Sağlıklı bir zihin ve sağlıklı bir beden kişide bir bütündür. Kişinin kendine olan saygı ve sevgisi ilk kuraldır. Kendine vakit ayırmak, özen göstermek, örneğin, dişleri fırçalamak, sinemaya gitmek, çok istediğimiz bir konsere bilet almak, banyo yapmak, bakım yapmak kendimize zaman ayırmak çok önemlidir.
Değerli olduğumuzu kendimize hissettirmemiz çok önemlidir. Bebeklik ve çocuklukta bu dönem başlar. İyi eğitimli bir çocuk ve mutlu aileye sahip bir çocuk hep böyle hisseder.
Disiplini elden bırakmadan huzurlu ve iyi eğitim çocuklukta başlar ve böyle devam eder. Kronik baş ağrısı, ülser gibi hastalıklar ruhsal sıkıntılardan ileri gelir.
Ruhsal ve zihinsel gerçekleri kabul etmemiz gerekir. Kendimiz, yapımız, kişilik ve huylarımız nasılsa öyleyizdir.
Değiştirmemeye çalışmalı, ileri derecede ruhsal sıkıntılarımız varsa tıbbi yardım almalıyız. Modern psikoterapi yöntemleri ile rahatlamaya çalışırız. Bunu desteklemek için temiz havada doğa sporları yapabiliriz.
Rüya analizi ve hipnoz yöntemi en son tıbbi tekniklerden biridir. Kendimizi her halükarda sevmeli ve düşünmeliyiz. Böylece hiçbir ruhsal sorun karşısında çaresiz kalmayız.
Bu depresyon başka
Deniz kenarları ve parklar vaktini değerlendirmek isteyenler için bekliyor. Yazın yaşanan tüm bu canlanmaya karşın sonbahar ve kış döneminde tersine bir dönem yaşanıyor.
Gündüzler kısalmaya, havalar değişmeye, doğa hüzne bulanmaya başlıyor. Bu değişimden insanlar da nasibini alıyor.
Bu da sonbahar depresyonuna neden oluyor.Sonbahar gelince neden depresif oluyoruz? İlkbahar doğanın canlanmasına, sonbahar ise canlılığını azaltmasına karşılık gelir. Bu nedenle sonbahar hüznü çağrıştırır. Havaların kötüleşmesi açık alanlardan tekrar güneşsiz kapalı alanlara gidilecek olması keyifsizlik ve mutsuzluk verebilir. Güneşli güzel günlerin artık gerilerde kaldığı, çetin kış koşullarının tekrar gelmek üzere olduğunu hatırlatır. Bu nedenle sonbahar hüzün mevsimi olarak anılır.Güneşi az görmek, iş sorumluluklarının artması, okulların başlaması, havaların serinlemesi insanlarda birtakım ruhsal değişimlere neden olur.HaberTürk’ün haberine göre
Ferahim Yeşilyurt sonbahar depresyonunun en sık rastlanan belirtilerinin hüzün, yorgunluk ve enerji azlığı olduğunu belirtirken, diğer belirtileri şöyle sıraladı: •
Sabah uyanmakta güçlük çekme• Yataktan kalkmak istememe• Karamsarlık• Cinsel enerjide azalma• Çabuk sinirlenmeDepresif ruh halinden çıkmak için neler yapılmalıdır? İyi bir tatil sonrasında yeterince dinlendiğimizi düşünmek lazım.
“Bu kadar tatilden sonra yeniden yeni sorumluluklar alabilirim.” diye düşünmek lazım. Yeni planlar hazırlamakta fayda var. Yeni planlar hem bizi bir şeyler yapmak için zorlar hem de hareketlendirir. Uyku ve beslenme alışkanlıklarımızı yeniden tatil öncesine göre düzenlemek gerekir. Yeni amaçlar, hedefler oluşturmak gerekir. Yazın bazı güzellikleri olsa da sonbahar ve kış mevsiminin de benzer güzellikleri olduğu hatırlanmalı. Yazın çoğunlukla sinema ve tiyatroya gitmek istenmezken, bu dönemlerde bu faaliyetlerle ilgilenilebilir.Gün ışığının azalması depresyonu artırıyor mu? Güneş ışınlarının daha az olduğu kış aylarında depresif duyguların daha fazla arttığı bilinir. Hatta depresyonda “ışık tedavisi” adında bir yöntem bile vardır. Özellikle İskandinav ülkeleri gibi kış aylarının çok yoğun geçtiği bölgelerde bu tedaviden yararlanılır.Enerjimizi artırmak amacıyla neler önerirsiniz?• Düzenli egzersiz yapın. Günde bir saat yürüyüş bile yeterli.• Sağlıklı beslenmeye özen gösterin.• Düzenli uyuyun. Aynı saatte yatıp, aynı saatte kalkın.• Güne mutlaka iyi bir kahvaltıyla başlayın.• Arkadaşlarınıza vakit ayırın.• İşyerinde kısa molalar verin.• Keyif aldığınız aktiviteleri planlamaya çalışın.
Sonbahar depresyonu en çok kimlerde görünüyor? Depresif duygu durumu, çökkünlük, kaygı ve endişe genellikle kadınlarda daha sık görülür. Bu nedenle sonbahar depresyonunun da kadınlarda daha sık görüldüğünü söyleyebiliriz. Diğer taraftan daha önce depresyon tanısı almış kişilerde de bu dönemlerde depresyonun tekrarlama ihtimali artar. Özellikle karamsar, endişeli, özgüveni düşük kişiler bu dönemlerde daha fazla risk taşırlar.Yiyeceklerin de ruh halimiz üzerinde etkisi var mı?
Beyaz şekerden uzak durmak gerekir. Kan şekerini hızla yükseltip düşürdükleri için halsizlik, yorgunluk hislerine neden olabilirler ya da artırabilirler. Bunun yerine şekeri doğal meyvelerden kullanmak daha iyidir. Tatlı, çikolata ve pastaların fazla tüketimi fayda sağlamaz. Diğer taraftan vitamin eksikliğine bağlı olarak da yorgunluk halsizlik hissedilebilir. Bunu gidermek için doğal ya da medikal vitaminler kullanılabilir.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu
Hiperaktif, dikkatsiz ve düşüncesiz davranışlar topluluğudur. Uygunsuz ve şiddetli davranışlar olarak tanımlanır.
Ruh hali, anksiyete, dürtüsellik, düşmanlık, kötü konsantrasyon, uyku bozuklukları, baş ağrısı, migren ve mide bozuklukları gibi şikayetler görülür. Zayıf doğan kişilerde daha çok görülür.
Dikkatsizlik kadında, hiperaktivite bozukluğu erkekte sık görülen şikayetlerdir. Büyüme çağındaki çocuklarda görülen hastalık çevresel faktörler ve beslenme ile paraleldir. Bunlar beyin gelişimi ve işlevini etkiler.
Zararlarını, sonuç ve nedenlerini çocuklara öğretmek gerekir.
Davranış bozukluğunun olası nedenleri şunlardır:
çocuğun yaşamında ani bir değişiklik, anne, baba kaybı, boşanma, ya da ebeveynlerin iş kaybı, taşınma, nöbetler, orta kulak sorunları, kısa süreli işitme sorunları, görme sorunları, beyin sorunları, başarısızlık, öğrenememe ve okul korkusu, anksiyete ve depresyon.
Araştırmalara göre, demir ve yağ eksikliği, çinko eksikliği DEHB ile ilişkilendirilmiştir. Otizm, şizofreni, depresyon gibi hastalıklarda da aynı şekildedir. Yağlar, beyin ve merkezi sinir sistemi temel yapısal ve işlevsel görevinde rol oynar ve gelişmesinde önemli bir faktördür.
Yumurta sarısı ve beyaz etlerde bulunan demir ve yağ çocukların davranış özelliklerinin gelişimi için önemlidir.
Çocuğunuzun Kişisel Gelişimine Katkıda Bulunun
Birey olarak kabul edin
İyi anne baba olmanın ilk koşulu, çocuğunuzu doğduğu andan itibaren bir birey olarak kabul etmektir. Dolayısıyla sizin, onun üzerindeki isteklerinizden ziyade, onun ne istediğine önem vermek gerekiyor. Çoğu anne baba demez mi, “Benim yapamadıklarımı çocuğum yapsın istiyorum”…
Bağımlılık ilişkisi yaratmayın
İyi anne baba, çocuğunun kişilik gelişimine katkıda bulunan, kendine güven duymasını sağlar. Çoğu zaman karıştırılır; fakat anne babaya bağlanma ayrı, bağımlılık ayrıdır. Aslolan birincisidir. Çocuğun yeteneklerini keşfetmek ve kendisinin keşfetmesine izin vermek, onu baskı altına almamakla olur. Çocuk her hareketi kontrol altında tutularak değil; koşarak, zıplayarak, oynayarak büyümeli.
Kafanızdaki şablona oturtmaya çalışmayın
İyi ebeveyn, çocuğunu seçim yapmaya yönlendiren anne babadır. Çocuğu kafanızdaki şablona oturtmaya çalışmak, yapabileceğiniz en büyük hatadır. O sizden başka bir canlı, başka bir birey. Özellikle ergenlik döneminde ailenin beklentisi ile çocuğun istekleri çatışacağından, ortaya başedilmez sorunlar çıkabilir. Bu noktada çatışmak ve beklentilerinizi dayatmak yerine, anlamaya yönelik bir sohbet ortamı yaratarak iletişim kurmanız önemlidir.
Güven duygusu aşılayın
Kendine güvenen bir çocuk yetiştirmenin yolu, çocuğun başkalarına güvenmesini sağlamaktan geçer. 0-3 yaş aralığında ağlatılmayan çocukta başkalarına karşı güven duygusu gelişir. Kendine güven için çocuğun kendi cinselliğinden hoşnut olması gerekir. Cinsel kimliğin oluşması da 4 yaşında olur. Eşlerin iyi birer sevgili olarak rol model olması, çocuğunuzun cinsel kimliğinin oluşmasına olanak yaratır.
Yarışabilmesini sağlayın
İyi anne baba, çocuğunun girişimci ruhunun gelişmesine katkıda bulunur. Bu da oyuncaklarıyla, arkadaşlarıyla, kapalı alanda ya da doğada oynaması için imkan yaratılmasıyla olur. 6-11 yaşlarında çocuğun yarışabilmesi, rekabet etmeyi öğrenmesi gerekir. Bunun için yaşıtlarının arasında bulunmasına fırsat vermelisiniz.
Eğlenme zamanları yaratın
Bir çocuk hayatı boyunca pek çok kez sınava tabi tutuluyor. Bu sınavlara önem vermeniz, başarılı olmasını sağlamanız önemli. Ancak onun için eğlenme, dinlenme, yeteneklerini geliştirme alanı da yaratmanız gerekir. Elinizdeki imkanlar ölçüsünde onun yeni alanlarla tanışmasına izin verin.
Sorgulamadan dinleyin
Çocukla iletişim kurmak, diğer yetişkinlerle iletişim kurmak gibidir aslında. Tıpkı yaşıtlarınız gibi onu da anlamaya çalışmak, duygularına ayna tutmak gerekir. Bu da soru sormak, direktif vermek, öğüt vermek, “ben çocukken böyle yapardım” şeklinde karşılaştırma yapmakla değil; çocuğun ne istediğini anlamaya çalışmakla olur.
Uykusuzluk-İnsomnia
Eşler arasındaki anlaşmazlıklar nasıl çözülür
Bir kadının ve bir erkeğin her konuda anlaşması pek mümkün bir durum değildir elbet. Önemli olan arada yalanan tartışmaları ve anlaşmazlıkları sakin ve doğru yollarda çözebilmektir. Biz de bu konuda Terapist Ebru Tuay Üzümcü’nün önerilerine kulak verelim dedik…
Eşler arasındaki anlaşmazlıklar nasıl çözülür?
Terapist Ebru Tuay Üzümcü, çiftlerin, sorun yaşanan anda değil daha sonraki bir zamanda sıkıntılarını konuşmalarının en önemli önerilerden biri olduğunu belirtiyor. Belki o günün akşamına, belki bir iki gün sonrasına; öfkenizin geçtiği sakin bir anda konuyu konuşmak için sohbet ortamını yaratmanız sağlıklı olacaktır. Çünkü bu şekilde hem siz konuşmaya daha müsait bir enerjide, karşınızdaki kişi de duymaya daha müsait bir enerjide olacaktır.
Özellikle hangi konuda tartışılıyorsa ona odaklanılması gerektiğini unutmamak gerek. Terapist Ebru Tuay Üzümcü “Zaten geçen sefer de böyle olmuştu” şeklindeki daha önceki yaşantıları o ana getirmenin çok yanlış olduğunu vurguluyor. O andaki problemde kaldığınız müddetçe sorunu çözebilmeniz de çok daha kolay olacaktır. İkinci önemli nokta, tartışma esnasında asla kişiliğe yönelik değil, davranışa yönelik derdinizi anlatabilmek, eleştirinizi yapabilmektir. Susmak ve tartışmayı bırakıp gitmek, eğer tartışmayı o anda saygılı bir biçimde sürdüremeyecekseniz bir seçenek olmalı. Eğer tartışmayı sürdürebilecek bir tutum içerisindeyseniz, konuşmaya devam etmekte fayda vardır.
Panik atak nedir, panik atak nedenleri, belirtisi ve panik atak tedavisi
Halk arasında panik atak olarak bilinen ve asıl adı “panik bozukluk” olan hastalığın tanımını Depresyon ve Panik Bozukluk Merkezi’nden Dr. Nihat Kaya şöyle yapıyor:
“Herhangi bir neden olmadan ortaya çıkan, özellikle kalbin hızlı çarpması, nefes alamama, boğazda tıkanıklık hissi, kontrolü yitirme ve ölüm korkularının eşlik ettiği panik nöbetleridir.”
Bu hastalığın nedeninin tam olarak bilinmediğini söyleyen Dr. Kaya; bazı araştırmacılara göre panik bozukluğun psikolojik etkilenmeler, örselenmeler sonucu meydana geldiğini; bazı araştırmacılara göre ise durumun biyolojik temelleri olduğunu belirtiyor.
Şehir hastalığı
Panik bozukluğun en çok 30’lu yaşlarda ortaya çıktığını ifade eden Dr. Kaya, “Hastalığın çocuklukta görülme sıklığı oldukça az, 45 yaşından sonra başlaması ise olağan değil” diyor.
Son yıllarda panik bozukluğun adeta moda gibi yayılmasının nedenlerini Dr. Kaya şöyle açıklıyor:
“Özellikle büyük şehirlerde hırsızlık, trafikteki keşmekeş, hava ve çevre kirliliği, insan ilişkilerindeki yapaylık ve bencillikler, hormonlu gıdalar, teknolojik kirlenme, yüksek binalar, asansörler, köprü ve viyadükler, metro gibi taşıma vasıtaları, iş yaşamındaki rekabetler, ayakta kalma mücadeleleri, insandaki kaygı düzeyini artırıyor. Kırsal alanda panik atak daha az görülüyor.”
Panik atak belirtileri
Dr. Nihat Kaya, tipik panik atak belirtilerini şöyle sıralıyor:
* Taşikardi (kalbin normalden fazla çarpması)
* Göğüs ağrısı ve bazen sol kolda ağrı
* Titreme, terleme, sıcak-soğuk basmaları
* Baş dönmesi, göz kararması, baygınlık hissi
* Bedende uyuşma ve karıncalanma
* Olayları, nesneleri bir sis perdesinin arkasında görme
* Kontrolünü kaybetme ya da çıldırmaktan korkma
* Bulantı ya da karın ağrısı, midede şişkinlik ve gaz
* Şiddetli ölüm korkusu
* Kendine ve çevreye yabancılaşma hissi
Kimler panik atağa daha yatkın?
* Birinci derece akrabalarında panik ya da anksiyete (kaygı) bozukluğu olanlar
* Sıkıntılı, telaşlı, aceleci, mükemmeliyetçi insanlar (Özellikle sanat, sahne, medya ve tekstil sektöründe çalışanlar)
* Düşünce ve duygularını dışarıya yeterince yansıtamayan, içe dönük insanlar
* Alkol ya da başka maddelere yatkınlık ve bağımlılığı olanlar
* Sürekli verici davranıp, “hayır” diyemeyenler
* Sürekli baskı altında olup engellenen ya da kendi kendini baskılayanlar
* Cinselliği baskılayan, cinsel tatminsizlik yaşayan, yoğun bilinç dışı aldatma dürtüleri ve gizli homoseksüel eğilimleri olanlar
* Aşırı hırslı, sürekli başarıyla beslenen, başarısızlıklarda sürekli kendini suçlayanlar
Panik atak nasıl davranır?
* Sürekli kalbini ve nabzını dinleme
* Tansiyon aletiyle dolaşma, sürekli tansiyonunu ölçme
* Sürekli yanında birilerinin bulunmasını isteme, yalnız kalamama, sokağa çıkamama, kapalı ve kalabalık yerlere girememe, toplu taşıma araçlarına binememe
* Tatile çıkamama
* Birçok sağlık sigortasına üye olup kartları yanında taşıma
* Sık sık acil ünitelerine başvurup kalp grafikleri çektirme, check-up yaptırma
* Kuaföre, diş hekimine gidememe
* Sutyen takmaktan sıkıntı duyma
* Kriz gelir diye seksten uzaklaşma
* Cenaze arabası, ambulans, itfaiye aracı görünce ve hastanelere gidince fenalaşma hissi
* Uyanamama, uykuda panikle ölürüm diye uyumama, herkes uyurken uyanık kalıp herkes uyanıkken uyuma davranışıyla kendini garantiye alma
* Tansiyon yükselecek, kalp krizi geçirilecek veya felç kalınacak korkusuyla aşırı rejim uygulama
* Uçağa, vapura binememe
* Tek başına banyo yapamama, tuvalete gidememe, kapıda birini bekletme
* Tünellerden, köprülerden geçememe, yüksek yerlere çıkamama, kendini aşağı atma korkusu
* Issız ve şehirden uzak yerlere gidememe
* Hem giysisinin cebine kriz anında kullanılmak üzere ilaç koyma
* Panik süresince tuvalate gitme isteği
* Dini inanç varsa bunu derinleştirip ibadetlere başlama, yoksa dine yönelme
Panik atak tedavisi nasıl olur?
Bu hastalığın kesinlikle kontrol altına alınabildiğini söyleyen Dr. Nihat Kaya, tedavide ana ilaç olarak antidepresan, yardımcı olarak sakinleştirici, yatıştırıcı ve bedensel belirtileri önleyici ilaçlar kullanldığını; bunların yanı sıra bilişsel ve davranışsal terapiler uygulandığını belirtiyor.
Yakınınızda biri panik atak geçiriyorsa…
Psikolog Uğur Dalan, panik atak geçiren birine ne yapılması gerektiği konusunda şunları söylüyor:
“İlk önce gerçekten o kişinin panik atak geçirip geçirmediğinden emin olunması gerekir. Eğer kişinin panik atak geçmişi varsa ve siz de o anda panik atak geçirdiğinden eminseniz, ilk olarak onu rahat olabileceği ve etrafında onunla ilgilenen çok fazla kimsenin olmadığı bir yere götürün. Olabildiğince sakin ve serin kanlı olmalısınız. Kişi o anda çok kötü bir şey olduğunu, öleceğini düşünüyordur; siz de sanki o kişi ölecekmiş gibi panik bir şekilde hareket edersiniz kişiyi daha da kötü bir duruma sokabilirsiniz. Panik atak geçiren kişiye bunun 10 dakika ile 20 dakika arasında geçeceğini, bu yüzden herhangi bir şey olmayacağını, sakinleşmesi gerektiğini söylemek ve nefes egzersizi yapmasını sağlamak, çok yerinde ve rahatlatıcı bir davranış olacaktır.”
Hipnozun Beyin Üzerindeki Olumsuz Etkileri
Hiperaktivite ve Dikkat Eksikligi Nedir
Hiperaktivite ve Dikkat Eksikliği Nedir
Hiperaktivite deyince kiminin aklına iyi kiminin aklına kötü şeyler gelir, aslında çevremizdeki bir çok çocuk veya erişkinde hiperaktivite vardır ama çoğu zaman bunların farkına varamayız. Bazen yaşın getirdiği özellikler olarak yorumlar bazende geçmişten beri iç içe yaşadığımız özellikler olduğu için önemsemeyiz. Giderek hiperaktivite hakkında bilgiler artmış olup artık en azından ülkemiz açısından 10-20 yıl öncesi zamanlara göre daha iyi bilinmekte ve fark edilmektedir. “Yaramaz” “haylaz çocuk” “atak çocuk” “hiç yerinde durmuyor” diye tabir edilen çocukların birçoğunda hiperaktivite olabilir. Ancak şurası bir gerçek ki sakin görünen veya bazı ortamlarda sakin oturan çocuklarda da hiperaktivite görülebilmektedir.
Hiperaktivite Dikkat
Kimi ailelerin çocuğuna hiperaktif tanısı konunca çocuğuna dahi denmiş gibi sevinmekte kimi aileler ise çocuğuna çok kötü bir tanı konmuş gibi çok üzülmektedir. Aslında bu iki durumda oldukça hatalı olup mühim olan çocuğu olduğu gibi kabul ederek hiperaktif olsun veya olmasın onun için en iyi olanını yapmaktır. Hiperaktivite ve dikkat eksikliği durumu önemli bir avantaj olmadığı gibi çok önemli bir sorunda değildir. Sadece onu bilmek ve onun tedavisini yönlendirmek önemlidir.
Aslına bakarsanız tedavi veya tanı için başvuran kişiler oldukça şanslı grubu oluşturmaktadır. Esas olarak fark edilmemiş ve tanı konarak yönlendirilmemiş veya tedavisi düzenlenmemiş hiperaktif çocukların daha şanssız oldu-ğu bir gerçektir. Hiperaktivite belirtileri ile okulu ve günlük hayatı başarılı bir şekilde idare etmek zorunda kalan ve çoğu zaman idare edemeyen kişileri gördüğümde onlar adına yapılacak çok şey olduğunu düşünmekteyim. Anne babalar, eğitimciler ve öğretmenlerin bu durumu tanıması oranında erken tanı ve yönlendirme mümkün olacak ve sorunlar çıkmadan önce müdahale edilmiş olacaktır.
Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu
Nedense bazı anneler çocukları çok hareketli olduğu buna ek olarak çok anlamlı derecede dikkat eksikliği olduğu halde görmezden gelmektedir. Bunun sonucunda oluşmuş okul başarısızlığı olduğu halde çocuklarını hekime getirmemekte, bu durumu kendilerine göre idare etmeye çalışmaktadırlar. Yönlendirme ve müdahale yapılmadığı için çocuklarının psiko-sosyal açıdan ve akademik açıdan geleceklerine olumsuz tesirde bulunabilmektedirler. Beni bu türlü bir kitabı yazmaya iten en önemli neden; anne baba, eğitimci ve her birey için bu durumun farklı algılanmasını önlemek ve hekim olarak bilgilendirme görevimi yapma amacıdır. Önceden fark edilerek başarı ile yönlendirilmiş fertlerin gelecekte olumlu gidişatı ve bunun sonucunda hayattaki başarıları aile ve toplum için önemlidir. Eğitimsizliğin ve cehaletin toplumun başına açtığı problemleri hepimiz görmekteyiz. Bu açıdan ruh sağlığı ile ilgilenen kişilerin kişiyi topluma kazandıracak, zayi olmasını engelleyecek ve akademik gidişatına olumlu tesirde bulunabilecek olan önlemlerin alınmasına yardımcı olması gerekir. Tedaviye her başvuran çocuğun bütün sorunlarının çözülmesi ve mutlak başarılı gidişat sağlanması gibi bir iddia hiç bir hekimde bulunmamaktadır. Ancak bilgilendirme ve kişiye özel yönlendirme ile birçok problemin oluşması engellenebilmekte ve olumlu gidişata yardımcı olunmaktadır.
Bazıları hiperaktivite ve dikkat eksikliği durumunu sadece çok aşırı hareketlilik olarak algılama hatasına düşerler. Hareketliliğin çok aşırı olmadığı ama dikkat eksikliğinin anlamlı olduğu hiperaktif çocuklar daha güç tanınırlar. Yaşı ilerlemiş yani orta okul lise dönemine kadar idare edilmiş ve hiperaktivite (aşırı hareketlilik) şikayetleri geri plana düşmüş çocuklarında tanınması güç olur. Kimbilir belki de çok zeki olduğu halde tedavi edilmediği için okulun en tembel ve yaramazları olarak bilinen çocuklardan birisi erken dönemde tedavi yapılmamış hiperaktif bir çocuk olabilir. Çok hareketli ve ” bu çocuk dahi olabilir” denen ve okula başladığında herkesi hayal kırıklığına uğratarak giderek özgüveni azalan ve başarısızlık duygusu yaşayan bir çocukda hiperaktif olabilir. Kim bilir belki de siz veya çok yakından tanıdığınız birilerıde hiperaktif olabilir. Hiperaktivite %5-10 sıklıkla görülen oldukça yaygın bir durumdur. Uzun vadede başarısızlık, madde bağımlılığı, suça eğilim ve sosyal problemler yaşayan kişilerin tedavi edilmemiş hiperaktif kişiler olma ihtimali vardır. Aile ve toplum açısından uygun yönlendirilmediğinde işlevsellik kaybettiren bu problemin zamanında müdahale edilmesi gerekir.
Bu kadar sık görülen ve bu kadar önemli sonuçlar (kitabın ilerleyen dönemlerinde ayrıntılı anlatılacaktır) doğuran bu bozukluk artık eskisinden çok daha iyi tanımlanmakta ve daha iyi tanı ve tedavi edilmektedir. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite durumu hakkında en çok konuşulan ve en çok araştırma yapılan psikiyatrik bozukluklar arasında ön sıralarda yer almaktadır. Özellikle geçtiğimiz on yıl bu alanda çok önemli gelişmelere vesile olmuştur.
Dikkat eksikliğini azaltan ve dikkatlerini toplamaya yardımcı olacak değişik tıbbi tedaviler, davranışlarını yönlendirecek davranış terapileri bulunmaktadır. Bunların hangileri etkin hangileri etkisiz bu kitapta güncel bilgiler ışığında bilgi verilecektir. Her önüne gelenin terapi ve eğitim adı altında bir şeyler yapmaya çalıştığı ülkemizde gerçek tedavi ve yönlendirme önem kazanmaktadır.
Şizofreni Nasıl Teşhis Edilir Tedavileri Nasıl Olur
Düşünce dağınıklığı, zor düşünme, hafıza zorluğu, bulanık geçmiş, konsantrasyon zorluğu, umursamazlık, duygu zayıflığı, sosyal işlev eksikliği şizofreniyi meydana getirir. Mutlaka psikolog tedavisi görülmelidir.
Uzun vadede ve etkili tedavi için erken tanı çok önemlidir. Diğer beyin hastalıklarıyla belirtileri aynıdır. Örneğin majör depresyon. Şizofren bir kişi paranoyak olur, her şeyin yanlış veya ters gittiğini düşünür. Kuşku vardır. Eğer bu hastalık ailenizde de varsa, aile ağacınızı doktorunuza sunarak, işinizi kolaylaştırabilirsiniz.
Böylece, eski vakalarda nasıl tedavi görüldüğü, neyin işe yaradığı neyin yaramadığı, hastaya nelerin iyi geldiği daha kolay bulunacaktır. Erken teşhis aynı zamanda, diğer hastalıkların başlamasını önleyecek ve beyin hasarındaki ilerlemeyi durduracaktır.
Beraberinde getirdiği kişilik bozukluğu ile, hayattan sıyrılıp kendi hayal dünyasında yaşayan şizofreni hastaları, kurdukları senrayolara göre yaşarlar ve ona inanırlar. IQ testlerinin yanısıra, koku testi, kan testimanyetik rezonans görüntüleme(mrg) testleri de şizofreni hastalığı tanısı için kullanılmaktadır.
Ada Çayının Yarattığı Mucizelere Bir Yenisi Daha Eklendi
Çeşitli hastalıkları tedavi ve önlemede ciddi bir yardımcı olan ada çayının farklı uygulamalarla birlikte saçlar için de mucizevi etkilerinin olduğu ortaya çıktı.
Güzelliğin sırlarından biri olarak kabul edilen ada çayı ile saçlarınızı onarabilir, tazeleyebilir ve size sağlığınızı kazandırabilir.
Ada çayı ve toknik: Su ile, papatya, ada çayı ve mersin yaprağının karıştırılarak hazırlandığı karışımı kısa bir süre kaynatın. Sonra demlemeye bırakın. İçindeki yaprakları çıkarın. Duşlarınızdan sonra saç diplerinize masaj ile birlikte uygulayın.
Ada çayı ve buharlı uygulama: Dağ kekiği, ıhlamur, adaçayı ve lavanta bitkilerini kaynatarak elde edeceğiniz karışımı buhar banyosu sırasında cildinize uygulayın. Cildinizin temizlendiğini ve gerginleştiğini göreceksiniz.
Saçlarınız mat veya kirli görünümlü ise aşağıda belirtilen uygulamalar sizin için faydalı olacaktır.
* Yumurta sarısı ve zeytin yağımı karıştırarak, masaj eşliğinde saçınıza uyugulayın. 10 dakika bekleyin. Yıkayıp durulayın.
* Banyonuzun ardından, saçlarınızı yıkadıktan sonra limon suyu ve sirke ile sasçlarınıza masaj uygulayın. Sonra saçlarınızı durulayın. Saç kremi uygulayın ve tekrar yıkayın. Böylece yıkanırken arındıramadığınız tüm kirlerden saçınızın arındığını göreceksiniz. Bir sonraki uygulamanız için iki hafta ara verin.
Kadınlar Neden Erkeklerden Uzun Yaşar
Kadınlarda erkeklere göre daha az dolaşım sistemi bozuklukları görülmesinin daha uzun yaşama nedenlerinden en belki de önemlisi olduğunu belirten Sayın Profesöz Perls, kadınların uzun yaşamasının diğer sebeplerininde aşağıdaki sırlar olduğunu söyledi;
- Bayanlarda kalp damar problemleri ortalama 75 yaşında görülürken, erkeklerde bu rakam 50.
- Kandaki demir oranının farklı olmasıda kadınların daha uzun yaşamasının sebeplerinden biri. Bu farklılıktan ötürü erkek bireyler kadınlardan daha az et ve et ürünleri tüketmeli .
- * Kadın genindeki 2. X kromozomu çok büyük bir etken . Kadınlar bu 2. X kromozomunun hücre yenileme ve destekleme özelliğinden yararlanıp daha uzun yaşayabilir. Erkekler de ise bu özellik yoktur .
- Erkek bireyler 20li yaşlarında tıp dilince “Testesteron kasırgası” yaşarlar. Hormon seviyeleri aşırı derecede artar ve bunun sonucunda tehlikeli-zararlı davranışlarda bulunurlar. Bu tür davranışlar erkek ölümlerinin asıl sebebidir .
- Erkeklerin ölüm sebepleri içinde depresyon da çok önemli bir yer tutar.
- Aşırı sigara kullanımı, bol yağlı yemekler ve stres altında bulunma erkek ömrünü kısaltıyor.
En Büyük Mutluluğunuzu Keşfedin - Motivasyon
Rutin yaşam tarzınızdaki küçük değişiklikler sizi yeniden güçlendirecek ve mutlu olmanızı sağlayacaktır.
Böylece daha huzurlu olacak ve kendinize olan güveniniz artacaktır. Vücudunuzla uyumlu ve barışık olun. Acı, ağrı, yorgunluk, anksiyete gibi olumsuz durumlarda sorunu nasıl çözeceğinizi düşünün. Doktora gidin. Spor yapın, düzenli beslenin.
Keyif alacağınız şeyleri yapın ve kendinize zaman ayırın. Mutlu olabilmek için iyi bir psikolojiye sahip olmak gerekir. Kötü hissediyorsanız psikolog yardımı alın. Yoga yapın, aklınızı boşaltın ve rahatlayın. Sevdiklerinizle birlikte olun, eğlenin.
En yakınlarınıza örneğin eşinize, çocuğunuza, kardeş ya da arkadaşınıza derdinizi anlatın ve dertleşin. Bu sizi rahatlanır. Bastırılmış düşünceleri derine itmek yerine kazanan ya da kaybeden durumunda her zaman bakış açınıza güvenin ve kendi fikrinizi dinleyin.
Bu, psikolojik enerjinizi %99 artırır, daha mutlu hissettirir. Kendinizle bir motivasyon konuşması yapın. Aynaya bakın ve kendinizle konuşun. Ayrıcalıklı bir eleştiri yapın, kimseden eksik olmadığınızı söyleyin, ve korkusuz olduğunuzu söyleyin.
Kendinize gülümseyin. Mutlu anları unutmamak için o ana odaklanın ve tadını çıkarın. Bu gelecekte aklınıza gelecek ve hatırlayıp mutlu olabileceksiniz.
Kişilik Bozukluğu Durumlarında Neler Yapılmalı
Kişilik bozukluğu (anksiyete), huzursuzluk, korku ya da endişe ile ilişkili kötü hislerin kişinin ruh ve aklında birleştirilmesidir.
Herşeyden korkma ve kaçma belirgin belirtileridir. Kalp çarpıntısı, yorgunluk, bulantı, göğüs ağrısı, nefes darlığı, mide ve baş ağrısı gibi fiziksel etkiler ile kendini gösterir. Panik atakla ortak yanları vardır.
Günlük yaşamdaki herşey, herkes ve heryerden korkma, kaygı içinde olmak, kişiye huzursuzluk verir. Yanlış düşüncelere kapılma durumu, hayal kurma ve buna inanarak yaşama durumu vardır. Kişinin okul, iş, ev ve sosyal hayatı fazlasıyla etkilenir.
Sinirlilik, terleme, düşünme-karra verme güçlüğü, konsantrasyon güçlüğü, sık tuvalete gitme, titreme, uykuda düşme, kendi kendine konuşma diğer belirtilerdir. Depresyon, alkol, uyuşturucu, fobiler, obsesif kompulsif bozukluk diğer anksiyete bozukluklarıdır. Genetik ve çevresel faktörler nedenleridir. Beyin üzerindeki mesajlar sinirlerden doğru taşınmazsa anksiyeteye neden olur.
Çevresel faktörler ise, travma, taciz, ölüm, kaza, ayrılıklar, mekan değişikliği gibi sebepleri vardır. Kafein ve nikotin kötüleştirebilir. Ergenlikte sık rastlanır. Kadınlarda daha çok görülür. Çoğu kişide günümüzde görülmeye başlanmıştır. Kötü hayat şartları bunu tetikler.
Tedavisi için, mutlaka psikolog ya da psikiyatrist desteği alınmalıdır. Korku veren ve istenmeyen yerlerden ve kişilerden uzaklaşmak, huzurlu bir ortama kavuşmak, pozitif kişilerle birlikte olmak kesin tedavilerindendir.
Fobi Ne Demektir-Ne Değildir-Ganiş Bakış ve tedavileri
Örnekleri çoğaltacak olursak, başarısızlık korkusu, köpek korkusu, yalnızlık korkusu, dişçi korkusu, toplum içinde konuşma korkusu, kan korkusu, hastane korkusu, gece korkusu, ölüm korkusu gibi.
Bir fobi ile yaşamak zordur fakat korkulan şeyler her gün karşımıza çıkmayabilir. Aile, arkadaş ya da bir uzmana bu durumu anlatarak ki bu zamanla olabilir, bu şekilde atlatılabilir. Korkunun üstüne giderek onu yavaşça uygulayarak da bu aşılabilir.
Genelde yeni denenen ya da ilk kez yapılan şeyler meraklıdır ve gizemi bazen korku ya da endişe getirebilir. Bu ilerlerse fobiye dönüşür. Kaynağını tespit ederek ana sorunu öğrenmek ve iyileştirmek faydalı olacaktır. Sosyal fobi insanlarda en yaygın olanıdır.
Toplum içine karışmamak, kimseyle muhatap olmamak, birşeye karışmamak gibi. Agorafobi ise panik atağa bağlı olarak gelişir. Kişilik bozukluğu ile de gelişebilir. 3 ana grubu vardır. Özgül fobi, sosyal fobi, agorafobi. Özgül fobi herhangi birşeyden korkma, kedi, köpek, gece gibi.
Sosyal fobi, toplumda kaygılı olma toplumsal fobi. Agorafobi ise bir yerde duramama, sıkılma gibi. Çarpıntı, sıcak basması, terleme ile görülür. Çocuklarda 5-9 yaş arasında görülebilir.
Tedavi genelde uzman tarafından tavsiye edilen ilaçlarla yapılırken, sosyalleşme, arkadaş edinme, üstüne gitme yöntemleri ile de kişi kendini rahatlatabilmektedir.
Sıkıntı ve Stresin Vucüt Sağlığımıza Etkileri
Küçük çapta yaşanan günlük stresler insanı karamsarlığa, sinirliliğe ve yorgunluğa iter. Stresin çapı genişledikçe, ruh sağlığımıza olumsuz etkileri de aynı şekilde genişlemeye başlar. Yani stres kronikleşmeye başladığında, stres hormonları depresyon, panik atak gibi birçok davranış bozukluğuna, hatta hafıza kayıplarına bile neden olur. Bu nedenle yapmamız gereken şey stresimizi, sinirimizi kontrol altında tutmaya çalışmamızdır. Kendimizi kötü hissettiğimizi anladığımız anda açık havada yapacağımız bir yürüyüş veya bizi sinirlendiren düşünceleri büyütmek yerine çözüm bulup kafamızdan atmamız kronikleşmeyi önleyecektir.
Uyku düzenimiz
Vücudumuzun düzenini sağlayan ve her zaman dengede olması gereken iki hormon vardır; seratonin ve melatonin. Bu iki hormonda yaşanan dengesizlikler uyku düzenimizi olumsuz yönde etkiler. Uykuya geçişte güçlük çekilir, uyku esnasında bölünmeler yaşanır ve rahatsız bir uyku uyumamıza neden olur. Stres de bu uykuyla yakından alakalıdır. Can sıkıcı bir gün geçirdiysek sağlıklı bir uyku uyumamız da olanaksız hale gelir. Dolayısıyla stresi eve taşımamak, mutlaka spor yaparak enerjiyi dengelemek ve sadece ’keyifli’ bir uyku anlamına gelen bir yatak odası oluşturmak düzenli bir uykuyu, dolayısıyla enerjik bir ertesi günü getirecektir.
Bağışıklık sistemimiz
Vücudumuz tehdit edici bir durumla karşı karşıyaysa devreye savunma mekanizması girer. Stres esnasında vücudumuzun adrenalinle dolar ve vücut dayanıklılığını artıran birçok stres hormonu salgılanır. Bu hormonlar o an için önemli olmayan vücut fonksiyonlarımızı minimuma indirir. İlk olarak ikinci plana düşürülenler ise bağışıklık ve sindirim sistemlerimizdir. Dolayısıyla stres kronik bir haldeyse bağışıklık sistemimiz düşer, bu da bizi her türlü bakteriye ve virüse karşı zayıf hale getirir. Bu durum kalp rahatsızlıklarından diyabete, hatta kısırlığa kadar birçok hastalığa yol açabilir. Bizim yapmamız gerekenler ise multivitamin desteği almak veya vücudumuzun stres sinyallerini tanıyıp önlem almaya çalışmaktır.
Sindirim sistemimiz
Mide ağrıları ve yanmalarının altında sadece yediklerinizin veya üşütmenizin yatmadığını biliyor muydunuz? Az önce söz ettiğimiz gibi stres anında ikinci plana atılan sindirim sistemimiz de durumdan oldukça etkileniyor. Stres hormonlarının salgılanmasından dolayı yavaşlayan sindirim, uzun vadede ishale veya kronik hastalıklara neden olabiliyor. Ayrıca stres, besinlerin sindirilmesine yardımcı olan mikroorganizmalara zarar vererek, midenin dengesini alt üst ediyor. Stresimizi kontrol altında tutmanın yanı sıra bol bol su tüketmek, meyve ve sebze tüketimini artırmak ve fazla antibiyotik kullanmaktan kaçınmak sindirim sistemimiz için yapacağımız iyilikler arasındadır.
Bağlantılar
Sitede Arama Yap
İBRAHİM SARAÇOĞLU |
Blog Arşivi
-
▼
2010
(507)
-
▼
Temmuz
(40)
-
▼
Tem 11
(20)
- Tansiyon Hastalarına Sıcak Uyarısı
- Havuzlar Hasta Ediyor
- Sıcak, Tahammül Gücünü Zayıflatıyor
- Lens İle Havuza Girmeyin
- Güneş Kremiyle İlgili Çarpıcı Gerçek
- Cilt Kanserinde Aşı Umudu
- Çocukları Yaz Hastalıklarından Koruyun
- Tükenmişlik Sendromu
- Botoks mu Yaptırmalı, Dolgu mu
- Sıcaktan Soğuğa Ani Geçiş Yapmayın
- Depresyon Bunama Riskini Artırıyor
- Yaz Olunca Midenize Ne Oluyor?
- Anne Adayının Yaptırması Gereken Testler
- Vejetaryen Diyet Depresyona İyi Geliyor
- Kanser Karşısında Erkekler Daha Vefasız
- Şeker Stresi Azaltıyor
- Bilgisayarlar, Çocuklar İçin Büyük Tehlike
- Çocuk Egzamasında Astım Riski
- DNA Yapısı Kanserde Etkili
- 3K İle Hem Tok Kalın, Hem Kilo Verin
-
▼
Tem 11
(20)
-
▼
Temmuz
(40)